DİKKAT, TEHLİKE GEÇMİŞ DEĞİL!
Çok şükür bunu da atlattık.
Şimdilik.
Çünkü daha 2019’a çok var. Yani yeni sistemin kurulması 2019’da olduğuna göre çok daha tehlikeli provokasyonların olacağından hiç şüpheniz olmasın. O yüzden uyanık olmak lazım.
Tabii her seçimin ardından binlerce yorum yapılır. Biz de kendimize göre bir takım çıkarımlarda bulunduk. Sabaha kadar telefon görüşmeleri, yazışmalar ve televizyon takibi ile “ne olup bittiğini” anlamaya çalıştık.
Şunu unutmayalım; seçimin galibi tek kişidir: Recep Tayyip Erdoğan. Zira insanımız Reis’in sözü yerde kalmasın diye sandık başına koşmuştur.
Seçim günü izlenimlerim ile başlayarak detaylı bir analiz yapmak zorundayım. Benim herhangi bir vakfım, derneğim, siyasetçi akrabam veya beklentide olduğum bir koltuk sevdam yok. Sandıkta hayır verip, Evet kazanınca ‘Çakk’ yapan dalkavukların yorumları arasında milletimizin algıya teslim olmaması için bunları kendimce bir vecibe sayıyorum.
Bir sandıkta, sandık kurulu başkanı olarak görev yaptım. Daha önce sandık kurulu başkanı olarak çok sayıda görev yaptığım için önceki seçimlerle 16 Nisan Halk oylamasını kıyaslama imkânım oldu. 1 Kasım ve 8 Haziran seçimlerinde meydanı muhalefete teslim eden Ak Parti teşkilatında birazcık kıpırdanma gördüm. Kadın kollarının görevlendirdiği mahalle temsilcileri her katta ayrı ayrı olmak üzere seçim sonuna kadar beklediler. Sessizce, “kimsenin işine karışmadan” ve “kimseye işini öğretmeye çalışmadan”. O yüzden onları tebrik ediyorum. Daha önceki seçimlerde okul girişlerinde son derece kaba saba tavırlarıyla seçmenleri adeta tehdit edercesine bekleyen insanlar vardı. Bu seçimde yoktular. Kim bilir belki de bu seçim onlar için “yok hükmündeydi”.
Kimleri mi kastediyorum?
Tabii ki ülkücü olduğunu söyleyen MHP’lileri. Bir önceki seçimde Ak Parti gençlik kolları başkanını sokak ortasında dövecek kadar fanatikleşen ve seçime asılanlar bu kez meydanda yoktular. Evet YOKTULAR.
Hayır cephesinde yer alanların sandık bölgem için söylüyorum- pek de ümitli bir durumları yoktu. Ama tabii burası Anadolu’nun ortası. Tabii Batı’da durum çok farklıymış, akşam öğrendik. Zaten “Batı’da durumlar hep karışıktır”.
Hasta yataklarından kaldırılarak ikinci kata oy kullanmaya getirilen hastalar vardı. Muhtemelen evet dediler. Bakın burası çok önemli. O hastanın ve onu oraya getiren evladının sırtında takım elbise, boynunda afili bir kravat, en parlağından ayakkabısı ve rugan kemeri falan yoktu. Belli ki cebinde harçlığı bile yoktu. Ama söz konusu vatan olunca kalktı geldiler. Üstelik hiçbir beklenti içinde olmadan. Ha bu arada, o adamların şirketleri de yoktu ki devletten ihale alıp palazlanırım diye düşünsünler.
Evet, vatan için şehit lazım denince sağına soluna bakmadan öne atılan, darbe var denince tanklara kafa tutan, uçaklara levye ile saldıran “Anadolu insanı” koştu geldi sandığa.
Sayım bitiminde dışarı çıktığımda polislerin ilk sorusu “sonuç ne oldu hocam” oldu. Evet’in fark attığını söylediğimde yüzlerinin asıldığını ve suratlarının düştüğünü gördüm. “Sorun yok Evet zaten kazanır” dediğimde ise neredeyse tamamı “ o kadar emin olma, hayır kazanacak” dediklerini görünce şaşırdım.
Yanımda il seçim kuruluna kadar refakat eden polise, “galiba emniyet teşkilatı Hayır çıksın istiyor” dediğimde “Öyle değil de, işte bu maddelere ne gerek vardı? Yargı tarafsızlığını yitirecek” bilmem ne diye “Hayır” ağzıyla benimle tartışmaya girecek kadar “cesur” olduğunu gördüm.
Ve anladım ki, emniyette “temizlik” daha bitmemiş.
Ben bu manzarayı 8 Haziran seçimlerinde yine aynen görmüştüm. Adliye önünde bekleyen polislerin “% 41, daha da düşecek, bitti bu iş dediklerini kulaklarımla duydum. Sonrasında biliyorsunuz 15 Temmuz oldu.
Seçim sonuçlarında dair diğer değerlendirmelerimi ikinci yazıya bırakarak şimdilik yazıma son veriyor ve son cümle şunu ifade etmek istiyorum: Bu halk oylaması bir parti seçimi değil vatanın bekası tercihi olmuştur