Tek vücut, tek yürek olan milletimiz, merhamet dolu yüreğiyle deprem yaralarını sarmaya başladı. Yerle bir olan devasa binaların oluşturduğu enkazların karşısında hiçbir umutsuzluğa kapılmadan, felaketin oluşturduğu korkunç görüntüden çekinmeden, o “devasa yıkımın altından kalkılır mı” endişesine kapılmadan yola çıktı koca yürekli, çılgın milletimiz.
Sivil toplum kuruluşları milletimizin seferberliğinin öncüsü oldu. Birilerinin kapatmak için liste oluşturup tehdit savurduğu STK’lar, deprem bölgesinde basmadık yer, el uzatmadık depremzede bırakmadı.
Depremin ilk saatlerinde Ankara ve İstanbul’da sıcak makamlarında oturan bazı siyasi yağmacılar, ellerini ovuşturup “Tamam artık bu adam bir daha seçim kazanamaz” diyerek felaketten siyasi istikbal hesabı yaparken, milletimiz çoktan seferber olmuş, bölgeye akın akın yardım ulaştırmaya başlamıştı.
Siyasi yağmacılar, sahaya gidip milletin metanet ve dayanışmasını görünce, şoka uğradılar. “Millet niye isyan etmiyor” diye hayıflanırken, ağızlarını da bozmaya başladılar. Önce depremi hafife alan açıklamalar yaptılar: “Deprem çok büyük değilmiş. Bilerek büyük gösteriliyormuş.”
Ardından aleni yalan ve dezenformasyonlar başladı. Çalışmaları zora sokacak yalanlar yaydılar. Sahte ihbarlarla çalışma ekiplerinin işini engellemeye çalıştılar. Yardımların ulaşmasına yardımcı olmayı bir kenara bırakın, bazı yardımları evlerine götürüp, “Yardımlar gelmiyor” propagandası yayarak, milleti isyana teşvik etmeye kalkıştılar.
Yaraların sarılması o kadar zorlarına gitti ki, her türlü farklılık üzerinden gerilim ve kutuplaşma üretme gayretine girdiler. “Filanca yere mezhepleri dolayısıyla, filanca yer de farklı partili olması sebebiyle yardımlar yapılmıyor” denilerek, kaos çıkarma peşine düştüler.
O kadar ileri gittiler ki, sahada İslami hassasiyeti olan hiçbir derneğin olmadığını bile ileri sürdüler. Yalanlarına yalan ekmeyi marifet görür gibi her saat yalan söylemeye devam ettiler.
“Tek Yürek Türkiye” kampanyasından o kadar rahatsız oldular ki, ellerinden gelse yardımda bulunanları bir kaşık suda boğacaklardı. “Efendim kamu bankaları nasıl yardım yaparmış.” Banka batırmaya ve bankaların kamu zararı ilan etmesine o kadar alışmışlar ki, kâr eden kamu bankalarını ve o kârların bir kısmının depremin açtığı yaraların sarılması için ayrılmasını akılları almıyor.
Gezi’de, 17-25 Aralık’ta, 15 Temmuz’da, Kovid salgınında ellerini ovuşturup, iktidar hevesine kapılanlar, deprem felaketinden sonra da aynı heyecana kapıldılar.
Siyasi yağmacılara kötü bir haberim var: Devlet-millet dayanışması ile oluşan merhamet dalgası sayesinde bu felaketin de üstesinden geleceğiz.