Yorgun girilir gecenin koynuna. Ara sıra yatak yorganla savaş başlar. Kavga edersin. Gözlerini kaparsın uyumak için uyku bütün yorgunlukları, kırgınlıkları hayalleri bitirir. Perde çeker gündüze kısa süreli rahatlatır insanı. Beyin de bedende rahat eder. Sabahın ilk ışıklarıyla güneşe merhaba dersin. Güne başlarsın dünün aynıdır. Belki biraz daha hafiflemiştir dünün sana yaşattığı sıkıntılar yorgunluklar. Belki de uyku tutmamış daha kötü karşılamışsındır sabahı. Şiş uykusuz gözlerle merhaba demişsindir güneşe. Sanki dertler sıkıntılar bitmemiş azmış gibi üstüne birde dünün yükü ve uykusuzluğu yüklenmiştir omuzlarına. Yeni gün sana tefeci faizi uygulamıştır. Her şeye kaldığı yerden devam edersin. Sıfırdan başlanmak istersin hayata. Neyin sıfırı bu? Beyin dolu, kalp kırık, omuzlarda ağır bir yük, sırtında taşıyamadığın bir kambur, geçmişi doldurduğun bir torba sırtında neyin sıfır diyorsun.
Her yeni gün yeniliklere gebe deriz. Ya erken doğurur ya da geç kalır bir türlü zamanı ayarlayamaz. Takılır kalırız dünlere. Adeta bataklığa düşmüş çırpındıkça dibe vurur gibi hissedersin. Ya da bütün dertler toplanmış hepsi üşenmeden sana gelmiş dersin. Ve her şeyden vazgeçer bir kurtarıcı bekler bir el uzansın istersin. Sihirli bir değnek elinde her şeyi yok etsin sil baştan sıfırdan başlatsın diye beklersin. Öyle anlar olur ki masallara inanırsın.
Hiç beklemediğiniz bir zamanda bir el uzanır. Ve Öyle bir güç var ki size uzanan elin sahibi ve sadece umutsuzluğumuzda umut olan yürekten inanarak ettiğiniz duaların kabul olduğunu hisseder rahatlarsınız. Sabır ve dua ne güzel ikili. Sadece bizim nefes almamızı kolaylaştıran mucizelerin sahibine inancındır seni ayrıca rahatlatan.
Öyle duygular kaplar ki içimizi ara sıra ya ayaklarımızı yerden keser uçurur ya da duygu selinde boğulur nefes alamazsınız. Sanki dünya yıkılmış altında tek sen kalmışsın gibi.
İçindeki bir boşluk ve yalnızlık çalar kapını boş bir odada tek başına içinde sensin. Bütün hücrelerinde hissedersin yalnızlığını. Üşütür seni ağustos sıcağı bile ısıtamaz ruhunu. Etrafında binlerce insan vardır hatta bazıları sana yakın olduğunu söyler ama o bile seni ısıtmaya yetmez. Zifiri karanlıkta ayaz bir gecede uzaktan yanan bir fener gibidir. Işığı görürsün gökyüzündeki yıldızlar gibi ulaşamazsın, dokunamazsın. O kadar uzaktır ki ne kadar koşarsan koş yetişemezsin. Hep bir adım önündedir yalnızlık. Ne arkandan gelir ne yanında yürür bir adım önde durur. Yalnızlık öyle bir maske ve elbisedir ki dışardan bakınca görebilen olmaz. Sadece giyenler iyi bilir. Etrafında esen rüzgârı, güneşi geçirmez. Bedeni sarmıştır bir kere. Etkileyemez dış güçler. Çabalar durursun kendi kendine. Sevinçlerini, başarılarını, hatta üzüntülerini tek başına yaşarsın. Anlamazlar ki. Anlatsan da herkes kendi kafasında yorumunu yapmış istediği yere koymuştur. Canı gönülden Acını paylaşmadıkları gibi sevincine de ortak olmazlar. Kimse senden alışveriş yapmıyor sadece bedel sorup gidiyor. Oysa ne kadar değerli düşünceler var paylaşmak istediğin.
Sen ise sana bütün bu dertleri de, güzellikleri de veren yaratana şükredip ona anlatıyorsun. Dinlemiyor anlamıyorlar diye şikâyet ediyorsun. Senin ihtiyacın olduğunda yoklar ama kendilerinin sana ihtiyacı olduğunda seni buluyorlar. Sonra işleri bitince ortadan kayboluyorlar. Maddi manevi destek olmuşsundur. Onlara yok, hayır kelimeleri kullanmamışsındır. Bir defa yok desen küser giderler diye korkmuşsun. Hep var tamam demişsin. Kendini unutup kendini yaşamamışsın. Kimin umurunda ki Senin bir hayatının olup olmadığı her zaman ötelediğin hayallerin, geçip giden ömür denen yolun neresindesin? Bir gün bile sana sorulmamıştır nasılsın, ne yapıyorsun, bir şeye ihtiyacın var mı? Hep senin sorduğun kelimeler. Gerçi bu güne kadar sana bu cümleler hiç kurulmadı ki. Hep veren oldun geri dönüşümünü beklemedin. Kaybetmekten korktun. Bir fanus içinde süslü bir balık gibiydin. Bütün dünyan etrafındakilerdi başka bir dünya bilmiyordun ki.
Bazen duvara toslamış gibi hissediyordun. Uygulayamadığın kararlar alıyor o da bir gün sürüyordu. Kırgınlıkları saman alevi kadardı. Çabuk geçiyor, unutuyordun. Küs tutmayı bilmiyordun ki. Sevdin mi ölümüne seviyor, gözün başka kimseyi görmüyordun. Önceliklerin hiç değişmiyor sıralamada her defasında bir basamak geriye gidiyordun. Öncelik hep sevdiklerindi. Onlar için üzülüyor, onlar için seviniyordun. Bir ben olduğunu anladığın zaman çok kırılıyor ama belli etmiyordun. Oysa bir ben var sadece ben demek bencillik değildi. Hep sevdiklerin için bir şeyler istiyor onlarla seviniyor, onlarla gülüyor, ağlıyordun. Gelecekten kendi adına hiç korkmadın onlar için korktun. Onlar senin canın kanın ruhundu. Onlarsız nefes bile alamıyordun. Herkes ben derken sen biz diyordun. Israrla biz…
Herkesin bir dünyası vardı ve sana orada bir yer yoktu belki de. Sen o dünyada hep misafirdin. Bir kaç saat uğrayıp hal hatır edip giden. Senin için ise bütün dünyandı.
Şimdi bu dünyanın neresindesin? Bir sor kendine cevap bulabilecek misin? Yine karıştı aklın. Kalbin mantığın savaş başlattı. Doğrusunu bildiğin sorulara cevapları yanlış veriyorsun. Öyle karmaşık duygular sarıyor ki bütün benliğini içinden çıkamıyor arapsaçı gibi dolaştıkça dolaşıyorsun.
Hiçbir şey için geç kalınmış değildir. Zararın neresinden dönersen kardır. Kurtar kalan yarınlarını. Kendi dünyanın merkezine ‘’ben’’ koy. Kendini yerleştir ömür defterinin kalan sayfalarına. Ben ol Ama biz kal. Sevgilerimle NEVİN KILIÇ