Yaşanan onca olay, şu gerçeği ortaya çıkarmıştır. Herkes için; doğduğu, ömrünün çoğunu geçirdiği toprakların anlamı, bir başkadır. Nasıl olmasın ki? Şehrin her karesinde; yaşanmış olan ayrı bir anı, heyecanlandırır, insanı. Kimi zaman hayatı; sinema şeridi gibi, gözünün önünden geçer, durur. Şeridin durakladığı, her sahnede; ayrı mekan, ayrı insan, ayrı duygu seli, ayrı yaşanmış hatıralar canlanır, insanın gözlerinde. Siz istemeseniz de; şehir, sizin ruhunuz olmuştur. Ayrılamazsınız, kopamazsınız ondan. Sizi bir mıknatıs gibi, çeker, bırakmaz.
Bazı insanlar; çeşitli zamanlarda, ömrünün çok az bir bölümünü bu topraklarda yaşadığı için; şehri anladığını, ifade buyurmuşlar. Bu şehri anlamanın yolu, Uzun bir müddet, bu şehirde; her halini görerek, hissederek, yaşayarak, hemhal olarak; bire, bir içinde bulunmaktan geçer. Gerisi, boş yorumlardır.
Bu şehri yaşadığını iddia eden kişi; yaşıyla orantılı olarak, şehrin her haline damgasını vurmuş insan olmalıdır.
Yaşı benim gibi; altmışlara dayanmış arkadaşlar; hatırlattığım bazı olay ve tanıtımı yaptığımız, anımsadığımız şehrin, cadde ve sokaklarında kendilerini bulacaklardır. Bir zaman tüneli; onları taaa, nerelere götürecektir. İşte, tarihin derinliklerine gömülmüş, bazı gerçekler, hafızamızda canlılığını koruduğu kadar; bizleri ya sevindirecekler, yahut üzeceklerdir. Her dilimi, üzerimizde derin izler bırakan hatıralar...
Anlatacak o, kadar şey var ki; hangisinden başlayalım. Bu şehrin özünde olan göç olayı, dolayısıyla; göç serüvenlerinden başlayalım. Göç deyince; ulaşım araçları akla gelir. O, gün için ulaşımın vazgeçilmezi olan; Tren İstasyonundan, Tren yolculuğundan başlayalım. Senelerce, o bölgedeki lojmanlarda yaşadığımız için; olayları en fazla yaşayanlardan biriydim. O nedenle, buradan başlayalım, istedim. Zaten kara yolu taşımacılığı; o, yıllarda daha gelişmemişti.
Gün boyu, en az üç, beş yolcu treni seferinin yapıldığı, Tren İstasyonu... Hasretin, ayrılığın, o dönemlerde; özdeş olarak anıldığı yerdir. Her zaman canlı, her zaman heyecanlı, olan bu mekan; O, tarihte şehrimizde yaşayan çoğu insanımızın hafızasında; iz bırakmıştır. Hareketler, kavuşmalar, ağlaşmalar, sevinçler... gittikten sonra, bir daha dönmeyenler... Döndükten sonra, bir daha görülmeyenlerin buluşma veya ayrışım noktası...
İnsanların, hallerini anlatmaya kelimelerin yetmediği, boğazlarda düğümlendiği anlar. Dillerin değil, gözlerin, imaların konuştuğu zamanlar. Hüznün, sanki gök yüzünü kaplamış gibi; herkesin üzerine düştüğü kadarı ile, etkilendiği anlar... O anlarda bile; koşuşan; daha, yaşadığı anın ne demek olduğunu bilmeyen; cıvıl, cıvıl etrafa neşe saçan çocuklar.., Geleceğin, her anlamda insan için; bir umut olma belirtisini yaşayan çocuklar... Güzel geleceklerin habercileri...
Bu anlattıklarım, benim için de; önemlidir. Amasya şehrinde geçirdiğimiz üç yılın; geliş ve gidişinde yaşadığımız anılar... Neden gidiyoruz? sorusuna cevap; Babamın tayininin oraya çıkmış olması. Tayin nedir? Anlamadım amma; anladığım; ekmek davası. Kısacası Aş ve iş...
Ben bu anları, yaşadığım için, senelerce; kimi zaman, insanlar için bir acının, bir sevincin; tren düdüğü ile özdeşleştiği, ikiz kardeş olduğu o zamanları iliklerime kadar hissederek, tattım . Amma, kimi zaman; Gidenlerin peşinden ağlayanların, Ağlayan insanların neden ağladığına, kavuşan insanların da; neden ağladığına anlam veremedim. Sonuçta; ikisinde de, göz yaşı vardı. Sanki, ruhu arındıran, göz yaşı... O gün ki; çocuk aklımla neden gidiyorlar? sorusunun cevabını hala bulamadım... İsterdim ki; kimse ayrılmasın, bu yaşanan acılar olmasın. Herkes yerli, yerinde dursun... Ayrılıklar olmasın...
Gelenlerin, yakınlarını nasıl sevindirdiğini, dün gibi hatırlarım. Bazen sıcak yaz günlerinde; göz yaşınıza karışmış, tozların çamurlaştırdığı, yüzlerin bir anne; şefkatli ile, yıkandığına şahit oldum. O, anlarda, Kulaklarım, Kalenin o yüksek yerlerinden gelen; türkü nameleri ile tanıştı. Türkülerin ne kadar önemli olduğunu o gün ki; aklımla anlamaya çalıştım. O sözler, hala kulaklarımda çınlar. Gurbet elde bir hal geldi başıma.., ağlama gözlerim mevla kerimdir, Bir yiğit gurbete gitse... Evet, o küçücük aklımla, anlamlandıramadığım bu sözler; beni derinden sarstı. Yıllarca da; sarsmaya devam etti. Sanki bu anlar; hafızama, mermere yazılan yazılar gibi, işlenmişti. Gözlerimin, hala ağladığını hissediyorum...
Şehri tanımak, anlamak; ne kadar kolay bir cümle. Anlamı o kadar derin ki; kimilerinin, şu ana kadar yaşadığı zamanı ve gelecekte yaşayacağı zamanı da, ekleseniz; anlamayacağı kadar derin bir cümle...
Atölye borusunun ötüşünden sonra; sayıları bir, kaç binle ifade edilen insanın, adeta; şehre çıkartma yaptığını bilir misin? Bilemezsin... İşte o, manzara muhteşemdi. Herkes evini; iş veya aş için, terk etmemişti. Şehirdeydiler, orada yaşıyorlardı. Atölye borusu; aslında, her gün, bunu haykırıyordu. Biz buradayız...
Sırası ile; altmışlı, yetmişli, seksenli, doksanlı, iki binli, yılların Sivas şehri, yaşantımızın, devam ettiği yerdir. Her halinin havasını teneffüs ettiğimiz; kimi zaman gururlandığımız, kimi zaman hüzünlendiğimiz, anamız gibi bizi kucaklayan bir yer. Yaşadığımız, her anında, Her sokağında, caddesinde, oyun alanında, stadyumunda, okul sıralarında, miting meydanlarında, mesire yerlerinde, karında, ayazında, sıcağında, velhasıl nefes aldığımız her mekanında; anlamayı bırakın, hissederek, onunla hemhal olarak yaşadığımız toprağın adıdır, Bu şehir. Bu şehri seviyorum. İstiyorum ki; Bu şehir, her alanda yaşanılacak bir yer olsun. Kimse; aş için, iş için; gurbete gitmesin.
O günlerde; tren istasyonunda yaşanan manzara; bugünlerde ulaşım araçlarının terminallerinde devam ediyor. Üstelik giden sayısı daha da artmış. Yine gurbet, yine aş ve iş davası... Daha yeni bestelenecek, çok ayrılık türküleri, duyacak bu kulaklar.
Bu söylediklerimizi anlamayanlara, anlamaları için; her zaman haykıracağız. Bu şehrin sorunlarını; çözün diyeceğiz. Çok şey mi, istiyoruz? Elbette; hayır...
Bizim gibi, eski zaman insanlarına, yaşadıklarımızı anlatarak; onları da yaşadıkları zaman tüneline götürmeye çalışacağız. Onlara bu şehrin; yaşadıkları zamanlarındaki güzelliklerinden bahsedeceğiz. Böylece; yapılacak yatırımlarla, neden bu şehir eskisi gibi olmasın? diye; birilerine, sitem edeceğiz.
Bu yazılarımızı okuyanlar; Belki şu an kaybettiğimiz bazı özelliklerimizi, güzelliklerimizi, mutluluklarımızı, yaşadıklarımızı hatırlayarak, avunur... Bu şehrin güzelliklerinin; tekrar yaşanması için, dua ederiz, icraat bekleriz, ümitleniriz...
BU ŞEHRİN DEĞERİNİ ANLAMAK
BU ŞEHRİN DEĞERİNİ ANLAMAKYaşanan onca olay, şu gerçeği ortaya çıkarmıştır. Herkes için; doğduğu, ömrünün çoğunu geçirdiği toprakların anlamı, bir başkadır. Nasıl olmasın ki? Şehrin her karesinde; yaşanmış olan ayrı bir anı, heyecanlandırır, insanı. Kimi zaman hayatı; sinema şeridi gibi, gözünün önünden geçer, durur. Şeridin durakladığı, her sahnede; ayrı mekan, ayrı insan, ayrı duygu seli, ayrı yaşanmış hatıralar canlanır, insanın gözlerinde. Siz istemeseniz de; şehir, sizin ruhunuz olmuştur. Ayrılamazsınız, kopamazsınız ondan. Sizi bir mıknatıs gibi, çeker, bırakmaz.Bazı insanlar; çeşitli zamanlarda, ömrünün çok az bir bölümünü bu topraklarda yaşadığı için; şehri anladığını, ifade buyurmuşlar. Bu şehri anlamanın yolu, Uzun bir müddet, bu şehirde; her halini görerek, hissederek, yaşayarak, hemhal olarak; bire, bir içinde bulunmaktan geçer. Gerisi, boş yorumlardır.Bu şehri yaşadığını iddia eden kişi; yaşıyla orantılı olarak, şehrin her haline damgasını vurmuş insan olmalıdır.Yaşı benim gibi; altmışlara dayanmış arkadaşlar; hatırlattığım bazı olay ve tanıtımı yaptığımız, anımsadığımız şehrin, cadde ve sokaklarında kendilerini bulacaklardır. Bir zaman tüneli; onları taaa, nerelere götürecektir. İşte, tarihin derinliklerine gömülmüş, bazı gerçekler, hafızamızda canlılığını koruduğu kadar; bizleri ya sevindirecekler, yahut üzeceklerdir. Her dilimi, üzerimizde derin izler bırakan hatıralar...Anlatacak o, kadar şey var ki; hangisinden başlayalım. Bu şehrin özünde olan göç olayı, dolayısıyla; göç serüvenlerinden başlayalım. Göç deyince; ulaşım araçları akla gelir. O, gün için ulaşımın vazgeçilmezi olan; Tren İstasyonundan, Tren yolculuğundan başlayalım. Senelerce, o bölgedeki lojmanlarda yaşadığımız için; olayları en fazla yaşayanlardan biriydim. O nedenle, buradan başlayalım, istedim. Zaten kara yolu taşımacılığı; o, yıllarda daha gelişmemişti.Gün boyu, en az üç, beş yolcu treni seferinin yapıldığı, Tren İstasyonu... Hasretin, ayrılığın, o dönemlerde; özdeş olarak anıldığı yerdir. Her zaman canlı, her zaman heyecanlı, olan bu mekan; O, tarihte şehrimizde yaşayan çoğu insanımızın hafızasında; iz bırakmıştır. Hareketler, kavuşmalar, ağlaşmalar, sevinçler... gittikten sonra, bir daha dönmeyenler... Döndükten sonra, bir daha görülmeyenlerin buluşma veya ayrışım noktası...İnsanların, hallerini anlatmaya kelimelerin yetmediği, boğazlarda düğümlendiği anlar. Dillerin değil, gözlerin, imaların konuştuğu zamanlar. Hüznün, sanki gök yüzünü kaplamış gibi; herkesin üzerine düştüğü kadarı ile, etkilendiği anlar... O anlarda bile; koşuşan; daha, yaşadığı anın ne demek olduğunu bilmeyen; cıvıl, cıvıl etrafa neşe saçan çocuklar.., Geleceğin, her anlamda insan için; bir umut olma belirtisini yaşayan çocuklar... Güzel geleceklerin habercileri...Bu anlattıklarım, benim için de; önemlidir. Amasya şehrinde geçirdiğimiz üç yılın; geliş ve gidişinde yaşadığımız anılar... Neden gidiyoruz? sorusuna cevap; Babamın tayininin oraya çıkmış olması. Tayin nedir? Anlamadım amma; anladığım; ekmek davası. Kısacası Aş ve iş... Ben bu anları, yaşadığım için, senelerce; kimi zaman, insanlar için bir acının, bir sevincin; tren düdüğü ile özdeşleştiği, ikiz kardeş olduğu o zamanları iliklerime kadar hissederek, tattım . Amma, kimi zaman; Gidenlerin peşinden ağlayanların, Ağlayan insanların neden ağladığına, kavuşan insanların da; neden ağladığına anlam veremedim. Sonuçta; ikisinde de, göz yaşı vardı. Sanki, ruhu arındıran, göz yaşı... O gün ki; çocuk aklımla neden gidiyorlar? sorusunun cevabını hala bulamadım... İsterdim ki; kimse ayrılmasın, bu yaşanan acılar olmasın. Herkes yerli, yerinde dursun... Ayrılıklar olmasın...Gelenlerin, yakınlarını nasıl sevindirdiğini, dün gibi hatırlarım. Bazen sıcak yaz günlerinde; göz yaşınıza karışmış, tozların çamurlaştırdığı, yüzlerin bir anne; şefkatli ile, yıkandığına şahit oldum. O, anlarda, Kulaklarım, Kalenin o yüksek yerlerinden gelen; türkü nameleri ile tanıştı. Türkülerin ne kadar önemli olduğunu o gün ki; aklımla anlamaya çalıştım. O sözler, hala kulaklarımda çınlar. Gurbet elde bir hal geldi başıma.., ağlama gözlerim mevla kerimdir, Bir yiğit gurbete gitse... Evet, o küçücük aklımla, anlamlandıramadığım bu sözler; beni derinden sarstı. Yıllarca da; sarsmaya devam etti. Sanki bu anlar; hafızama, mermere yazılan yazılar gibi, işlenmişti. Gözlerimin, hala ağladığını hissediyorum...Şehri tanımak, anlamak; ne kadar kolay bir cümle. Anlamı o kadar derin ki; kimilerinin, şu ana kadar yaşadığı zamanı ve gelecekte yaşayacağı zamanı da, ekleseniz; anlamayacağı kadar derin bir cümle...Atölye borusunun ötüşünden sonra; sayıları bir, kaç binle ifade edilen insanın, adeta; şehre çıkartma yaptığını bilir misin? Bilemezsin... İşte o, manzara muhteşemdi. Herkes evini; iş veya aş için, terk etmemişti. Şehirdeydiler, orada yaşıyorlardı. Atölye borusu; aslında, her gün, bunu haykırıyordu. Biz buradayız...Sırası ile; altmışlı, yetmişli, seksenli, doksanlı, iki binli, yılların Sivas şehri, yaşantımızın, devam ettiği yerdir. Her halinin havasını teneffüs ettiğimiz; kimi zaman gururlandığımız, kimi zaman hüzünlendiğimiz, anamız gibi bizi kucaklayan bir yer. Yaşadığımız, her anında, Her sokağında, caddesinde, oyun alanında, stadyumunda, okul sıralarında, miting meydanlarında, mesire yerlerinde, karında, ayazında, sıcağında, velhasıl nefes aldığımız her mekanında; anlamayı bırakın, hissederek, onunla hemhal olarak yaşadığımız toprağın adıdır, Bu şehir. Bu şehri seviyorum. İstiyorum ki; Bu şehir, her alanda yaşanılacak bir yer olsun. Kimse; aş için, iş için; gurbete gitmesin.O günlerde; tren istasyonunda yaşanan manzara; bugünlerde ulaşım araçlarının terminallerinde devam ediyor. Üstelik giden sayısı daha da artmış. Yine gurbet, yine aş ve iş davası... Daha yeni bestelenecek, çok ayrılık türküleri, duyacak bu kulaklar.Bu söylediklerimizi anlamayanlara, anlamaları için; her zaman haykıracağız. Bu şehrin sorunlarını; çözün diyeceğiz. Çok şey mi, istiyoruz? Elbette; hayır... Bizim gibi, eski zaman insanlarına, yaşadıklarımızı anlatarak; onları da yaşadıkları zaman tüneline götürmeye çalışacağız. Onlara bu şehrin; yaşadıkları zamanlarındaki güzelliklerinden bahsedeceğiz. Böylece; yapılacak yatırımlarla, neden bu şehir eskisi gibi olmasın? diye; birilerine, sitem edeceğiz. Bu yazılarımızı okuyanlar; Belki şu an kaybettiğimiz bazı özelliklerimizi, güzelliklerimizi, mutluluklarımızı, yaşadıklarımızı hatırlayarak, avunur... Bu şehrin güzelliklerinin; tekrar yaşanması için, dua ederiz, icraat bekleriz, ümitleniriz...
Ekleme
Tarihi: 21 Haziran 2016 - Salı
BU ŞEHRİN DEĞERİNİ ANLAMAK
BU ŞEHRİN DEĞERİNİ ANLAMAK
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.