pendik escort bayan
https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

İçeride Güçlü Bir Cephe Şart.

Kavramlar bizim dünyaya bakışımızdaki çerçevelerdir. Dünyayı okuma ve kategorize etme biçimleri olarak da tanımlayabileceğimiz kavramlar, zihnimizin işleyiş biçimini de göstermektedir. Bu nedenle her bir kavrama atfettiğimiz anlam ve onun zihnimizde uyandırdığı çağrışımlar vardır. Fakat siyasetin netameli dönemlerinde aynı kavramların farklı anlam ve çağrışımlara karşılık geldiği de açık. Bu nedenle aşırı politize dönemlerde karşımıza çıkan bu durum, kavramların kullanım ve karşılık geldiği anlamları da bulanıklaştırmaktadır. Son günlerde Mavi Vatan üzerinden gündeme gelen bu tartışma, zihinlerdeki karmaşayı anlama adına önemli. Türkiye’nin dış politikadaki otonomi arayışına paralel ilerleyen ve deniz yetki alanlarından kaynaklı sorunları çözme adına gündeme gelen mavi vatan, çağrıştırdığı anlam itibarıyla önemli ölçüde üzerinde mutabık kalınması gereken bir kavram. Esasında mavi vatan, Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’deki güvenliği ve çıkarlarını imleyen ve bunun egemenlik ile ilişkisini tesis eden bir kavramsallaştırma. Uzunca bir süredir bu alandaki çalışmaları ile temayüz etmiş isimlerin teorize ettiği bu stratejik yaklaşım, aşırı politize edildiğinde bambaşka bir anlama da kavuşabilmektedir. Türkiye’nin tam da bir egemenlik mücadelesi olarak konumlandırdığı bu kavramı tahfif etmek, kavramın iddiası ve geleceği ile ilgili de bir tartışmaya yol açmaktadır.   İçeride Güçlü Bir Cephe   Siyasetin normalleşmesi sürecinde tartışılan dış tehditlere karşı içeride güçlü bir cephe kurulması çağrısı, bu tartışmalar üzerinden de ciddi zararlar görebilmektedir. Bu açıdan masal tartışması ile başlayan ve sonrasında bambaşka bir evreye taşınan bu süreç, Türkiye’nin dış politikası ile ilgili yeni tartışmaları beraberinde getirmektedir. Örneğin bu tartışmayı başlatan bir dönemin hariciyecisi, Türkiye’nin Somali’deki varlığını Wagnercilik ile eşitlemeye çalışmakta ve Türkiye’nin bu bölgedeki varlığını gayri meşru görmektedir. Otoriter emperyalizm kavramı üzerinden Türkiye’nin Afrika’daki varlığını bir tür tehdit olarak gören bu yaklaşım, dış politikadaki çeşitliliğe ilişkin de sorunsallaştırıcı bir dil benimsemektedir. Bu tür bir çeşitliliği Türkiye’nin Osmanlıyı diriltme çabası olarak okuma anlayışı ise bizim on yıl önce Batı basınında sıklıkla karşımıza çıkan bir yaklaşım aslında. Kavramlar Siyaset Üstü Müdür? Türkiye’nin ne işi var buralarda sorularının eşlik ettiği bu tartışma zemini şu soruyu sorduruyor: Neden Türkiye’de siyaset üstü kabul edilerek mutabık olunması gereken konu ve kavramlar bile siyasetin alanı içerisinde bir tartışma gündemi haline gelebiliyor? Bu sorunun cevabı hiç kuşkusuz Türkiye nasıl kurtarılabilir minvalindeki sorularla tartışılarak farklı yol ve reçetelerin önerildiği yüz elli yıllık modernleşme süreci ile de birlikte ilerlemek-tedir. Zaman zaman bu reçetelerde öne çıkan ve Soğuk Savaş dönemi boyunca da mutlaklaştırılan Batıcı siyaset biçimi, Türkiye’nin her hal ve şartta Batı ile birlikte hareket etmesini salık vermektedir. Batı’nın hilafına olabilecek her türlü eylem ve söylem ortaya çıktığında, Batıcı akıl, bu kritik süreçleri değersizleştirme ya da tartışmaya açma gibi bir pozisyonu benimsemektedir. Özellikle son yıllarda önemli sonuçlar doğuran her kritik kararda, Türk dış politikasını belirli bir alana sıkıştırmaya çalışan söylemlere tanıklık edilmiştir. 2009 Davos krizi sonrasındaki eksen kayması tartışmaları, Arap Baharı sürecinde Türkiye’nin bölge açısından bir model olabileceği tartışılırken gündeme gelen neo-Osmanlıcılık ve son olarak Mavi Vatanın sıradanlaştırılması ve hatta kriminalize edilme çabası. Sadece bu süreç ve kavramlardaki tutum bile, Türkiye’nin statükoyu aşma noktasında karşılaştığı zorlukları göstermektedir. Halbuki Türkiye’nin Libya’da ve Somali’deki varlığını sorunsallaştırmak yerine bu varlığın ne anlama geldiğini tartışabilsek, kavramlarla ilgili belirsizliği de ortadan kaldırmış oluruz. Türkiye’nin siyasi açıdan yaşadığı dönüşüm sürecine eşlik eden ve zaman zaman cesur adımları da içerisinde barındıran dış politika anlayışı ile paralel ilerleyecek bir entelektüel dönüşüm gerekli. Ancak böyle bir yaklaşımla Türkiye’nin pergelin sabit ayağı olabileceği gerçeğini içselleştirecek bir zihni dönüşüm mümkün olabilir ve geniş kitleler de bu duruma ikna edilebilir. Aksi takdirde, her kritik süreç ve kararda benzer belirsizlikler gündeme gelecek ve kavramların çağrışımı ile sorunlar ortaya çıkacaktır. Türkiye’nin içerideki suni ve süfli tartışmalara rağmen dışarıdaki tehdit ve çıkar algısı üzerinde ortak bir zemin inşa etmesi, bölgedeki çatışma ve risklerle birlikte düşünüldüğünde bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır. Tanpınar’ın çok veciz bir biçimde Türkiye’nin modernleşme sancılarını özetlediği “Bugün Türkiye’de nesillerin beraberce okuduğu beş kitap bulamayız” tümcesi, aynı kavramlara neden farklı anlamlar atfettiğimizi de gösteriyor aslında. Fakat geçen bunca sürede, en azından kritik konu ve başlıklarda kullanılan bu kavramlara ilişkin zihnimizde ortak bir imgelemin oluşması gerekiyor. Bunun için de biraz daha köklere dönüş yapmak ve kavramların ne izah ettiği üzerine tartışmalara yapmak gerekecek hiç kuşkusuz.
Ekleme Tarihi: 01 Ağustos 2024 - Perşembe

İçeride Güçlü Bir Cephe Şart.

Kavramlar bizim dünyaya bakışımızdaki çerçevelerdir. Dünyayı okuma ve kategorize etme biçimleri olarak da tanımlayabileceğimiz kavramlar, zihnimizin işleyiş biçimini de göstermektedir. Bu nedenle her bir kavrama atfettiğimiz anlam ve onun zihnimizde uyandırdığı çağrışımlar vardır. Fakat siyasetin netameli dönemlerinde aynı kavramların farklı anlam ve çağrışımlara karşılık geldiği de açık. Bu nedenle aşırı politize dönemlerde karşımıza çıkan bu durum, kavramların kullanım ve karşılık geldiği anlamları da bulanıklaştırmaktadır.

Son günlerde Mavi Vatan üzerinden gündeme gelen bu tartışma, zihinlerdeki karmaşayı anlama adına önemli. Türkiye’nin dış politikadaki otonomi arayışına paralel ilerleyen ve deniz yetki alanlarından kaynaklı sorunları çözme adına gündeme gelen mavi vatan, çağrıştırdığı anlam itibarıyla önemli ölçüde üzerinde mutabık kalınması gereken bir kavram. Esasında mavi vatan, Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’deki güvenliği ve çıkarlarını imleyen ve bunun egemenlik ile ilişkisini tesis eden bir kavramsallaştırma. Uzunca bir süredir bu alandaki çalışmaları ile temayüz etmiş isimlerin teorize ettiği bu stratejik yaklaşım, aşırı politize edildiğinde bambaşka bir anlama da kavuşabilmektedir. Türkiye’nin tam da bir egemenlik mücadelesi olarak konumlandırdığı bu kavramı tahfif etmek, kavramın iddiası ve geleceği ile ilgili de bir tartışmaya yol açmaktadır.

 

İçeride Güçlü Bir Cephe
 

Siyasetin normalleşmesi sürecinde tartışılan dış tehditlere karşı içeride güçlü bir cephe kurulması çağrısı, bu tartışmalar üzerinden de ciddi zararlar görebilmektedir. Bu açıdan masal tartışması ile başlayan ve sonrasında bambaşka bir evreye taşınan bu süreç, Türkiye’nin dış politikası ile ilgili yeni tartışmaları beraberinde getirmektedir. Örneğin bu tartışmayı başlatan bir dönemin hariciyecisi, Türkiye’nin Somali’deki varlığını Wagnercilik ile eşitlemeye çalışmakta ve Türkiye’nin bu bölgedeki varlığını gayri meşru görmektedir. Otoriter emperyalizm kavramı üzerinden Türkiye’nin Afrika’daki varlığını bir tür tehdit olarak gören bu yaklaşım, dış politikadaki çeşitliliğe ilişkin de sorunsallaştırıcı bir dil benimsemektedir. Bu tür bir çeşitliliği Türkiye’nin Osmanlıyı diriltme çabası olarak okuma anlayışı ise bizim on yıl önce Batı basınında sıklıkla karşımıza çıkan bir yaklaşım aslında.

Kavramlar Siyaset Üstü Müdür?
Türkiye’nin ne işi var buralarda sorularının eşlik ettiği bu tartışma zemini şu soruyu sorduruyor: Neden Türkiye’de siyaset üstü kabul edilerek mutabık olunması gereken konu ve kavramlar bile siyasetin alanı içerisinde bir tartışma gündemi haline gelebiliyor? Bu sorunun cevabı hiç kuşkusuz Türkiye nasıl kurtarılabilir minvalindeki sorularla tartışılarak farklı yol ve reçetelerin önerildiği yüz elli yıllık modernleşme süreci ile de birlikte ilerlemek-tedir. Zaman zaman bu reçetelerde öne çıkan ve Soğuk Savaş dönemi boyunca da mutlaklaştırılan Batıcı siyaset biçimi, Türkiye’nin her hal ve şartta Batı ile birlikte hareket etmesini salık vermektedir. Batı’nın hilafına olabilecek her türlü eylem ve söylem ortaya çıktığında, Batıcı akıl, bu kritik süreçleri değersizleştirme ya da tartışmaya açma gibi bir pozisyonu benimsemektedir.

Özellikle son yıllarda önemli sonuçlar doğuran her kritik kararda, Türk dış politikasını belirli bir alana sıkıştırmaya çalışan söylemlere tanıklık edilmiştir. 2009 Davos krizi sonrasındaki eksen kayması tartışmaları, Arap Baharı sürecinde Türkiye’nin bölge açısından bir model olabileceği tartışılırken gündeme gelen neo-Osmanlıcılık ve son olarak Mavi Vatanın sıradanlaştırılması ve hatta kriminalize edilme çabası. Sadece bu süreç ve kavramlardaki tutum bile, Türkiye’nin statükoyu aşma noktasında karşılaştığı zorlukları göstermektedir. Halbuki Türkiye’nin Libya’da ve Somali’deki varlığını sorunsallaştırmak yerine bu varlığın ne anlama geldiğini tartışabilsek, kavramlarla ilgili belirsizliği de ortadan kaldırmış oluruz.

Türkiye’nin siyasi açıdan yaşadığı dönüşüm sürecine eşlik eden ve zaman zaman cesur adımları da içerisinde barındıran dış politika anlayışı ile paralel ilerleyecek bir entelektüel dönüşüm gerekli. Ancak böyle bir yaklaşımla Türkiye’nin pergelin sabit ayağı olabileceği gerçeğini içselleştirecek bir zihni dönüşüm mümkün olabilir ve geniş kitleler de bu duruma ikna edilebilir. Aksi takdirde, her kritik süreç ve kararda benzer belirsizlikler gündeme gelecek ve kavramların çağrışımı ile sorunlar ortaya çıkacaktır. Türkiye’nin içerideki suni ve süfli tartışmalara rağmen dışarıdaki tehdit ve çıkar algısı üzerinde ortak bir zemin inşa etmesi, bölgedeki çatışma ve risklerle birlikte düşünüldüğünde bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır. Tanpınar’ın çok veciz bir biçimde Türkiye’nin modernleşme sancılarını özetlediği “Bugün Türkiye’de nesillerin beraberce okuduğu beş kitap bulamayız” tümcesi, aynı kavramlara neden farklı anlamlar atfettiğimizi de gösteriyor aslında. Fakat geçen bunca sürede, en azından kritik konu ve başlıklarda kullanılan bu kavramlara ilişkin zihnimizde ortak bir imgelemin oluşması gerekiyor. Bunun için de biraz daha köklere dönüş yapmak ve kavramların ne izah ettiği üzerine tartışmalara yapmak gerekecek hiç kuşkusuz.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.