Ekleme
Tarihi: 18 Ekim 2023 - Çarşamba
Biden ve Netanyahu düşerken’ de diyebiliriz…
Şu an gidiş o…
İsrail, ABD’nin Ortadoğu’daki ileri kalesiydi, Doğu kaleye dayanmış görünüyor…
Küresel kamuoyunun gözleri önünde aşağılayıcı bir sona doğru ilerliyor hem Washington hem Tel Aviv…
Filistin Devleti’ne, iki devletli çözüme de yer açılıyor…
ABD ve İngiltere’nin uçak gemilerinin durduğu mevzi, gerçekte Batı’nın ‘gövde gösterisini’ değil, savunma hattını oluşturuyor. Doğu’nun gelişinin teyididir.
ABD ve İngiltere’nin yaptığı, tüm bölgeye, Büyük Ortadoğu’nun hızla ilerleyen yeni dinamiklerine karşı yüksek bir güç projeksiyonudur.
Türkiye’nin, bizzat Cumhurbaşkanı’nın ağzından dillendirdiği ABD’ye yönelik ağır eleştiri ve Navtex’li meydan okuma da, o gücün korumasında İsrail’in, Lübnan ve Suriye’ye yönelik bir operasyon yapma, PKK/YPG desteğini de alma olasılığınadır!
ABD’Yİ DE DİBE ÇEKİYOR…
Arap ülkeleri-Çin-İran çizgisi, Rusya-Türkiye’yle kesişmiş durumda ve ortak küme, Filistin/Gazze’nin haklılığı ile Batı ricatı üzerinden kurulmuş durumda…
Durum, ABD-İsrail ilişkilerini de zora sokuyor. Bundan sonra İsrail, Filistin-Gazze’ye ne kadar yüklenirse, hele kara harekâtı da başlarsa, üstelik ne kadar uzarsa, o kadar dünya/Batı desteğini kaybedecek, ABD’yi de peşinden dibe sürükleyecek…
Amerika’nın son 72 saat içinde artan uyarılarının/korkularının, Biden’ın, “Gazze’nin işgal edilmesi büyük hata olur” cümlesinin
anlamı bu…
Dışişleri Bakanı Blinken’ın kısa zaman içinde ikinci kez İsrail’e gitmesinin izahı da bu; Tel Aviv’in Gazze işgalini mümkün ise durdurmak, değil ise hem coğrafi hem zaman olarak sınırlamak. Ancak içeride Netanyahu hükümeti kara harekâtına mahkûm görünüyor…
ORTADOĞU SAHNESİNİN ŞİŞMAN KADINLARI…
Krizin 12’nci gününde; İbrahim Anlaşmaları, Hindistan-Körfez-Hayfa-Avrupa koridoru, ABD’nin, İran-S. Arabistan yakınlaşmasını yani Çin’in bölgede yarattığı yeni gerçekliği kesme girişimi, bu arada Türkiye-İsrail yakınlaşması ile ‘enerji yollarında ilerleyen’ gündemi sakatlanmış, bazıları da şimdiden ölmüş bulunuyor…
Türkiye özelinde, İsveç’in NATO üyeliği, F16’ların alınması, Ukrayna ve Karadeniz konularında da el kuvvetlendiren bir alan açtığı da hissediliyor.
Bu çökmelerin Ukrayna Savaşı’nda Batı aleyhine sonuçları olacağı gibi daha ağır “ikamelerin” kapısını aralayacak. Mevcut uluslararası kuruluşların etkisizliği rakip yapıların bölgeye girişine de imkân açacak…
BRICS bunlardan birisi; İran, S. Arabistan, BAE, Mısır gibi Gazze krizinin oyuncuları aynı zamanda bu kuruluşa üye olduklarından, Çin ve Rusya’nın da ana figürler olarak sahne gerisini tutması nedeniyle, Ortadoğu’da yeni perde açılacak…
‘MEKANİZMA’ BÖYLE OLUR!
Bu bağlamda Türkiye’nin Mısır’da önerdiği, “adil ve kalıcı barışın ‘garantörleri’ mekanizması” sıradan bir adım değil. İsrail ve Filistin’in ‘ayrı garantörleri’ olacağı düşüncesi çok ilginç…
Türkiye ve Mısır’ın direkt üye olacağı bu yapı, S. Arabistan ve BAE’yi kapsayabilir. İran ve Katar’ın, ABD-İsrail tarafından kabul görmesi zor olduğundan dışarıda kalabilirler ama böylesi durumda dahi ortaya çıkacak ‘örtülü gerçeklik’ en az üç müstakbel garantörün aynı zamanda BRICS üyesi olmasıdır!
Tabii İsrail’in garantörleri de tahmin edilebilir; ABD ve İngiltere kesindir. Dört garantör olacak ise aynı çizgideki kuyrukları da katılacaktır.
Böylece tablo, başından bu yana çizmeye çalıştığımız, küresel cephelerin yüzleşme alanı olarak yeni Ortadoğu tarifine uygundur. Batı’nın ciddi pozisyon kaybına da işaret eder. Hele Çin ve/veya Rusya’nın garantör olma ihtimali-çok düşük de olsa-akıllara geldiğinde…
ASKERİ KARGO UÇAKLARINDA KALBİNİ TAŞIYAN ÜLKE…
Türkiye’nin ağırlığını bir kat daha artıran süreç, Ankara’nın sistematik diplomasi salvoları ile devam ediyor. Uzun temas listesi var hepsi de anlamlı. Sadece, “barış” vazetmekle kalmıyor Türkiye, bir çıkış yolu bulmaya/kurmaya da çabalıyor…
Filistin davasına bağlılığı işin bir boyutu. İnsanî hassasiyetlerde koruduğu pozisyon da emsalsiz. Bölgeye yardım ulaştırabilen, bunun kapısını aralayan, askeri kargo uçaklarında ‘kalbini’ taşıyan tek ülke olma ayrıcalığında da lider.
Aynı zamanda, gelişen yeni ve tehlikeli jeopolitiği önceleyen, resmî açıklamalarına dökerek dünyayı ikaz eden tek ülke. Diğer taraflar, ‘itidal ve ateşkes’e vurgu yapmaktan öteye gidemiyorlar.
Yani Türkiye;
Bir, Filistin davasını savunuyor ve insanî trajediyi bir an önce durdurmaya çalışıyor. İki devletli çözüm ihtimalinde de fırsat görüyor ve onu besliyor.
İki, bu kaosun Türkiye’ye yönelik olası ama yakın risklerini, gerekirse güç de kullanarak engellemeye hazır olduğuna işaret ediyor.
Üç, asıl ve büyük tehditler içeren gelişen büyük güç hesaplaşmalarında doğru yerde/doğrunun yanında durmaya özen gösteriyor. Şu ana kadar o yer, hayatın akışının haklı gereği olarak, ABD-İngiltere-İsrail çizgisine oturmuyor. Gerçek bu. Türkiye’nin ABD’ye terörist, İsrail’e hırsız demesi odur…
CENTCOM’UN BÖLGEYE GİRİŞİ…
Pazartesi gecesi ABD bölgeye asker gönderebileceğini duyurdu. Aslında ‘gönderiyorum’ demektir. Nitekim salı sabahı CENTCOM Komutanı Kurille, Tel Aviv’e indi. Washington bu askerlerin ‘çatışmalara katılmayacaklarını’ ilave etti ama zerre önemi yok. ABD ve CENTCOM’un tarafını biliyoruz, uçak gemileri zaten oydu…
‘Bu tahkimat sahaya nasıl yansır’ sorusu sadece Gazze Şeridi üzerinden okunmamalı. 2000 askerin hedefi şudur; bir yandan son kaleyi takviyedir, diğer yandan da, ‘İsrail vahşiliğinin’ tüm dünyanın gözü önünde ‘Anglosfer’i dibe çekmesiniengellemektir!
İki gelişmeyi takip gerekiyor; birisi İslam İşbirliği Teşkilatı’nın bugünkü toplantısıdır. İkincisi de Pekin’deki Xi Jinping-Putin buluşmasıdır.