Ekleme
Tarihi: 07 Kasım 2023 - Salı
Bir grup kadın günlerdir Sultanahmet meydanında nöbetleşe oturma eylemi yapıyor. Sabah geliyorlar, gün boyunca Gazze halkının sesini duyurmak ve İsrail soykırımını protesto etmek için İstanbul’un en yoğun noktasında etkinlikler düzenliyorlar. Bulundukları alan dolayısıyla muhatapları daha çok turistler oluyor. Vicdanlara dokunan sivil, sahici, etkili bir iletişim kanalı kuruyorlar.
Adına ‘Filistinli Kadınlarla Dayanışma İnisiyatifi’ denmiş. Türkiye’deki 65 STK’nın kadın temsilcileri yapıyor oturma eylemini. Nöbetler bugün yedinci gününde. Her gün, iki kadın örgütünden nöbetçilerin yanı sıra; alanında uzman isimler, profesyonel meslek grupları, Filistin aktivistleri, çevredeki yerli ve yabancı turistler de gösterilere destek veriyor.
‘Nasıl bir etkisi oluyor?’ diye merak edenler olacaktır. Ben de sizlere yüreklerinizi titretecek bir hikâyeyi, Kanadalı turist bir kadının, üstelik İsrail destekçisi olarak geldiği Sultanahmet Meydanı’ndan Müslüman olarak ayrılmasını aktaracağım.
İsrail saldırılarının ilk günlerinde, sabah evde hazırladığı, “İsrail 6 günde 614 çocuk öldürdü” yazılı kağıdı Taksim’deki metro istasyonunda dikilerek gelen geçene gösteren genç aktivist Melike Eser bu şehadetin şahidi. Melike önce, “Abi Filistin için yaptığımız eylem esnasında, uzun süre bizi seyredip ardından yanıma gelerek muhabbet etmeye başlayan Kanadalı hanım, saatler süren sohbetimizin ardından az önce şehadet getirerek Müslüman oldu” mesajını attı.
Oturduğum yerden doğal olarak “Allahu ekber” diye bağırdım. “Keşke görüntüsü olsa” dedim. Ancak Melike’yi tanıyorum. Asla bunu düşünmez. Gerek duymaz. Çünkü anı yaşamayı seçer. Reklam etmeyi, reklam olmayı sevmez. Metro istasyonundaki eylem fotoğrafını bile sonradan çektirmiştim.
Aradım Melike’yi tebrik ettim. Heyecanlıydı. İçli içli ağladı. “Biliyorum elinde görüntü yoktur. Hatta sen hatıra fotoğrafı bile çektirmemişsindir” dedim. “Evet abi. O ana, samimiyete halel gelsin istemedim” dedi. Melike haklı. Çok haklı. Lakin bu anı yazarak aktarabiliriz. Melike’den hem duygularını hem de Kanadalı kadının Gazze’li kadınlara destek nöbetinde nasıl Müslüman olduğunu yazmasını istedim. Şu satıları gönderdi: “Kadın uzun süre 4-5 metre mesafeden sadece seyretti bizi. Sonra ezan okununca toparlandık namaza gittik. Meğerse takip etmiş, alana geri geldik eyleme devam ettik. O zaman yanımıza geldi ve neden hep beraber gittiğimizi sordu. Duyulan sesin ezan olduğunu ve Allah’ın bizi huzuruna çağırdığını bu yüzden Allah`ın evine gittiğimizi söyledim. Yaptığımız eylemleri ve Filistin’in güncel durumunu sordu. Ben de fotoğraf ve videolar gösterdim. Filistin meselesinde neden bugün burada olduğumuzu tek tek anlattım. Dünya medyasında yayınlanan yalan haberleri de anlattım ve gerçek haberlerin fotoğraf ve videolarını izlettim. O esnada alanı da toplamamız gerekiyordu. Bize yardım etti. Ardından, evde hazırlamış olduğumuz yiyecekleri yemek için Sultanahmet Camisi’nin avlusuna geçtik. Akşam ezanı okunana dek muhabbet ettik. Adı Madelyn’miş. 43 yaşında ve Kanada’da yaşıyormuş. İslamiyet’i sordu, bildiklerimi anlattım. Üzerimdeki kıyafetin neden bu şekilde olduğunu sordu. Akşam ezanında benimle camiye girdi ve yanımda sessizce cemaati seyretti. Tekrar dışarı çıktık, kendini anlattı ve bugün alana gelene dek İsrail destekçisi olduğunu söyledi. ‘Sizin yanınıza da İsrail’in haklı olduğunu anlatmak amacıyla yaklaşmıştım’ dedi. Ancak ilk geldiğinde ben ‘hoş geldiniz’ diyerek sarılmış ve ikramda bulunmuştum. Etkilenmiş. Akşam namazından sonraydı. Birden bana sarılmak istedi ve ağlamaya başladı. Anlam veremedim, kalben bir ağırlık yaşadığını ancak bu sohbetimizin ona iyi geldiğini söyledi. Cemaati izlerken tuhaf hissettiğini belirtti. Namazı anlattım, bu arada yatsı okundu. Bu sefer cami girişindeki dolaptan tam bir şekilde örtünerek içeri girdi. Yine izledi. Aniden ‘Müslüman olmak istiyorum’ dedi. Ne yapması gerektiğini sordu. Anlattım. Kelime-i Şehadeti tekrar ettirdim. O an kendimi tutamadım bir yandan gülümsüyor bir yandan da ağlıyordum. Kendi Kur’an-ı Kerim’imi hediye ettim ve dışarıdan hemen İngilizce mealli bir Kuran’ı Kerim aldım. İlk başörtüsünü hediye ettim. Tekrar tekrar sarıldık. Yarın uçağı vardı. Kanada’da yaşayan iki Müslüman arkadaşımın numaralarını verdim. Gitti. Ardından camiye girdim, şükür namazı kıldım. Belki de ilk defa ağlaya ağlaya namaz kıldım. İnanılmaz bir ferahlık var kalbimde.”
Bu muazzam olaydan meydandaki nöbete katılan başka bir kardeşim de haberdarmış. Onun notları da beni çok etkiledi. Dil bilen bir avukat olarak görevi, eyleme ilgi gösteren turistlerle iletişim kurmak olarak belirlenmiş. Yanlarına gelen Polonyalı bir kadınla birbirlerine sarılıp ağladıklarından bahsetti. İngiliz bir avukatın “Sizin lideriniz soykırıma karşı çıkıyor bizimkilerse ancak destekliyor” diye yakındığını anlattı.
Amerikalı bir kadın sohbet ederken, “Biden’dan utanıyoruz, insanların beynini yıkıyor. Amerikan halkı çok yüzeyselleşti” şeklinde dertlenmiş. Benimle paylaştığı notlarında diyor ki, “Turistlerin büyük çoğunluğundan destek ve ilgi gördük. Dünya halkları meseleyi çözmüş ve her şeyin farkında.”
Eylemlerden etkilenen turistler beni hiç şaşırtmadı. Günlerdir gösteriler yasaklandığı ve devletleri açık olarak İsrail’i desteklediği halde yüzbinlerce kişiyle kitlesel gösteriler yapan Avrupalılara, Amerikalılara şahit oluyoruz.
Tekrar tekrar dile getiriyorum; Gazze halkı ölürken insanlığı diriltiyor. Hem Müslüman olduğu iddiasındaki bizleri unuttuğumuz kimliğimizle yüzleştiriyor hem dünyayı İslam’a çağırıyor Gazze. Bu direniş gücünün altındaki hakikati arayanlar İslam’a ilgi duymaya başlıyor. Bize de bu ilgiye karşılık yaşayarak ve anlatarak aracı olmak düşüyor.