HER HATANIN BEDELİ OLMALIDIR.
Dünyaya geldiği günden itibaren insanlar hayatlarını devam ettirebilmek için; belirli kurallara oymak zorundadır. Bu anlamda, toplumsal olarak birlikte yaşamak için; ortak kurallar koymuşlar ve bu kurallara uygun olarak hayatlarını devam ettirmeye çalışmışlardır. Kurallara uyulmadığını gördükleri andan itibaren; eğer bozulan kural, toplu biçimde yaşamayı engelleyen bir durum ise; kural bozucuları kurallara uyma konusunda uyarmışlardır. Şahsın aynı hatayı yapmaya devam ettiğini gördükleri zamanda; kural bozan kişi veya kişileri cezalandırma yoluna gitmişlerdir. Böylece toplum olarak; ortak hayatı devam ettirmenin kurallarını yaşayarak ve uygulayarak ortaya çıkarmışlardır. Olaya böyle baktığınız zaman; insan açısından yapılan hatanın, bir bedeli olmalıdır…
Burada dikkat çekeceğimiz önemli özellik ise; hatanın isteyerek, serbest irade ile ve bir başkasının tesiri altında kalmadan, bireyin kendi başına karar vererek, uyguladığı bir eylem olması gerekmektedir. Bu Özgür irade ile, düşünülerek yapılan hatanın bedelinin ona göre değerlendirilmesi gerekir. Bunun tam tersine; yapılan eylemim kendi iradesi dışında, gelişen olayların katkısı ile, olması; hatanın bedelinin azalmasına neden olması, gerekir.
Zamanla bu gelişim süreci; bugünkü anlamda; insanların toplumu yönetme açısından verdikleri mücadele ve ortaya koydukları tecrübe ve bilgi birikimi; Halkın kendi, kendini yönetmesi, şeklinde ortaya çıkmıştır. Genellikle bu uygulama biçimi; Daha sonra gelişerek, Halkın kendini temsil edecek, temsilcilerden oluşan; bir sistemi tercih etmiştir. Bu tercihe göre, çoğunluğunun tercih ettiği temsilcilerine; Devleti yönetme ve yürütme yetkisini vermiştir. HALK Kendi iradesini direkt olarak koyamadığı zamanlarda; iradesini kullanma yönünde temsilciler seçmiştir. Yahut kendi iradesini temsil eden temsilcilerin oluşturduğu, parlamenter sisteme destek vermiştir. Halkın çoğunluğunun temsil ettiği bu sistem; Ülkelerde çeşitli şekillerde kullanılarak, Halkı yönetmeyi kendisine görev kabul etmiştir. Çoğulculuğa dayanan bu sistemde her zaman ortak nokta bulunmayabilir. Ancak, Halkın çoğunluğunun temsilcisi konumundaki vekiller iradelerini ortaya koyarak sistemi yönetmeye çalışırlar. Azınlığı temsil eden, vekiller de kendilerini seçen irade yönünde fikir belirtebilir ve Ülke yönetimine yönelik eleştirilerde bulunabilirler. Bu en doğal haklarıdır. Ancak, seçilmiş bir vekilin azınlıkta olduğu bir siyasi alanda görevli iken; çoğunluğun tercihi ile gelmiş bir yönetim kadrosuna karşı temsilcisi olduğu seçmenlere; SİLAHLANIN… gibi hiç de bu sisteme uymayan beyanda bulunması kabul edilebilir bir durum değildir. Zaman, zaman anlamsız tehditler savurmak; inandığı, kendisini o yere taşıyan; sisteme karşı bir duruş sergilemektir. Bunlar hata değil; suç sayılmalıdır. Ceza sistemimizde; mutlaka bir karşılığı olmalıdır. Zaten o vekil çoğulculuğa dayalı bu sistemin bir parçası olmasına rağmen, henüz çoğulculuk sisteminin nasıl işlediğini özümsemiş değildir. Bütün bunlara karşılık öyle bir açıklamada bulunmak; temsil ettiği makama hiç yakışmamıştır. Sayın HDP temsilcinin bu yöndeki açıklamaları, kabul edilemez. İnsanları, yanlış yollara teşvik etmektedir. Kendisini seçen seçmenlere, bu konudaki açıklamasının nasıl karşılandığına dair bir anket yaptırsa daha iyi olur. O zaman gerçeği görecektir. Şunu bilmek gerekir; bu sistemlerde işlenen suçlara karşı mutlaka caydırıcı cezalar ve yaptırımlar vardır. Bu konuda sorumlu olan, yargı mensupları; gereğini yapmalıdır.
Böyle sistemin belirlediği suçları işleyenlere takdir edilecek cezalar da bellidir.
Ancak bazı tavır ve davranışlar vardır ki; toplumda çoğu zaman tekrar, tekrar yapılır, İşte bunları belirleyen bir kural sistemi veya uygulanmadığı zaman verilecek bir ceza yaptırımı yoktur. Biz bunlara genel olarak ahlak kuralları veya örf ve adetlerimiz, hatalar, diyoruz. Ancak, bu alanda da yapılan veya işlenen öyle davranışlar vardır ki; normal suçlar kadar toplumu yıpratır. Bunların da bir yaptırım gücü ile engellenmesi gerekir. Bu basit hatalar ve kabahatlar; ileride, acımasız suçlara dönüşmektedir.
İşte bu tür suçların önlenmesi insanın güçlü ve sorumluluğu bilen bir inançla yetiştirilmesi ile önlenebilir. Görünüşte küçük suçlar olarak tanımlanmıştır. Böyle tanımlandığı için de sürekli işlenmektedir. Hatta kimileri; suç olarak bile kabul etmemektedirler. Ancak, güçlü bir inançla yetişen insan kendi, kendini kontrol edebilir, bir hale gelebilir. Kısacası kendi vicdanı, kendi ahlaki yapısı ancak bu tür suçların ortadan kalkması için engel teşkil edebilir. Yapmış olduğu yanlışları hiç kimse görmese, bilmese, dahi; ben bunu yapmamalıyım, bir gün benden bunu soracaklar inancında olmalıdır. O, inancı da Ancak, ALLAH korkusu, hesaba çekilme endişesi , güçlü bir hale getirebilir. Ne yaparsam yapayım; yaptıklarım yanıma kar kalacak mantığındaki bir insan yalancılığa, dedikoduya, iftiraya, çekememezliğe devam edecektir. Böyle bir durum ise; toplumda huzursuzluğun, geçimsizliğin, sıkıntının devam etmesi demektir. Üstelik bu tür suçların işlenmesi toplum üzerinde negatif etkisi en fazla olan durum olma özelliğini korumaktadır. Toplumdaki bir, çok kargaşanın ana nedeni olarak orta yerde durmaktadır. Nice insanlar, bu tür ilişkilerden zarar görmektedir.
Gelin hep birlikte görünüşleri küçük, yaptıkları tesir çok büyük olan bu tür tavır ve davranışları terk edelim. Yönetenler de; bunların Topluma dönük yüzlerine; caydırıcı yaptırımlar getirsinler. Dinen ne kadar mahsurlu olduğunu söylememe zaten gerek yoktur. Bilinen bir gerçektir. Dinimizin bu konudaki uyarıları ortadadır. Bu yanlış davranışlar; sosyal hayatın kalbini zedelemektedir. Bu uyarılar; Huzurlu bir toplum, aile, arkadaş, eş ilişkileri için olmazsa olmaz, kurallardır. Ancak güçlü ailelerle ve güçlü çevrelerle kurulmuş toplumlarda, genel anlamda; bu tür suçlar daha az işlenir. Görünmeyen amma derinden insanlarda etki bırakan bu kötü davranışları terk etmek, aynı zamanda insani bir görevdir. Erdemli olmanın ön koşuludur. Ben değil, biz kavramının topluma her alanda yerleşmesidir. Suçun büyüğü, küçüğü olamaz. Suç, sağlıklı toplumun oluşmasına engel teşkil edecek, bir hastalıktır. Tedavi edilmeye, ihtiyacı vardır.