İsrail'in Şam'daki İran konsolosluk binasını bombalayarak üst düzey generallerinin öldürülmesine karşı İran’ın 1 Nisan’daki misillemesinin sonuçları itibariyle hiç kimsede bir hayal kırıklığı yaratmamış olması başlı başına içinde bulunduğumuz trajik durumun bir yansımasıdır.
Yedinci ayını bulmak üzere olan emsalsiz vahşetiyle İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırımına karşı dünyada oluşan bir kurtarıcı müdahale beklentisine herhangi bir gücün öyle veya böyle cevap verme ihtimali her şeye rağmen çok değerli. Ancak trajik olan tarafı bilhassa İran’dan gelebilecek bu müdahaleyi bizzat İsrail’in de büyük bir iştahla istiyor olması. Çünkü bütün insanlık suçlarında bile sınırsız desteğine güvendiği ABD ve Avrupa’nın soykırım operasyonun gereğinden fazla uzamış olması dolayısıyla muhtemelen suçun vahameti dolayısıyla değil, suçtaki beceriksizliği dolayısıyla desteklerini azaltmaya yüz tutmaları sözkonusu. Bir İran saldırısının olayı Hamas-İsrail ekseninden hızla İran-İsrail eksenine kaydırma ihtimali bizatihi İsrail’i ve bilhassa Netanyahu’yu kurtarıcı bir destek olacaktır.
İran’ın İsrail karşıtlığının şu ana kadar fiilen İsrail’e hiçbir zarar vermemiş olduğu çok açık. İkisinin gerilimlerinin muhtemel tarihi içinde kar-zarar bilançosu ikisi için de ortadadır. İran açısından İsrail, hatta ABD karşıtlığı içeride rejimin konsolidasyonu açısından son derece işlevseldir. Rejim muhalefet karşısında biraz sıkıştığında İsrail’le veya ABD ile yaratılan bir gerilim kısa süre içinde olağanüstü hali restore eden bir imkân olarak devreye girmektedir.
İran’ın körfeze yönelik tehditleri de ABD açısından son derece işlevseldir. Hiçbir zaman fiili bir durum oluşturmayan İran tehdidi Körfez ülkelerinin ABD’ye savunma alanında kesintisiz ve sınırsız bağımlılığını sağlamaya yarıyor. Diğer yandan Irak’ta iyice silahlanmış ve savaş yetenekleri kazanmış bu haliyle İsrail için gerçek bir tehdit oluşturmaya başlamış olan Saddam Hüseyin’e karşı başlatılan harekatın sonucunda Irak adeta altın tepsi ile ABD tarafından İran’a hediye edilmiştir. Sonucun böyle olmasının hikayesi elbette başka türlü de yazılabilir istenirse, ama diğer hikayeler çok fazla zorlama olur.
7 Ekim’den bu yana İsrail tarihinde hiç yaşamadığı yenilgileri tattı. Efsanevi istihbarat örgütü maskaraya döndü. Asla geçit vermez denilen demir kubbesi kevgire döndü. Dünyanın süper gücü ABD’nin desteğiyle kurulmuş süper ordusu Kassam Tugayları’nın karşısında hezimet üzerine hezimet yaşıyor. Elbette silahlarıyla kitle imha ve katliam gücünü sürekli olarak deniyor ve soykırım boyutlarında katliamlar yaparak bu yenilgisini gizlemek için çırpındıkça daha da fazla batıyor.
Arap Baharı sürecinden sonra yaklaşık 7 yıl ara verdikten sonra 7 Ekim’den sonra bu olanlara salt seyirci kalamayacağını düşünerek Aljazeera.net’te yeniden yazılarına başlayan Mısırlı düşünür Fehmi Huveydi İsrail tarafında 7 Ekim’den bu yana yaşananlara dair algıyı ifade eden bir çok alıntıya yer vermiş. Mesela
“İsrail tamamen yenilgiye uğratıldı. Savaşın hedeflerine ulaşılamayacak, askeri harekatla tutsaklar geri getirilmeyecek ve güvenlik yakalanması zor bir hedef olmaya devam edecek” (Haaretz 13 Nisan).
“İsrail’in zaferleri dönemi sona erdi ve Hamas, Camp David ya da Oslo’da gördüğümüzden başka bir Arap’ın daha olduğu konusunda bizi bilgilendirmek istedi” (Amnon Abramovich, İbrani medyasının önde gelen siyasi analisti 13 Ocak).
“Savaş bizim için stratejik bir yenilgiyle sonuçlandı ve artık başımız dertte” (Haim Ramon, eski Adalet Bakanı – 11 Nisan).
“İsrail, Hamas’a karşı savaşı kaybetti. Zafere dair elimizdeki tek resim Netanyahu’nun devrilmesi ve yeni seçimlerin yapılmasıdır” (Dan Halutz, işgal ordusunun eski genelkurmay başkanı - Aralık 2023).
“Savaşın başlamasından bu yana tam altı ay geçti ve İsrail’in yolu hesaplaması gerekiyor. Bize sunulan tüm hedefler, yolun ulaşılmaktan çok uzak olduğunu gösteriyor” (Yoan Limor, Yedioth Ahronoth’un siyasi yorumcusu).
“Hamas sadece İsrail’i mağlup etmekle kalmadı, aynı zamanda tüm Batı’yı da mağlup etti” (Alon Mizrahi, gazeteci-yazar, 5 Nisan).
“Ortadoğu alanına entegre olmazsak İsrailliler için hayat yok. 7 Ekim’de tüm askeri, insani ve teknolojik savunma sistemlerinin çöküşü bize yalnızca askeri gücümüze ve yeteneklerimize güvenemeyeceğimizi öğretti. (Amnon Levi, Yedioth Ahronoth 6 Nisan).
Bu ifadeler İsrail’in ve Başbakan Netanyahu’nun bütün küstah ve kibirli tutumuna rağmen durumunun hiç iyi olmadığını çok iyi gösteriyor. Netanyahu 7 aydır hem kendini hem de ABD ve Avrupalı dostlarını soktuğu macerada vaat ettiği hedeflerinin hiçbirine ulaşamamış ve sıkışmıştır. Savaşı kontrollü bir biçimde genişleterek kendisi için tam bir tuzağa dönüşmüş olan Gazze’den çıkaracak bir çıkış aradığı sır değildi. O yüzden İran’ın misillemesinden önce İran’ı kışkırtan saldırısı gelmiş oldu.
Durduk yerde Şam’da İran hedeflerine saldırması, İran’ı oyuna dahil olmaya zorlaması, İran’a da başka bir seçenek bırakmıyor aslında. İran’ın bu saldırıyı hiçbir şey olmamış gibi geçiştirmesi tabii ki mümkün olamazdı. Ama günün sonunda ortaya çıkan tablo şu:
Gazze’de işlediği soykırım suçları dolayısıyla ABD ve Avrupa’daki desteğini kaybetmiş olan İsrail bir anda kendini mağdur durumuna düşürmüş oldu ve bütün bu ülkeler İsrail ile dayanışma mesajı yayınlayarak İran’ı kınadılar. Aylardır işlediği soykırım suçuna karşı bile bir kınama yayınlamayan Avrupa ülkeleri bir anda hiçbir sonuç vermeyen, bir insanın bile ölümüne yol açmayan İran saldırısını alelacele kınadılar.
Dahası, bu dalaşma yüzünden Gazze’de uygulanan soykırım bir anda gündemden düştü ve sanki konu artık Gazze ve İsrail arasında değil de İsrail ve İran arasında imiş gibi bir durum oluştu. Böyle bir durumda da şimdiye kadar İsrail’in aşırı suçluluğu dolayısıyla yanında durmaya çekinmeye başlamış olan Avrupalı dostları İran-İsrail denklemine dönüşmüş ihtilafta açıkça tekrar ve daha güçlü biçimde İsrail’e desteklerini ifade etmeye başladılar.
Bunun bu şekilde cereyan etmesine tabii ki müsaade etmemek lazım. Gazze’yi gündemden düşürmeye çalışan her girişim İsrail’e yardım, insanlığa ihanettir.