“İsrail ve halkına karşı bu sabah başlatılan, masum vatandaşlara terör ve şiddet uygulayan rastgele saldırıları şiddetle kınıyorum.”
“İsrail’in bu tür saldırılara karşı kendini savunma hakkı vardır.”
“İsrail’le tam dayanışma içindeyim.”
“Saldırıları kınıyor ve İsrail’in yayında duruyoruz.”
Bunlar neredeyse patlayan ilk silah sesiyle birlikte İsrail’in yıllardır Filistin topraklarında sürdürdüğü terörizmi görmemek ve duymamak için saklandıkları deliklerinden başını uzatan Batılı egemen odakların sözcülerinden gelen açıklamalar... Saklanmadılar, beklemediler, işi gargaraya getirmeye çalışmadılar, doğrudan İsrail’in yanında yerlerini aldılar. Beklendiği gibi...
Yıllardır bu oyun gözümüzün önünde oynanıyor. Gazze, bir koca şehir içindeki bütün insanlarıyla birlikte müsadere altında tutuluyor, orada yaşayanların hayatları kısıtlanıyor, neredeyse iki günde bir bombalanıyor, çocuk yaşlı denmeden Filistinliler katlediliyor, Müslümanların kutsal mekanı Mescid-i Aksa’ya hukuksuzca, gaddarca baskınlar düzenleniyor, Filistin toprakları çeşitli yerleşim projeleri dümeniyle işgal ediliyor, Filistin halkının hayat alanı sürekli daraltılıyor, direnmeye çalışan sivil insanların üstüne ağır silahlarla, hava bombardımanlarıyla gidiliyor, ses çıkaran tutuklanıyor... Bütün bunlar ve benzer daha başka pek çok şey de aynı Batılı merkezlerin ses çıkarmadığı, görmezden geldiği, kulağının üstüne yattığı hadiseler...
İsrail üç çeyrek asırdan daha fazla bir zamandır, bu batılı bezirganların özenle tahkim ettiği bir zulüm zemininde Filistinlilere akıl ve insaf almaz zulümlerini sürdürüyor. Batılı sesler on yıllar boyunca Filistin’in bu ağır zulümlere ve katliamlara karşı “kendilerini savunma hakkı” olduğunu söylemediler, bir kere bile bunu yapmadılar.
Peki biz?
Biz bunu söylemekte tereddüt mü edeceğiz?
Kendi adıma ben asla etmeyeceğim. Kardeş Filistin halkı, şimdi değil, seksen senedir zaten bir savaşın içinde... Orantısız bir güçle üstüne gelen, vahşice yakan yıkan, topraklarını gasp eden, insanlarını çoluk çocuk demeden öldüren, gençlerini hapislerde çürüten bir terörist devlete karşı yıllar boyunca varlığını taşla sapanla korumaya, düşmanını durdurmaya çalıştı. Bu on yıllar boyunca bütün dünya tarafından bu zalim güce karşı Filistin hep yalnızdı, yalnız bırakıldı. Şimdi o Filistin o şekilde ya da bu şekilde güçler dengesinde eşit değil belki ama biraz daha çıtası yukarı taşınmış bir tahkimatla İsrail’in karşısına çıkıyor.
Stratejik hesaplara gark olanlar, ‘ama’lı cümleler kuranlar, İsrail Filistin halkına bunu çok kötü ödetir diyenler var. Şimdi hiç sırası değil bunların; bir tarafta zalim, diğer tarafta mazlumlar var. Bir tarafta on yıllardır hak hukuk tanımadan, insaf vicdan dinlemeden katliamlar yapan, işgalci bir devlet var, yeterince elektriği suyu bile olmayan, diğer tarafta etrafı duvarlarla çevrilmiş şehirlerde topraklarını, hayat haklarını, geleceklerini savunmak için göğsünü ateşe kalkan eden mazlum insanlar var.
Bu ülkede çok şey gördük ama böylesini pek görmemiştik; olan bitene bakıp “Rabbim İsrail’e yardım etsin” diyebilen insanlar da var artık aramızda. Diğer tarafta başka birileri İsrail’in zalimliğinden şüphesi olmadığı halde tereddütlerle bocalayan, stratejik kaçış noktaları ararken...
Evet, muhtemel ki bu isyan hareketi Filistin halkına büyük acılar yaşatacak, İsrail gözünü kırpmadan başladığı gibi masum sivillerin üstüne bombalar yağdıracak... Ama bir dakika! Bu zaten Filistin’de, Gazze’de sıradan bir günün hikayesiyle neredeyse aynı şey!
Müslüman kayıtsız şartsız mazlumun yanındadır, geliyorsa eliyle, gelmiyorsa malıyla, yine elinden bir şey gelmiyorsa kalbiyle zalime buğz , mazluma dua eder.
Tarafımız bellidir. Bu zaman ‘ama’lı cümlelerin, tereddütlerin zamanı değildir, zalimin suç ortakları anında onun yanında saf tutmuştur. Berrak bir kalple mazlumun yanında duramıyor olmanın açıklaması yoktur.
Ve her inanan hiç aklından çıkarmamalıdır; her hesabın üstünde Allah’ın hesabı vardır.