ASIL YUVAYA DÖNÜŞ 2
İmam Hatip Orta Okuluna kayıt yaptırmıştım. Okul Evimize bir hayli uzaktı…
Orta tahsilimiz; Çocukluk yıllarımızdan çıkıp, gençlik yıllarımıza ilk adım attığımız zamanlara, denk gelir. Tahsil hayatının ilk günleri; Yeni bir heyecan, yeni bir başlangıç, yeni bir umut demektir. Geleceğe, ümitle bakmaktır.
Uzun sürecek bu yolculuğumuz, Altmışlı yılların ortalarında, başladı. HAFIZALARIMIZA, mermere yazılan, yazılar gibi; derinlere kazılmış, kolay, kolay silinemeyecek, anılarla dolu, unutulmayacak yıllar... KADİM DOSTLUKLARIN, TEMELLERİNİN ATILDIĞI YILLAR...
Okulum olan; İmam Hatip Ortaokuluna, ilk başladığım günlerde; beni şaşırtan şeylerden biri, diğer illerden, şehrimize gelerek; aramıza katılan arkadaşlardı. Karadenizli, Ankaralı, hatta Bursalı kardeşlerimiz, vardı.
O, yaşlarda, uzak yerlerden; şehrimize tahsil hayatı için; gelmişlerdi.
Onları bağrımıza basmak, görevimizdi. Aşımızı, sevincimizi, yiyeceğimizi, düşüncelerimizi, paylaşmak; büyük bir onurdu.
Onların varlığı bizi şaşırtırken; beraberinde; O arkadaşlar, gurbet, kavuşma, hasret, ayrılık, kavramlarını bizimle tanıştırıyor ve anlamlarının; ne kadar önemli olduğunu bize hatırlatıyordu. O zamana kadar pek tanışık olmadığımız, bu kavramları; arkadaşlarımız sayesinde, dopdolu yaşar olmuştuk. Kimi zaman bir köşede ağlayan arkadaşlarımızı gördüğümüzde; sebebini pek anlamasak da; dikkatimizi çekmişti. Sonradan, O, kavramların neler ifade ettiğini yaşayarak; öğrendik. Onları ağlatmamanın, sevindirmenin yollarını aradık. O yıllardan kalma; kadim, dostlarımız, oluştu. Bu arada, kaybettiğimiz tüm arkadaşları, rahmetle anıyorum.
Yıllar sonra; öğretmenlik mesleğimin başlangıcı sayılacak zamanlarda; Yine bir yatılı okul gerçeği ile karşılaşmıştım. Yine uzak, uzak şehirlerden; şehrimize tahsil hayatını devam ettirmek için; gelen gençler... Ülkemizin değişik şehir ve kazalarından buraya gelmişlerdi. Öğretmenlik yıllarımın bitimine kadar; hep yatılı okullarda çalıştım. Ancak, bu sefer konumumuz farklı idi. Artık sorumluluğu olan bir öğretmendim. Ne kadar da olsa; yıllar önce yatılı arkadaşlarla olan iletişimimin vermiş olduğu tecrübe ile; onların yaşadıkları, hep gözümün önüne geliyordu. Gariplik, hasret, ayrılık, kavuşmak, kavramları, yine karşımıza çıkmıştı.
Bir tebessümün, bir gülümsemenin, bir selam vermenin ne kadar önemli olduğunu biliyordum. Onlar için; Aile hasreti her şeyin önünde geliyordu. İlerleyen senelerde, yatılı okul öğrencilerinin de; artık çok uzaklardan değil; aynı şehrin insanları olduğuna şahit oldum. Dolayısıyla; ilk yıllardaki, duygu ve düşünceler, gittikçe zayıflıyordu.
O, okullarda yaşadığımız kimi anıları, belki hatırlayacağım ve yazacağım... Çok derinden etkileyen nice anılarımız var...
Kimi zaman bir şiirin dizelerinde, kimi zaman mırıldanan bir türkü ve şarkıda, kimi zaman arkadaş sohbetlerinde terennüm edilen; Koskoca yüreklere sığmayan, dışarıya taşan bu özlemler; kelimeler olarak konuşmalara, kağıtlara dökülüyordu. Amma ne dökülüş...
Bazen bir çığ misali, bazen önü alınamayan bir su misali, ne varsa önüne alıp götürüyordu. Kimi zaman; sakin, duru, sessiz, hayatını devam ettiriyordu. Neler vardı, o, yüreklerde; Ancak yaşayanlar bilirdi. Bildiğim, tüm bu dönemlerde; kadim dostlukların, güçlü dayanışmaların, güçlü arkadaşlıkların temelleri atılıyordu. Senelerce unutulmayacak anılar ve güçlü arkadaşlıklar, kuruluyordu...
Kısacası, şehrimize tahsil hayatını devam ettirmek için gelen bu arkadaşlar; ilerleyen hayatımızın değişik zamanlarında; vazgeçilmez insanları oldular. Kimi zaman gülerek hatırladığımız, kimi zaman hüzünlenerek hatırladığımız; sayısız anılar. Bazen bir kor ateş gibi yakan, bazen derin bir ahhh.., çektiren... Bazen buz gibi soğukluğunu hissettiren anılarla, hafızalarımızın vazgeçilmezleri oldular.
Bu olayları bilmeyen insanlar için; bu anlattıklarımın, bir anlamı olmayacağını biliyorum. Çünkü, öğrencilik yıllarımda bile; bu arkadaşlara sahip çıkmamızı anlamayan, hatta bizimle alay eden arkadaşlar vardı.
Bugün rahmetle andığım; Kamil Yılmaz, Yalçın Kılıç…
Hala irtibatımızın ve dostluğumuzun devam ettiği, kimi zaman evimde misafir ettiğim; Hikmet Naci, Mecit Yılmaz, İsmail Demirhan… gibi arkadaşlar…
Öğretmenlik yıllarımda; yatılı arkadaşlara yakın olmak ve sahip çıkmak adına yaptığımız bazı davranışlar bile; birileri tarafından hoş karşılanmamıştı. Çünkü, onların geçmişlerinde; yatılı arkadaşlara sahip çıkmak gibi, bir gelenek yoktu. O arkadaşlarla, dostluk ve arkadaşlık çerçevesinde; sahip çıkma adına, böyle olaylar yaşanmamıştı ve yatılı arkadaşların, o, duygusal yönlerini hiç anlamıyorlardı.
Altmışlı yılların ortasında, tanıştığım bu duygular, seksenli yılların ortasında; tekrar benimle buluşmuş oluyordu. Bu yatılı okullarla buluşma serüveni, öğretmenlik yıllarımın bitimi olan; zamana kadar devam etti. O nedenle; yatılı olarak okuyan, öğrenci kardeşlerim, hep beni alıp; öğrencilik yıllarıma götürürdü.
Geçmiş zamanda; Benim için; ayrı bir yerleri vardı. Taaa… Öğrencilik yıllarımdaki arkadaşlarımı evimize götürerek misafir ederdim. Onlara yakın olmaktan keyif alırdım. Onlara bir ev sıcaklığı sunmanın, bir görev olduğuna inanırdım. Hatta, unutmuyorum; bazı arkadaşlar, bayram izinlerini bizim evde geçirirlerdi. Bu gelenek, mesleğimden ayrılana kadar devam etti.
Bunun bir görev olduğuna inandım. Hayat boyu bu inancım hep devam etti. O nedenle; sayısız arkadaşla yaşadığımız bu hatıraların, beni alıp, bir yerlere götürmesi doğaldır.
Yaşadığım, onca anının derin izleri hep olmuştur. Bu sayede, Gençliğimi, tüm gerçekliği ile hatırlarım. Kimi zaman hüzünlenir, kimi zaman sevinirim... Unutulmayan hatıraları yaşatan tüm arkadaşlarıma, dostlarıma yürekten selamlar...
Allah’a böyle dostlarla, yolumuz kesiştiği için; şükrederim…