14 ve 28 Mayıs seçimlerinin ardından Millet İttifakı’nı oluşturan bileşenlerde bir muhasebe söz konusu olmuş ve seçimin neden kaybedildiği tartışılmıştır. Ciddi bir kan kaybı yaşayan ittifakın gelinen noktada sürdürülemez olduğunu gören CHP’nin yerel seçimler öncesinde bir arayış içerisinde olduğu açık. Özellikle CHP’nin kent uzlaşısı üzerinden kısmi bir ittifak geliştirdiği DEM üzerinden yapılan tartışmalar, seçimler öncesindeki en önemli tartışmalardan biri olacak.
Siyasette belirli dönemlerde yaşanan tıkanıklıkları aşmak hiç kuşkusuz yeni kavram ve paradigmalarla mümkün olmaktadır. Türk siyasi tarihinde de muhtelif örnekler üzerinden analiz edilebilecek bu tür açılımlar, mevcut koşullarda yaşanan sıkışmışlıkları ortadan kaldırmak adına önemli işlevleri yerine getirmişlerdir. Örneğin 1960 darbesi sonrasında yüzde 38 oy alan CHP, askeri vesayetin de baskısı ile kurulan koalisyon hükümetine vaziyet etmiş ve iktidar olabilme açısından ciddi sorunlar yaşamıştır. 1965 seçimleri öncesinde İnönü’nün değişen koşullara ayak uydurmak ve Türkiye İşçi Partisi gibi yeni bir fenomenden ideolojik olarak kendisini ayrıştırmak için “ortanın solu” kavramını ihdas etmiş ve bu kavram yeni CHP’nin sonraki yıllardaki güzergahını oluşturmuştur. 1972’de Parti Genel Başkanlığını devralacak olan Ecevit, ortanın solu kavramını 1966 yılında yazdığı bir kitap ile ayrıntılandırmış ve sonrasında yeni çalışmalarla bu kavramın gelişimine katkı sağlamıştır. 1970 sonrasında CHP’yi iktidara taşıma noktasında önemli bir işlev gören bu politik açılım, partideki statükonun aşılmasında da önemli olmuştur.
Siyasi tarihimizdeki bir diğer örnek de 2001 yılında kurulan AK Parti’nin kendisini “muhafazakar demokrat” kavramı üzerinden tanımlaması idi. 1990’ların sonunda yaşanan sosyal ve politik buhranı aşma ve topluma öngörülebilir bir gelecek perspektifi sunma noktasında yeni bir açılıma işaret eden bu kavram, kısa süre içerisinde geniş toplumsal kesimlerin kabullendiği bir politika olmuştur. Dünya örnekleri ile benzerlik arz eden bu muhafazakarlık zaman içerisinde Türkiye’nin sosyo-kültürel dinamikleri ile bütünleşmiş ve Türkiye’nin hakim siyaseti olmuştur. 2002 ve sonrasında ana hatları belirginleşen bu siyaset tarzıyla hareket eden AK Parti, girdiği bütün seçimlerde büyük bir başarı yakalamış ve literatüre hakim parti (dominant party) olarak ismini yazdırmıştır.
28 Mayıs seçimlerinde hükümet sistemine karşı bir araya gelen ve değişim için seferber olan siyasi partiler, seçmen nezdinde yeterince ilgi görmemiş ve ittifak kültürünün kendileri açısından sürdürülemez olduğunu düşünmüşlerdir. Bu sebeple her parti kendi müstakil siyasetini ortaya koymuş ve pozitif farklılaşabilmek adına bir çaba içerisine girmiştir. Fakat gelinen noktada, özellikle büyükşehirlerde partilerin müstakil olarak seçim kazanabilmeleri pek de mümkün değil. O sebeple CHP’nin ısrarla savunduğu ve umduğu durum, seçmenlerin partilerinin kararına rağmen Türkiye ittifakında buluşmasıdır. Eldeki verilere bakıldığında bu durumun gerçekçi olmadığını bilen CHP ve DEM, belirli koşullarda işbirliği yapılabileceğini iddia ederek “kent uzlaşısı” kavramını ortaya atmış ve yeni bir ittifakın mümkün olabileceğini gündeme getirmişlerdir.
Kent uzlaşısı kavramı ilk olarak DEM Parti’nin 15-16 Aralık 2023 tarihinde gerçekleştirdiği toplantı sonucunda kamuoyuna deklare edilmiş ve kavramdan ne kastedildiği ayrıntılı biçimde ele alınmıştır. Kamuoyuna deklare edilen bildiride en fazla dikkat çeken husus, yerel seçim sonuçlarının bölgede ve Türkiye’de ciddi siyasi etkiler ortaya çıkaracağı ile ilgili iddiadır. Yerel seçimlere büyük önem atfeden DEM Parti’nin seçimlerin belirleyici partisi olarak kendilerini takdim etmesi de dikkat çekici idi. Tam bu noktada DEM’in “Tüm toplumsal taraflar ve siyasi aktörlerle görüşmek, müzakere etmek, birlikte yürümek, ortak mücadeleyi örecek kent uzlaşısı zeminini oluşturmayı öncelikli görev olarak görüyoruz” ifadeleri, bugünkü noktada CHP ile muhtelif yerlerde kurulmaya çalışılan ittifakın ana hatlarını oluşturmaktadır.
bir olasılık.