Bu konuda daha önceden yazdığım makalelerde; olayı genel çerçevesi ile ele almıştım. Bugün, aday adayları açısından değerlendireceğim. Konuyu sadece bir makaleden yorumlamak yerine; bu konu ile ilgili makaleleri birlikte okuyarak, değerlendirme yapmanızı dilerim. Umarım, seçmenin aklındaki soruları yeteri kadar hatırlatmışımdır.
Siyasetin genel seçimlere kilitlendiği, herkesin gelecekte vekilimiz kim olacak? sorusuna cevap aradığı günlere giriyoruz. Seçimler bitene kadar, tüm Medya kuruluşlarının ana teması bu olacak gibi, görünmektedir. Bu yarışa katılan tüm arkadaşlara başarılar. Herkes için; hayırlısı ne ise o, olsun. Bizler için ise; bu işi en iyi yapacak olan siyasi kadroyu ve onun vekil adaylarının seçilmesi için; Rabbım hayırlısını nasip etsin demekten başka seçenek kalmıyor. Burada önemli olan konu şudur. Yarın yönetimi eline alacak olan, kadrolardan en önemli isteğim; yapamayacağınız hiç bir şey için karar almayınız. Altından kalkamayacağınız, sözler vermeyiniz. Neden? derseniz; Bu Ülkenin başarısı siyasi sivil idareden geçmektedir. Bu sivil idareyi yıpratmaya yönelik tüm çabalar, yanlışlıklar, Bu Vatana yapılmış en büyük ihanettir. Bu konuda gereken özen, gösterilmelidir. Az, öz, ancak, yapacağınıza inandığınız şeylerin peşine düşünüz. Ne kendinizi aldatmış olursunuz, ne de; kendi seçmeninizi hayal kırıklığına uğratmış olursunuz. Eskilerin tabiri ile; bol keseden atmak kimseye bir şey kazandırmıyor. Sadece, siyaset mekanizmasını yıpratıyor.
Siyasi açıdan başarı elde etseniz de; Sadece yönetenleri seçmek yetmiyor. Mekanizmanın içerisindeki, tüm insanlar önemlidir. Adeta; vücudun kılcal damarları, gibidir. Kılcal damarların, beyin ile; uyum içerisinde çalışması gerekir. Genel manada baktığınız zaman şu gerçeği görüyoruz. Devletin yönetimine ait bir sürü kararlar alıyorsunuz, ama o kararların uygulayıcısı konumundaki insanlar; sizlerin aldığı kararları uygulama konusunda hassas ve özen göstermiyorsa; bu sefer sizin aldığınız kararlar tartışılıyor. Son günlerde gerçekten, Devlet yönetimi önemli kararlar almaktadır. Vergi dilimleri, çalışma hayatı, kayıt dışı ekonomi, işçi sigortalarının denetlenmesi, Milli eğitimde alınan kararlar v.s. Hemen akla şu soru geliyor. Yeteri kadar uygulanacak mıdır? Neden? bu soru akla geliyor. Çünkü bir, çok alanda alınan kararların uygulanmadığını görüyoruz. Uygulayıcılarda eksiklik vardır. Böyle olunca, uygulayıcısı konumundaki insanları kim denetleyecek? Yahut, denetleme görevini yapan insanların yetki sınırları nedir? Yeteri kadar denetleyici eleman var mıdır? Denetim elemanlarınız; işlerini ne kadar doğru ve dürüst, yasalara uygun bir şekilde yapmaktadırlar?
Bu durumlarda kararlılıkla olayların üzerine gitmek, varsa; sorumluları bulup sorgulamak, uyarmak, ikaz etmek, gerekiyorsa cezalandırmak gerekmektedir. Her zaman bu farklı uygulamalar, alınan kararlardaki eksik ve toleranslı yaklaşımlar, yönetimler açısından şikayet konusudur. Gündemin ana başlığı olma özelliğini korumaktadır. Bütün bu olaylar insanımızın sorumluluk duygusunu, yeteri kadar yapmadığı, adam sende mantığı ile olayları algıladığı; yahut ahbap, çavuş ilişkisi ile olaylara yanaştığı tartışmalarını en üst seviyeye çıkarmıştır. Bu toplumsal hastalığın en kısa zamanda tedavi edilmesi gerekir. Bunun ilacı herkese yasalar karşısında eşit davranmaktır. Birilerine vereceğiniz en küçük taviz, sizi de, sizin yönetim şeklinizi de bitirir.
Aday adaylarının dikkatine, sunulur. Görüldüğü üzere toplumdaki aksaklıkların temel nedeni insandır. İnsan yetiştiremiyoruz. Yetiştirdiğimiz insana sorumluluk nedir? onu anlatamıyoruz. İnsanlar geçimlerini sağladıkları işleri sıradan bir olay olarak görüyorlar. Mesleğini en ince noktasına kadar yapma özenini yitirmişler. Kimi insanlar çalıştıkları işi, sevmeden; nefret ederek, sosyal hayattaki bir takım durumlardan etkilenerek, yapmamaya veya aksatarak yapmaya çalışıyor. Sonuç ortada. Çalışma hayatının tüm aksiliklerine baktığınız zaman, bu gerçeği görebilirsiniz. Yöneticiler bu anlamda çalışan personeli denetleme konusunda daha az dikkatliler. Bu da aksaklıkların oluşmasına neden olmaktadır. Kısacası en alt tabakasından, en üst tabakasına kadar, yaptığı işi severek yapan, sorumluluğunun ne olduğunu bilen; bir ibadet aşkı ile çalışan insanlara her alanda ihtiyacımız vardır...
Bu anlayıştan hareket ederek; seçim sürecine girdiğimiz, vekil aday adaylarının ortaya çıkmaya başladığı şu günlerde; bu işe talip olan insanların da; görevlerini ibadet aşkı ile yapmaları gerekir. Yukarıda, memleket manzaralarından, bir kısmın hatırlattık. Yoksa, ben vekil olayım da, ondan sonrası önemli değil, anlayışındaki bir insandan fayda ve çalışma bekleme beyhudedir. Yük ağırdır. Sonuçta; bir Ülkeyi yönetmeye talip oluyorsunuz. Öncelikle bu gücü kendinizde görebiliyor musunuz? Ne kadar bu göreve hazırsınız? Önceden eğer ben vekil olursam; şunları yapabilirim, diye bir düşünce zihninizde oluştu mu? Kısacası, kafa yordunuz mu? Ne zamandır Ülke meselelerini yakından takip ediyorsunuz? Örneğin, herhangi bir siyasi partide görev alan bir birey kadar, siyasi birikiminiz ve tecrübeniz var mı? Farz edelim; siyasete damdan düşer gibi mi, gireceksiniz? O zaman ki; halinizi düşününüz... Daha aklıma gelmeyen, yüzlerce sorunun cevabını bulmak kolay değil. Uzun, yorucu, yıpratıcı, fedakarlık isteyen, kimi zaman; beklemediğiniz sonuçlarla dahi, karşılaşacak olmaya ne kadar hazırsınız? Bütün bunlara rağmen ben yapabilirim, anlayışındaki tüm aday adaylarına, siyasetin; engellerle dolu, kıvrımlı, zor yolculuğunda başarılar dilerim… Öncelikle benim yukarıda sıraladığım soruların cevapları konusunda; aklında bir fikir oluşmasını da temenni ederim…