AK Parti İstanbul İl Başkanlığı, “Yeniden İstanbul” diye bir kampanya başlattı. Kampanya küçük ama dikkat çekici adımlarla ilerliyor. Cumhur-başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhur-başkanlığı seçimlerini kazandığı gün İstanbul seçimlerine işaret etmesi, İstanbul’u kaybetme korkusu yaşayan CHP’li gazetecilerin dilinden düşmüyor. Bu gazetecilerin kullandıkları ifade ortak: “Erdoğan seçim gecesi İstanbul kampanyasını başlattı, bizimkiler hâlâ birbirlerini yiyorlar.”
İstanbul dünyanın en önemli kentlerinden biridir. Tarihsel birikimiyle Kudüs, Roma veya Kahire gibi şehirleri, modern yüzüyle New York, Paris veya Londra gibi şehirleri andıran İstanbul Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorluklarına başkentlik yapmış, yüzyıllar boyunca Musevilerin, Hristiyanların ve Müslümanların barış içinde bir arada yaşadığı kozmopolit bir şehirdir. Bir yönüyle İstanbul konuşan ve kendini anlatan bir şehirdir. Son yıllarda dünyanın en çok iletişimi yapılan başkentlerine yönelik ilgi azalırken İstanbul her geçen gün dünyanın mihver kenti olduğu iddiasını güçlendirmektedir.
İstanbul, dünya için önemli olduğundan çok daha fazla Türkiye için önemlidir. Her bir Türk vatandaşının rüyalarının kentidir. Doğal olarak siyasi partiler için de hayati önemdedir.
Peki AK parti için İstanbul neden özel olarak önemlidir? Bir lider partisi olarak AK Parti’nin başkanlığını yürüten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi serüveni baştan sona bir İstanbul serüveni olarak tarif edilebilir.
1994 yerel seçimleri öncesinde Türkiye siyaseti bugünkü gibi iki kutuplu değildi. İstanbul seçimlerini kazanmak noktasında iddialı sayılabilecek beşe yakın parti vardı ve oy oranları çok da birbirinden kopmuş değildi. Refah Partisi için İstanbul’u kazanma olasılığı ufukta görünmeye başlayınca adayın kim olacağı tartışmaları elbette ki partinin en önemli meselesi hâline geldi. RP’nin İstanbul İl Başkanı olan, şehri âdeta karış karış örgütlemiş, bütün ilçelerde güçlü teşkilatlar oluşturmuş Erdoğan başat adaydı. Oysa RP genel merkez üyelerinin aklında Ali Coşkun’un adaylığını destekleme fikri vardı. Bütün partilerin kendi öz evlatları ile ilgili bir güvensizlik sorunu vardır. Yine de bu sorunu en az yaşayan partilerden biri olarak RP, siyasete binlerce aktör kazandırmıştır.
Farklı illerden gençler kimin aday olması gerektiğine ilişkin bir anket düzenlemek üzere İstanbul’a gelmişti. Araştırmacılık sektörüne merakımız bu sırada başladı. Zira o dönem RP genel merkezine giden verileri ben toparlıyordum. RP’li olmayan İstanbulluların dahi Erdoğan’ı tercih ettiklerini fark ettiğimde henüz aday belli olmadan dipten gelen dalgayı kavradım. İstanbullular ve anket çalışmasını yürüten Millî Gençlik Vakfı’ndan gençler âdeta birbirleriyle ittifak etmiş gibiydiler. Bir İstanbullu anket sorusuna Erdoğan cevabını verdiğinde gençler heyecanlarını gizleyemeyip o kişiye teşekkür edermiş. Bu ciddi bir toplumsal motivasyon, hayati bir kazanma sinerjisi idi.
Seçimle ilgili birçok hatıra bugün gibi hafızalarda yaşıyor. Ama en önemlisi, Birinci Dünya Savaşı’nda bayrak indiren İslamcılık düşüncesinin çağdaş sentezi olan RP’nin İstanbul’u kazanmasının büyük bir devrim olacağıydı.
1994 yılında Salı pazarına yakın bir yerde çalışıyordum. Pazarın içeresinde Sosyaldemokrat Halkçı Parti’nin (SHP) kitap büyüklüğünde beyaz kâğıda basılı kırmızı renkli broşürlerini gördüm. Pazarcılar, broşürleri yüzlerine bakmadan yere atıyorlardı. Bu olaydan çok etkilendim ve hemen bir gazete çalışmasına başladım. Gazeteyi Güray Erol ağabeye götürdüm. Daha sonra Üsküdar Belediye Başkanlığı yapacak Yılmaz Bayat’ın matbaasında gazeteyi basıp aynı pazarda dağıttık. Gazete kapış kapış gidiyordu. Uzun süre Kadıköy’de bu gazete görünür oldu.
RP’lilerin ve İstanbulluların beklentisi doğrultusunda Erdoğan aday oldu ve yüzyıllık rüya gerçeğe dönüştü.
1994 ruhu Kurtuluş Savaşı ruhu gibiydi. Peki üç yıl süren icraatında İ.B.B. Başkanı Erdoğan neyi başardı?
25 yıl boyunca dünyaya örnek olacak bir düzeyde şehircilik hizmeti yapıldıktan sonra İstanbul kaybedildi. İstanbul’un kaybedilmesi konusunda onlarca mülahaza yapılabilir ama bu hususu tek bir cümle ile özetlemek mümkün: AK Parti, İstanbul’da hizmette kusur ettiği için değil şehirde siyaset üretemediği ve şehrin sosyolojisini ihmal ettiği için İstanbul’u kaybetti. Erdoğan’ın başkanlığı döneminde icraat, siyaset ve kültürel üretim at başı gidiyordu. Sonraki dönemlerde ise İstanbul’u yönetmek fen işlerinin maharetine indirgenmişti.
1994 yılında olduğu gibi kısa bir süre sonra AK Parti’nin adayının nasıl bir aday olması gerektiği sorulacak. Bu soruya verilecek en sağlıklı cevap şudur: 1994 yılında olduğu gibi belediye hizmetlerini, siyaseti, sosyolojiyi ve kültürel üretimi eş zamanlı olarak yönetebilecek aday en iyi adaydır. Bu konuda henüz vakit var. Bu sırada bu tartışmayı detaylandırmak yerinde olacaktır.
Görelim Mevla neyler…