İnsani ilişkiler açısından, insanları birbirine bağlayan, irtibatlarını güçlendiren şüphe yok ki; kişilerin karşılıklı davranışları, tavırları ve birbirlerine karşı olan güvenleridir. Yalan söyleme alışkanlığı, insanların birbirleri arasında olması gereken en önemli unsuru güveni ortadan kaldırır. Dini açıdan da sakıncası olan bu davranışı nedense insanoğlu bir türlü terk etmez. Yalan söylemeye devam eder. Etrafında oluşan ve gelişen bir, çok olay yalanın açtığı zararlardan ve toplumsal yaralardan bahseder durur. Romancılar yazar, hikayeciler anlatır. Hatta, son zamanlarda yaygın halde olan dizilerde yalan söylemenin bir insanın hayatında ne kadar acı faturalar ödemesine sebep olduğunu belirten sahnelerle doludur. Amma, bütün bunlara rağmen insanoğlu yalan söylemeye devam eder. Siyasi açıdan söylenilen yalan ise; daha yaralayıcıdır. Devamında aldatmaca, iftira gibi kavramlarla karşılaştığımız gibi; bazı iddia edilen şeylerin ispatlanmama durumu ile de karşılaşabiliriz. İşte, bu olay yalan ötesi bir durum olarak karşımıza çıkar.
Yalan söylemenin gerçekleşmesine neden olacak yüzlerce sebep bulabiliriz, hatta uydura biliriz. Ancak, doğru söylemek insan hayatında görünürde; hemen zararına gibi gözüken olayların olmasına neden olsa bile, yalan söyleyerek bu olaylardan daha fazlasının ileride başına gelmesini engelleyemez. Söylenen sözün bir muhatabı vardır. En az bir olan muhatap sayısı bazen çok sayılarla ifade edilebilecek rakama ulaşabilir. İşin aslı ortaya çıktığı zaman, o kadar insan karşısında durumunuz yalancı olarak anılabileceği gibi, onun açacağı manevi zararın ve vicdan rahatsızlığının haddi hesabı olmaz. Çünkü insanları kandırarak en önemli olan güven duygusunu zedeliyorsunuz. İnsanlar arası ilişkilerde güven olmaz ise; hiçbir ilişki sağlıklı olmaz.Toplumda anlatılan bu kadar olumsuz örneklere rağmen insanlar kolayına geldiği için yalan söylemeye ve insanları kandırmaya devam ederler nereye kadar…!
Hele bu yalan söyleme olayı yeni tanışan ve ileride evlilik yapan gençler arasında olunca facia kaçınılmaz olmaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsünün araştırmalarına ve verilerine göre son yıllardaki boşanma oranının çoğu yeni evli insanlarda olmaktadır. Bunun analizleri yapıldığı zaman araştırmalarda insanların birbirlerine yalan söyleyerek aldatmaları, gerçekleri saklamaları, birbirlerine olan güveni sarsmıştır Sonuç ilişkilerin kopma noktasına gelmesini sağlamaktadır. Bu evlilik olaylarında olduğu gibi; tüm insani ilişkiler için de geçerlidir.
Bütün bunlar bilinirken insanlar neden yalan söyler? Karşısındakini kandırmak aynı zamanda kendini kandırmak demek değil midir? Yalanın ortaya çıkmasından sonra yalan söyleyen insanının durumunu, diğer insanlar açısında bir düşünün? Böyle bir duruma kim düşmek ister? Ne kadar insanın yüzü bu tür olaylardan etkilenmeyecek kadar yüzsüz olsa bile, onun da bir sınırı vardır. Nihayetinde insandır. Eğer, hala insani duyguları taşıyorsa; bir gün kendi insani duyguları kendini mahkum edecektir. Özellikle, yalan söylemeyi şirinleştiren, küçük yalan, tatlı yalan, ufacık yalan, gibi kavramları hayatımızdan çıkarmamız gerekir.
Bir de yalanı tüm kalabalığa söyledi iseniz durumunuzu bir düşünün…! Toplum önünde olan insanlar iseniz; durumunuz daha da kötüdür. Böyle bir duruma düşmeyi kim ister? O halde tüm insanların önce kendileri açısından, daha sonra toplumun selameti ve huzuru açısından yalan söylemeyi terk etmeleri gerekir. Bu aynı zamanda toplumsal bir zorunluluktur. Kimi zaman verilen hapis cezalarından daha ağır bir ceza alırlar. Toplum onların yalancılığı ispat edilince; o insanları terk eder, yalnızlığa iter. O ceza ömür boyu devam eder. Ayrıca, Kendilerine olan güvenleri sarsılır. Toplumda herkesin kendine farklı bir şekilde baktığını zanneder. Önemli olan bir tarafı da manevi zorunluluk ve cezadır ki; o da işin başka bir boyutudur. Hesap günü açısından, tamamen yasaklanmış bir eylemdir.