İçinde bulunduğumuz çağın en büyük ve tehlikeli hastalığından biri bence. iyice gençleri, yeni yetişen nesilleri etkisi altına almadan çözümler bulunmalıdır. Artık yaşadığımız güven, saygı, sevgi, sadakat, dostluk, arkadaşlık, merhamet, inanç, edep, ahlak, gelenek görenek, hoşgörü, örf adet gibi değerlerin kaybolmaya yüz tuttuğu hatta horlandığı, küçümsendiği bu devirde, insanlarda kişilik bozukluğu ve dengesizlik hastalığı başlamıştır. Kimse kimseye tahammül edemez, hoş göremez hale geldi. Sen şusun ben buyum gibi saçma ve basit şeylerle birbirlerini küçük görerek üstünlük kurma çabasında olan basit insan yığını oluştu. Aile hekimi gibi her aileye ve her iş yerine bir psikolog dönemi başlaması gerektiğini hatta geç kalındığını düşünüyorum…
İnsanların doğumundan ölümüne kadar olan süreçte kendini kanıtlaması hayatta kalabilmesi ve belli bir yaşam sürmesi gerekmektedir. Ömrü öğrenmekle ve çalışmakla geçer. En saf ve güzel dönemleri çocukluk dönemleridir bence. Gençlik dönemi ise üniversite, iş bulmakla, çalışmakla, yeni aile kurmakla, geçim sıkıntısıyla geçmektedir. Yaşlılık dönemine ise gençlikten kalan bir yorgunluk, sağlık problemleri ve hiç bitmeyen sıkıntı stres kalır. Ülkemizde emekli olup ta rahat bir ömür geçirene ben rastlamadım. Geçim sıkıntısı, aile problemleri, sağlık problemleri v.s. devam eder gider. Hep bir şeyler eksik ve yarım kalmıştır ömrü boyunca. Tamamlanmamış, yaşanmamış, gerçekleşmemiş hayaller bırakırız arkamızda.
Öğrenirken, çalışırken ve hayatını sürdürürken belli aşamalardan geçer insanlar. Badireler atlatır. Yaşam savaşı verir. Sevinir, üzülür kazanır kaybeder. Sonuçta ne yaşarsa yaşasın ne yaparsa yapsın karakter sahibi olmalı kişiliğinden ödün vermemelidir. Edebini, güzel ahlakını korumalıdır. Belli bir duruşu olmalıdır kazandıklarıyla sahip olduklarıyla şımarmamalı, kapris yapmamalı kibirli davranmamalıdır. Kaybettiğinde hayata küsmemeli kimseyi kırmamalıdır.
Hepimiz hayat basamağını çıkarken mutlaka her basamağında bir sıkıntı çekmiş engellere takılmışızdır. Basamaktan düştük ya da düşürüldük. Bazen de sihirli bir el tutmuştur elimizden, dokunmuştur omzumuza. Mucizeler yaşatmıştır bizlere. Sevinmiş sevinirken de ağladığımız olmuştur. Yaşamak zorunda olduğumuz bir hayat var istesek te isteme sekte. Hayat çoğumuza adıl olmadı dengesiz davrandı. Hırpaladı bazen fırtınalar yaşattı depremler yarattı, bazen de artçı şoklarla düzenimizi altüst etti.
Hayat bize bir yandan bir şeyler verirken diğer taraftan da almıştır. Kaşıkla verdi kepçeyle geri elimizden aldı. Yaşadıklarımız Sağlığımızı, psikolojimizi bozmuştur. Çoğu insanın da karakterini kişiliğini yok etmiştir. Hatalar yaptırmıştır. Bazı şeyler geriye gelir yerini alır. Bazıları unutulur. Ama kişilik karakter bozukluğu düzelmez. Dengesizleşmiştir bir defa. Ne yaptığı ne söylediği belli değildir. Tutarsızdır davranışları. Hem kendini yıpratır hem de çevresindeki insanları kırar. Bilerek bilmeyerek bazen de isteyerek etrafındakileri üzmüştür. Hatasını kabul etse de değişmeyi özür dilemeyi basitlik sayar. Kendinde kusur bulmaz. Hep karşısındakileri suçlar. Bahaneler yaratır.
Ailesine ve arkadaşlarına karşı hep kırıcı aşağılayıcı tavırlar sergiler. Etrafında sevilmediğini de iyi bilirler. Sanki dünya kendi etrafında döner ve insanlar onun kölesi kendisi tek efendi. Kimi parasına güvenir, kimi etiketine kimi de makamına. Bu tür insanlar hep yalnız kalmaya mahkûmdur. Kendisi iyi bir dost arkadaş olmamıştır ki karşısından da saygı sevgi beklesin. Ne ekerse onu biçer. Etrafında bir dost kalmayacağını selam dahi verenleri olmayacağını bilmeleri gerekir. Kendilerine de sorsanız ‘ben kime ne yaptım derler’. Böyle insanların çevresinde üç beş şakşakçı olur. Onlarda o insandan faydalandıkları içindir. Çıkarları vardır. Bunların arkadaşlıkları da işleri bitene kadardır. Yani çıkar ilişkisi. Sonra kimse kimseyi tanımaz.
Bazıları ise kendini sütten çıkmış ak kaşık olarak görürler. Hatasız. Kusursuz mükemmel. Aynaya bakmayı unutan bu türler insanlığın yüz karası olduklarını sonradan anlıyorlar. Ama iş işten geçmiş etrafında hiç kimse kalmamış olarak. Çevremizde var olan bu kişilere katlanmak zorunda kalıyoruz. Aile içi sorunlarını da iş yerinde arkadaşlarına yansıtan, ailesinden görmediği saygıyı, ezikliği çevresine yansıtarak saygınlık kurmaya çalışanlar etrafındaki insanlara verdikleri zararın farkında bile değiller.
Ben aile hekimliğinde her aileye bir doktor veren devletimizden her aileye ve iş yerine bir psikolog vermesinden yanayım. Her ailede, her iş yerinde psikolojisi bozuk kişilik bozukluğu yaşayan, egolarını tatmin etmeye uğraşan, etrafındaki insanlara baskı kurarak kendini üstün gören, evde çocuğuna gücü yetmeyen fakat karşısındaki insanlardan hırsını çıkaran insanlar bulunmaktadır. Aldıkları ahlardan beddualardan haberleri yok. İnsanların ahi tutar. Herkes ettiğini çeker. Kimsenin yaptığı kimsenin yanına kar kalmaz. Tatlı tatlı yemenin de acı acı çıkışı vardır. Kimse kimsenin kahrını, kaprisini, nazını, sıkıntısını çekmek zorunda değildir. Sadece dost ve arkadaşlar paylaşır. Birbirine destek olurlar. Becerebiliyorlarsa arkadaş dost kazansınlar. NEVİN KILIÇ