pendik escort bayan
https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Değişim talebine konu olan CHP’de, nihai kertede değişimden ziyade mevcut koşulların devamından yana tutum takınan bir statükonun galip geldiği açık biçimde görülmektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi’nde uzunca bir süredir tartışılan değişim konusunun en merak edilen kısmı, bu değişimin Genel Başkanı kapsayıp kapsama-yacağıydı. An itibariyle değişim talebini en yüksek perdeden dile getiren İmamoğlu’nun kendisine tayin edilen “kader kilitlenmesini” İstanbul’a yeniden aday olduğunu açıklayarak ikrar etmesi, CHP’de Kılıçdaroğlu’nun kendi pozisyonunu tahkim etmesi anlamına gelmektedir. Mevcut delege yapısı ve parti tüzüğünün, değişimin önünde bir engel teşkil ettiği iddiasını taşıyanların partinin oligarşik bir karaktere sahip olduğunu ifade etmeleri bugün tartışılması gereken bir husus. Nihayetinde oligarşi, iktidarı, sınırlı bir grubun tekeline alarak dışarıya kapatması olarak tarif edilmektedir. Fakat bugün, Kılıçdaroğlu’nun parti meclisi başta olmak üzere birçok değişikliği yaparken kendisini paranteze alarak değişimin dışında konumlandırması, oligarşiden ziyade bir tür otokrasinin varlığına işaret etmektedir. Öyle ki aday tartışmaları nihayete erdirilip Kılıçdaroğlu isminde mutabık kalınması sonrasında Kılıçdaroğlu’na yönelik en ufak eleştiri CHP’ye yakın medya ve kamuoyunda mahkum edilmiştir. Nitekim Halk TV ve CHP arasında var olan protokolün iptali konusu, medya-siyaset ilişkileri açısından sunduğu öğreticilik kadar parti içerisinde var olan gücün boyutlarını göstermesi açısından da önemlidir. An itibariyle partiye yakın medyada da sürecin Kılıçdaroğlu lehine evrildiği ve değişim talep edenlerin farklı konuları gündem etmeye devam ettiği görülmektedir. İMAMOĞLU PORTRESİ VE DEĞİŞİM 2019 sonrasında İstanbul Belediye Başkanı statüsüyle siyasetin önemli bir gündemi haline gelen İmamoğlu’nun süreç içerisinde üstlendiği roller kendisinin tartışılmasını kaçınılmaz kıldı. 6 Mart öncesinde henüz Cumhurbaşkanı adayı netleşmemişken İYİ Parti tazyikiyle sürece dahil olması, bu tartışmayı artıran bir etki yarattı. Aday netleştikten sonra Cumhurbaşkanı Yardımcılığı, 28 Mayıs seçim sonrasında ise CHP’deki değişime öncülük edebileceği iddiasıyla Genel Başkanlık için ismi geçen İmamoğlu, Belediye Başkanlığı dışındaki birçok statü için gündem oldu. Bir “rol çatışması” yaşayan İmamoğlu’nun CHP’deki değişim tartışmalarında İstanbul adaylığına mecbur bırakılması, kendisinin siyasi geleceği açısından da mühim sonuçlar doğuracaktır. Her ne kadar İmamoğlu İstanbul’a aday gösterilmeme olasılığı için liderlik mevzuunu pazarlık unsuru olarak kullandı gibi iddialar söz konusu olsa da mevcut göstergeler bu argümanı desteklemekten yoksundur. 29 Mayıs gibi erken bir tarihte değişim tartışmalarını başlatan İmamoğlu’nun, bu değişimin neresinde olacağını net biçimde belirlememesi, muğlaklık eleştirilerini de gündeme getirdi. Değişimin dışarıdan yönetilebileceği zannıyla hareket eden İmamoğlu’nun sahiciliği ise başka bir tartışma konusu. Nihayetinde bir statü yerine birden fazla statü için ismi geçen İmamoğlu’nun asli hüviyeti olan Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile ilgili de ciddi eleştirilerin söz konusu olması, gelecekte onun üstleneceği rolün ne olacağı ile ilgili soru işaretlerini artırmaktadır.   SAHİCİ DEĞİŞİM VE TARİHSEL ÖRNEKLER Kurumsal değişimlerin sancısız olma ihtimali siyasi tarihimizin alışık olduğu bir durum değil. 1946’da kurulan Demokrat Parti tecrübesi bu açıdan önemli bir örneklik teşkil etmektedir. Parti tüzüğünün değiştirilmesi talebi başta olmak üzere temel hak ve hürriyetleri konusunda da CHP’de parti içi muhalefetin sesini yükseltmesi, 1945 yılının parti açısından sancılı geçmesine neden olmuştur. Dörtlü Takrir sonrasında Menderes ve Köprülü’nün Vatan ve Tan gazetelerindeki yazıları da Takrir’de dile getirilen eleştirilerin geniş kitlelere duyurulmasını temin etmiştir. Her iki ismin CHP’den ihracı sonrasında, genişleyen bir katılımla DP’nin kurulması, 1950’de iktidarın nasıl değiştiğini de izah etmektedir. Benzer bir örnek, 1972’de ‘ortanın solu’ gibi ideolojik tartışmalar başta olmak üzere Nihat Erim Hükümeti’ne destek verilmesi gibi teknik konularda yaşanan tartışmalarda Ecevit’in siyasi risk alarak İnönü’nün karşısında konumlanmasıdır. Her iki örnek de tarihsel olarak CHP’de değişimin nasıl olabileceğine ilişkin de bir fikir verebilmektedir. Birinci model, parti içi muhalefeti taşıyamayan CHP içerisindeki bir ayrışmanın yeni bir partinin kurulması sürecine evrilmesi. İkinci model ise parti içi muhalefetin lider değişimine yol açabilecek ideolojik ve örgütsel dönüşümü beraberinde getirmesidir. 2010’da kaset kumpasıyla yaşanan değişimi paranteze alır isek siyasal partilerdeki değişimin her açıdan sancılı olduğu görülecektir. Bu, sadece sola ya da CHP’ye özgü bir tartışma da değil. Sağ ve muhafazakâr geleneğin de benzer tartışmaları yaşadığı ve bu tartışmaların yeni siyasi oluşumlara imkân tanıdığı açıkça görülmektedir. Siyasi değişimlerin risk almaksızın yaşanabileceği modelinin bir örneği olarak kendisini konumlandıran İmamoğlu’nun, Türkiye siyasetinin geleceğindeki konumu da tartışmalı olacaktır. Nihai kertede İmamoğlu ile ilgili eleştirilerde performans, yerel yönetim tecrübesi, siyasi risk, ideolojik bagaj ve pragmatik kişilik kavramlarının öne çıkması ona atfedilen lider kimliğinin de örselendiğini göstermektedir. Mevcut göstergeler ışığında bakıldığında CHP, değişim taleplerini kendi kurumsal imkan ve kapasitesini seferber ederek yöneten ve yönlendiren bir Genel Başkanlığın varlığına karşılık gelmektedir. Çevrimiçi toplantılardan bu yana parti içindeki kurmayların pozisyonlarını güncellemesi, CHP’ye yakın entelektüel ve ekran yüzlerinin değişim taleplerine yönelik tedrici biçimde artan sessizliği, Genel Başkan’ın gücünü artırması olarak yorumlanmaktadır. Değişim talebine konu olan CHP’de, nihai kertede değişimden ziyade mevcut koşulların devamından yana tutum takınan bir statükonun galip geldiği açık biçimde görülmektedir.
Ekleme Tarihi: 17 Ağustos 2023 - Perşembe

Değişim talebine konu olan CHP’de, nihai kertede değişimden ziyade mevcut koşulların devamından yana tutum takınan bir statükonun galip geldiği açık biçimde görülmektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi’nde uzunca bir süredir tartışılan değişim konusunun en merak edilen kısmı, bu değişimin Genel Başkanı kapsayıp kapsama-yacağıydı. An itibariyle değişim talebini en yüksek perdeden dile getiren İmamoğlu’nun kendisine tayin edilen “kader kilitlenmesini” İstanbul’a yeniden aday olduğunu açıklayarak ikrar etmesi, CHP’de Kılıçdaroğlu’nun kendi pozisyonunu tahkim etmesi anlamına gelmektedir. Mevcut delege yapısı ve parti tüzüğünün, değişimin önünde bir engel teşkil ettiği iddiasını taşıyanların partinin oligarşik bir karaktere sahip olduğunu ifade etmeleri bugün tartışılması gereken bir husus. Nihayetinde oligarşi, iktidarı, sınırlı bir grubun tekeline alarak dışarıya kapatması olarak tarif edilmektedir. Fakat bugün, Kılıçdaroğlu’nun parti meclisi başta olmak üzere birçok değişikliği yaparken kendisini paranteze alarak değişimin dışında konumlandırması, oligarşiden ziyade bir tür otokrasinin varlığına işaret etmektedir. Öyle ki aday tartışmaları nihayete erdirilip Kılıçdaroğlu isminde mutabık kalınması sonrasında Kılıçdaroğlu’na yönelik en ufak eleştiri CHP’ye yakın medya ve kamuoyunda mahkum edilmiştir. Nitekim Halk TV ve CHP arasında var olan protokolün iptali konusu, medya-siyaset ilişkileri açısından sunduğu öğreticilik kadar parti içerisinde var olan gücün boyutlarını göstermesi açısından da önemlidir. An itibariyle partiye yakın medyada da sürecin Kılıçdaroğlu lehine evrildiği ve değişim talep edenlerin farklı konuları gündem etmeye devam ettiği görülmektedir.

İMAMOĞLU PORTRESİ VE DEĞİŞİM

2019 sonrasında İstanbul Belediye Başkanı statüsüyle siyasetin önemli bir gündemi haline gelen İmamoğlu’nun süreç içerisinde üstlendiği roller kendisinin tartışılmasını kaçınılmaz kıldı. 6 Mart öncesinde henüz Cumhurbaşkanı adayı netleşmemişken İYİ Parti tazyikiyle sürece dahil olması, bu tartışmayı artıran bir etki yarattı. Aday netleştikten sonra Cumhurbaşkanı Yardımcılığı, 28 Mayıs seçim sonrasında ise CHP’deki değişime öncülük edebileceği iddiasıyla Genel Başkanlık için ismi geçen İmamoğlu, Belediye Başkanlığı dışındaki birçok statü için gündem oldu. Bir “rol çatışması” yaşayan İmamoğlu’nun CHP’deki değişim tartışmalarında İstanbul adaylığına mecbur bırakılması, kendisinin siyasi geleceği açısından da mühim sonuçlar doğuracaktır. Her ne kadar İmamoğlu İstanbul’a aday gösterilmeme olasılığı için liderlik mevzuunu pazarlık unsuru olarak kullandı gibi iddialar söz konusu olsa da mevcut göstergeler bu argümanı desteklemekten yoksundur.

29 Mayıs gibi erken bir tarihte değişim tartışmalarını başlatan İmamoğlu’nun, bu değişimin neresinde olacağını net biçimde belirlememesi, muğlaklık eleştirilerini de gündeme getirdi. Değişimin dışarıdan yönetilebileceği zannıyla hareket eden İmamoğlu’nun sahiciliği ise başka bir tartışma konusu. Nihayetinde bir statü yerine birden fazla statü için ismi geçen İmamoğlu’nun asli hüviyeti olan Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile ilgili de ciddi eleştirilerin söz konusu olması, gelecekte onun üstleneceği rolün ne olacağı ile ilgili soru işaretlerini artırmaktadır.

 
SAHİCİ DEĞİŞİM VE TARİHSEL ÖRNEKLER

Kurumsal değişimlerin sancısız olma ihtimali siyasi tarihimizin alışık olduğu bir durum değil. 1946’da kurulan Demokrat Parti tecrübesi bu açıdan önemli bir örneklik teşkil etmektedir. Parti tüzüğünün değiştirilmesi talebi başta olmak üzere temel hak ve hürriyetleri konusunda da CHP’de parti içi muhalefetin sesini yükseltmesi, 1945 yılının parti açısından sancılı geçmesine neden olmuştur. Dörtlü Takrir sonrasında Menderes ve Köprülü’nün Vatan ve Tan gazetelerindeki yazıları da Takrir’de dile getirilen eleştirilerin geniş kitlelere duyurulmasını temin etmiştir. Her iki ismin CHP’den ihracı sonrasında, genişleyen bir katılımla DP’nin kurulması, 1950’de iktidarın nasıl değiştiğini de izah etmektedir. Benzer bir örnek, 1972’de ‘ortanın solu’ gibi ideolojik tartışmalar başta olmak üzere Nihat Erim Hükümeti’ne destek verilmesi gibi teknik konularda yaşanan tartışmalarda Ecevit’in siyasi risk alarak İnönü’nün karşısında konumlanmasıdır.

Her iki örnek de tarihsel olarak CHP’de değişimin nasıl olabileceğine ilişkin de bir fikir verebilmektedir. Birinci model, parti içi muhalefeti taşıyamayan CHP içerisindeki bir ayrışmanın yeni bir partinin kurulması sürecine evrilmesi. İkinci model ise parti içi muhalefetin lider değişimine yol açabilecek ideolojik ve örgütsel dönüşümü beraberinde getirmesidir. 2010’da kaset kumpasıyla yaşanan değişimi paranteze alır isek siyasal partilerdeki değişimin her açıdan sancılı olduğu görülecektir. Bu, sadece sola ya da CHP’ye özgü bir tartışma da değil. Sağ ve muhafazakâr geleneğin de benzer tartışmaları yaşadığı ve bu tartışmaların yeni siyasi oluşumlara imkân tanıdığı açıkça görülmektedir. Siyasi değişimlerin risk almaksızın yaşanabileceği modelinin bir örneği olarak kendisini konumlandıran İmamoğlu’nun, Türkiye siyasetinin geleceğindeki konumu da tartışmalı olacaktır. Nihai kertede İmamoğlu ile ilgili eleştirilerde performans, yerel yönetim tecrübesi, siyasi risk, ideolojik bagaj ve pragmatik kişilik kavramlarının öne çıkması ona atfedilen lider kimliğinin de örselendiğini göstermektedir.

Mevcut göstergeler ışığında bakıldığında CHP, değişim taleplerini kendi kurumsal imkan ve kapasitesini seferber ederek yöneten ve yönlendiren bir Genel Başkanlığın varlığına karşılık gelmektedir. Çevrimiçi toplantılardan bu yana parti içindeki kurmayların pozisyonlarını güncellemesi, CHP’ye yakın entelektüel ve ekran yüzlerinin değişim taleplerine yönelik tedrici biçimde artan sessizliği, Genel Başkan’ın gücünü artırması olarak yorumlanmaktadır.

Değişim talebine konu olan CHP’de, nihai kertede değişimden ziyade mevcut koşulların devamından yana tutum takınan bir statükonun galip geldiği açık biçimde görülmektedir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.