Ekleme
Tarihi: 18 Aralık 2023 - Pazartesi
İsrail’in son yıllarda uydu ve uzay teknolojileri üzerinden askeri kapasitesini tahkim etme çabası, dünya kamuoyunda yakından takip ediliyor. 2021 yılında Google ve Amazon ile imzalanan Nimbus Projesi, bu alanda en fazla öne çıkan çalışmalardan birisidir. Özellikle bulut sistemi ve yapay zeka teknolojileri üzerinden daha etkili bir strateji izlemesini mümkün kılan bu proje, İsrail’in Gazze’deki yıkıcı faaliyetlerinde kullanılmaktadır. Örneğin İsrail bu projeyle, yerleşimci adı altında yürüttüğü işgal ve genişleme politikalarını güçlendirmekte ve uydu teknolojileri üzerinden ciddi bir gözetleme (surveilence) faaliyeti icra etmektedir. Öyle ki İsrail Savunma Güçleri Gazze’deki hedeflerini daha etkili biçimde vurmak için bu teknolojiden faydalanmakta ve savaştaki tahribat gücünü bu yolla artırmaktadır. İsrail’in küresel teknoloji şirketleri ile imzaladığı Nimbus projesinin ayrıntılarına dair çok fazla somut veri bulunmasa da Google ve Amazon çalışanlarının bu projeye yönelik eleştirileri, anlaşmanın ne denli ciddi riskler üretebileceğini göstermektedir.
Bugün Türkiye kamuoyunda yoğun biçimde tartışılan ve haberleştirilen bu konunun dünya kamuoyundaki bilinirliği 2021 yılının sonuna kadar geri götürülebilir. 2021 yılının Eylül ayında Google ve Amazondaki yüzlerce çalışanın “Google ve Amazonun vicdanlı çalışanları” başlığıyla isimsiz bir bildiri yayınlamaları sonrasında başlayan bu tartışmalar, İsrail’in bu alandaki kapasite artırımının boyutlarını göstermesi açısından dikkate değer. Nitekim söz konusu bildiride, çalışanlar tarafından insanlığın gelişimi ve yararına geliştirilen teknolojilerin İsrail’e satılması ahlaki açıdan doğru bulunmamış ve İsrail’in bu teknoloji ile neler yapabileceğine dair ipuçları verilmiştir. Çalışanlara göre İsrail Savunma Güçleri Nimbus projesi ile Filistinliler hakkında daha fazla veri toplamakta onların gözetlenmesini mümkün kılmaktadır. Bulut teknolojisi üzerinden bu olanakları İsrail için mümkün kılan Nimbus projesine yönelik hem Amazon hem de Google bünyesinde çalışanların söyledikleri, tehdidin boyutlarını göstermesi açısından önemlidir.
7 Ekim Sonrası Yeniden Nimbus Tartışmaları
Nimbus projesinin 7 Ekim sonrasında yeniden gündeme getirilmesinin sebebi İsrail’in Hamas’ı gerekçe göstererek yaptığı katliamlardır. 7 Ekim’den bu yana çocuk ve kadınlar başta olmak binlerce sivilin katledilmesi sonrasında, İsrail’e yönelik eleştiriler artmış ve İsrail’in savaş suçu işlediği yönünde eleştirel bir küresel kamuoyu oluşmuştur. Özellikle birkaç hafta önce verilen “insani ara” sonrasında, Gazze’deki yıkım ve tahribatın bilançosu net biçimde görülmüş ve İsrail’in sivil katliamlar yaptığı bütün belgeleriyle ortaya koyulmuştur. Tam bu sırada İsrail, Gospel adını verdiği teknoloji ile Gazze’de hedef tespitinde titiz davranıldığını ve sivillerin hedef alınmadığını iddia etmiştir. İsrail’in uluslararası kamuoyunu ikna etmek amacıyla yaptığı bu açıklamanın gerçekçi bulunmadığı aksine söz konusu teknoloji aracılığıyla katliamların bir üst seviyeye çıktığına dikkat çekilmiştir. İkna olmayan geniş kitleler adına Google’ın San Francisco’daki binasının önünde toplanan bazı eski çalışanların da bulunduğu bir topluluk, Google markasının karakterlerini kullanarak “genocide” yazılı kefenleri giymişler ve şirketin İsrail ile yaptığı Nimbus projesinin tehlikelerine dikkat çekmişlerdir.
Siber Güvenlik ve Yeni Tehdit Alanları
Nimbus projesi bir yönüyle güvenlik tehditlerinin nasıl çeşitlendirildiği gerçeğini de bizlere göstermektedir. Nitekim son dönemde, teknoloji alanındaki inovasyonlarla daha fazla görünür olan siber tehditler, devletlerin güvenlik algılarını değiştirmiş ve bu alanda yeni bir farkındalığın oluşmasına imkan tanımıştır. ABD ve Avrupa’da Rusya üzerinden tartışılan bu olgu, yakın dönemdeki ABD-Çin geriliminin başat konularından birisidir. Örneğin, Çin tehdidi iddiasıyla kendisini dijital alanlar üzerinden güncelleyen beş göz ittifakı, (Five Eyes) son dönemde çevrimiçi alanların izlenmesi ve takibi konularında önemli adımlar atmaktadır.
Özellikle Çin’in yapay zeka ve online platformlar üzerindeki etkileri ve espiyonaj faaliyetlerini gerekçe gösteren bu ittifak, son yıllarda bu konuda hem kurumsal hem de müstakil çalışmalara ağırlık vermektedirler. ABD’nin 2010’da Siber Kuvvet Komutanlığı kurmasının ardından Birleşik Krallık’ın da bu konuda adımlar atması, söz konusu tehdidin boyutlarını göstermesi açısından önemlidir. ABD’nin son yıllarda Ulusal Güvenlik Strateji Belgelerinde Çin’i açık bir rakip olarak konumlandırmasındaki açık gerekçelerden birisi de Çin’in ekonomik ve askeri kapasiteye ek olarak teknolojik kapasitesini artırması. Son dönemde ikili ilişkilerin gerginleşmesine neden olan bu konu, Biden hükümetinin Çin menşeli şirketlere yönelik aldığı kararlarla bir üst seviyeye taşınmıştır. Biden, Eylül ayında bir kararname yayınlayarak özellikle kuantum teknolojisi, yapay zeka ve mikro-elektronik gibi alanlarda ABD şirketlerin Çinli şirketlere yatırım ve ortaklık yapması veya finansman sağlamasını yasaklamıştır.
Dijitalleşen dünyada yeni risk ve tehditler üretme açısından etkili biçimde kullanılan yapay zeka ve bulut teknolojileri, devletlerin ulusal güvenlikleri açısından da önemli bir meydan okumadır. Bu alandaki açığı gören ve egemenliğin sadece toprak sınırları ile mukayyet olmadığını düşünen ülkelerin ulusal güvenlik belgelerini güncelledikleri ve özellikle yapay zekâ teknolojilerine ağırlık verdikleri görülmektedir.