Şehre dair mülahazalar.
İlimizin en büyük sorunu küçük işletmelerin artık tutunacak bir dalının kalmamasıdır. Küçük esnafın artık bankalara ve mal aldığı işletmelere ödeyemedikleri bir yığın birikmiş borcu bulunmaktadır. Bu tür işletme sahipleri ay sonunda ki SSK ve ya BAĞKUR pirimi, personelin maaşı ve kira gibi sabit giderleri nasıl ödeyeceğiz diye kara kara düşünmektedir.
Kapitalizmin serbest piyasa anlayışı o kadar acımasız ki, küçük müteşebbise yaşama hakkı tanımıyor. Değişen şartların ve ticaret anlayışının getirdiği zorluklar nedeniyle, ilgililer son yıllarda şehrimizde ve ülkemizde kapanan küçük işletmelerin oranını %73 olarak ifade ediyor.
Bu sorunların nasıl ortadan kalkacağını kuşkusuz, şehrin ekonomi kurmayları, meslek teşekkülleri ve bilim adamları daha iyi biliyorlardır. Ancak haddimizi aşmamak koşuluyla ve ticari tecrübemiz doğrultusunda konuya dair biri iki şey söylemek isteriz.
Liberal ekonomi diyoruz, pazar ekonomisi diyoruz, serbest ticaret diyoruz ve ülke olarak bütün bunları güvence altına alan ulusal ve uluslar arası anlaşmaların altına imzamızı da koymuşuz. Bir sürü taahhüt altına girmişiz. Ama şu bir gerçektir ki, yürürlükteki mevzuat ve izlenen ekonomi politikaları, ticari serbestlik ve uluslar arası yatırımlar, adil olmaktan ve sosyal adaleti gerçekleştirecek endişeler taşımaktan çok uzak.
Gelişmekte olan ülkeler ve bu ülkelerin geri kalmış bölgeleri, açık pazar halindedir. Çünkü yürürlükteki mevzuat buna imkân tanımakta ve korumacılığa izin vermemektedir. Uluslar arası dev marketler gelip şehrimizde mağaza açtıklarında raflarına her türlü malı rahatlıkla koyabilmektedirler. Bu devasa marketlerin yerli olmasının şehrin küçük esnafına etkileri düşünüldüğünde ve mağduriyetleri açısından sonuç farklı olmayacaktır.
Bir şehir ekonomisi düşünün ki, şehir halkının yüzde elliye yakını geçimini kamu ve özel sektörde çalışarak temin ediyor. Geriye kalanının tamamı ise hizmet sektöründen, tarımdan ve esnaflıktan ekmek yiyor. İmalat sektörü yok mertebesinde. Sanayisi ise istenilen seviyeye bir türlü ulaşamıyor. Eğer bir şehrin organize sanayi bölgesinin imalathane olması gereken binaları depo olarak kullanılıyor veya dört duvar halinde boş duruyorsa, o şehrin ana arterlerinde ki marketler şehrin sıçrama yapması için yeterli olmaz.
Küçük esnafımızın kooperatifler marifetiyle bir araya gelerek KOBİ’lere sağlanan kolaylık ve avantajlardan faydalanma ihtimali yok. Zaten şehrimizde iki kişinin birlikte iş yaptığını gören de yok. Buna rağmen imalat sektörü teşvik edilmelidir. Küçük ve orta boy işletmeler tez elden devreye sokulmalıdır. Tarihi, turistlik, tabiat güzelliklerimizin tanıtımına hız verilmelidir. Hepsinden önemlisi üç-beş sermaye sahibinin önü yerel yöneticiler tarafından açılmak suretiyle istihdam oranının artırılmasına gayret gösterilmelidir. Siyasi avantajımızı kullanarak hayvancılık ve tarım alanlarındaki teşvik, devlet desteği ve sübvansiyon oranlarının artırılması yoluna gitmelidir.
Şunu kabul etmeliyiz ki, tarihî, coğrafî gibi birçok sebepten dolayı sanayi şehri olma şansımız yoktur. Tarihte bu şehir bir medrese/üniversite şehri idi. Bu şehirde bir zamanlar tam 18 kayıtlı medresenin olduğunu biliyoruz. Bu kaydı şunu için düşüyoruz. Üniversite şehri olma imkânımız vardı o treni kaçırdık. Gerçi bu düşüncenin hayata geçirilmesi bağlamında, ikinci üniversite için çaba gösterildiğini biliyoruz. Mevcut üniversitemizin elli bini aşkın öğrencisinin yanı sıra, TOBB Üniversitesinin de devreye girmesi, şehir için ciddi bir katma değer oluşur kanaatindeyiz.
Muhteşem bir şehir meydanı olan ‘Sultan şehir’ lakaplı şehrimizin, Eskişehir örnekliğinde olduğu gibi, ‘kültür şehri’ olma imkânı ilgisizlik ve yerel yöneticilerin basiretsizliği gibi nedenlerden dolayı heba edilmiş durumda. Bu trende bizim istasyonda durmadı ve bu şansı kaçırdık.
Son olarak, ''atı alan üsküdarı geçmeden'' bu güzel şehrimizi ticari olarak şahlandıracak kişiler yine siyasi ve büyük ölçekli işletme sahipleridir.
Selam ve Dua ile...