Cahil Derviş müritlerine iştahla anlatıyor: Beyazidi bestami Hazretleri zikir yaparken coşmuştu. Mübarek başladı, “Sübhane ma azami şani” “Benim şanım yüce değil miyim?” Diyor. Şimdi dervişlerin kafasına Şeytan bir yığın vesvese soktu, bıraktılar Zikrullah’ı. Tek Beyazıt kaldı. Sonra dediler, şeyhim, sen “Ben Allah’ım” dedin, Şanım yüce değil mi dedin.” Mübarek dedi ki “Ben dimedim” dedin.
- O zaman beni öldürmeniz lazım, niye öldür müyor sunuz? Eğer böyle bir şey yaparsam beni öldürün.
- Kılıç aldılar, Balta aldılar, Nacak aldılar. Gene devam ettiler, yaparken, yaparken, mübarek gine başladı. Herkes Baltalarla vurmaya başladılar, zikrullah bitti, o hal geçti. Allah tecelli ettiği anda böyle oluyordu Beyazidi Bistami.
- Söyledim mi, söyledim, niye öldürmediniz? Kesmedi ki dediler.
- Bir iğne getirin bakalım, getirdiler, eline batırdı kanadı. Kanı göstererek, şimdi Beyazidi Bestami var bakın dedi.
- Zikrullah ederken Beyazit yoktu Allah vardı onun için kılıç kesmiyordu” dedi.
Hallacı Mensur olsun, Nesimi Hazretleri olsun, ikisine de kafir dediler. Beyazidi Bistamiye de kafir dediler. Muhiddini Arabiye de Kafir dediler. O zamanın hükumeti Vahhabiydi. Vahhabinin verdiği fetvada böyle olur.
Yorum: Adam zır cahil olursa, bin sene evvel ki sapığı, bin sene sonra ki Şeriat ehline idam ettirir.
Şeyhlik Nebilikten ağırdır.
İlimden bi haber, cahil olduğu konuşmasından açıkça belli olan temiz yüzlü bir ihtiyar konuşuyor: Belli ki, günümüz tarikatlarından birinin şeyhidir. Dinleyelim bakalım sesli yazıya neler anlatmış:
“Şeyhin görevi ağırdır, Peygamberin görevinden daha ağırdır. Çünkü Şeyh bir merkep gibidir. Sahasına, dergâhına gelen insanları Allah’ın huzuruna ak ve pak göndermek için kendi canından bile fedakârlık yapar.
Şeyhin görevi çok ağırdır. Peygamber görevinden çok ağırdır. Ona gelip teslimiyetle teslim olanı, Allah kendisine bu kişiyi teslim etmiş, mümkün mertebe Kur’anı kerim hükmüne mahkum ederek, şeriata, hakikata, tarikata marifetle, ilimle bu adamı Allah’a götürmek için ahd üzerine ahdetmiştir.
Ama bu adamın buna layık olmadığını anlamak için zaman gereklidir. Zaman içinde bu adamın ahlakını, huyunu, suyunu şeyhi, ahlakı zemmi ise ahlakı Hamideyi ona öğretir. Şeyh dediğin kişi ona zayıf ve devamlı çoğunlukla devriler içerisinde ölçülü bir şekilde onlara vaz’u nasihat etmelidir. Hanı diyo ya ayette “Ben bir kulu seversem cümle aleme sevdiririm.” Millet başına toplanır, sohbetini vaz’ını dinler. Hak ve hakikati yaşamaya yönelir. Şeyhlerin görevi böyledir.
(Şeyh Efendinin ayet diye söylediği, uydurulmuş bir hadistir. Şeyh Efendi cehaletin doruğunda. Kibarı kelam da ne güzel söylenmiş:
Alim ile eyle kelam, cahile söz mü yeter
Âlim insan hem gül olur, hem çiçek
Cahil insan ya şeyh olur, ya eşek
Zaten bunu Şeyh Efendide kabul ediyor.
KABA SABA KONUŞMALI BİR ŞEYH, GAVS’ININ KERAMETLERİNİ ANLATIYOR:
Yolumuzun büyüğü şeyh Şerafeddin Efendi Hazretleri buyuruyor ki: “Düşünün daha onun ruhaniyeti, daha kendi de yok piyasa da. Efendimiz zuhur edip, daha Kur’an dünyamızı şereflendirmeden önce diyor. Asırlar önce, “Ben Kur’anı Levhi Mahfuzda aslından okudum” diyor, şeyhimiz. Ruhaniyeti okuyor, işe bah sen! Düşün İbrahim (a.s.) inen sayfaların içindekilerinin hepsine vakıf. Eeee, Allah dostu, gördün mü? Velilerde ki sırrı. Onlar da derece-derece.
Hazreti Ömer, Sad İbn Vakkas komutasında İslam ordusunu Şam’a yolladığında bir gün böyle merahta kaldı. Acaba, İslam ordusu Şam’ı fethedecek mi, etmeyecek mi? Diye. Şimdi düşün Şeyh Şerafettin Hazretlerinin ruhaniyetini böyle bir nohta olarak geldi. Genç bir delikanlı suretinde, Hazreti Ömer ile konuştu. İşe bak sen. Sahabenin büyüğü, Aşerei mübeşşere den dahi bir Sultanın vakıf olamadığı ilim var onda, bak sen? Dedi ki: Ya Ömer, ben Hazreti İbrahim2e inen sayfaların, üçüncü sayfasında, Sad İbn Vakkas’ın Şam’ı fethedeceğini okudum. İnşallah diyo, İslam ordusu Şam’dan zaferle dönecek. Bak sen. Hazreti Ömer bile taaccüp etti.
Yorum: Ya, Gavs dediğin işte böyle olur. Henüz Peygamber doğmadan gidip Levhi Mahfuzda Kur’anı okuyor. Daha da ileri gidip, Hazreti İbrahim’e inen sahifelerin üçüncü sahifesinde Sad İbn Vakkas’ın Şam’ı fethedeceğini okuyup Hazreti Ömer’e haber vererek Hz. Ömer’i merahtan kurtarıyor. Gavs olmasa bunları yapabilir miydi?
DÜNYAYI YÖNETEN GAVS
Hoca kılıklı genç bir Sofi konuşuyor: “Efendi Hazretleri, şimdi Efendi Hazretlerimiz (k.s.) O’na müntesip olduğu halde O, Yüce Gavs’i yok yerine koyan ve yeni görüşlerini redde den, yahut Efendi Hazretlerini başkaları yönetiyor diyerek dünyayı yöneten bir Gavs’a iftira atanlar tasavvufi manada mürtet olmazlar mı? Ve onlar hakkında bu Gavs tabirini kullanan sadık olmaz mı?
Ziyaretime gelen ve çeşmi açık olan Arap lakaplı bir Hoca geçende “Ben Efendi Hazretlerinin arkasında daima bir melek durduğunu ve o ne söylüyorsa, Efendi Hazretlerinin de onu söylediğini görüyordum. Sonra bu durumu Efendi Hazretlerine aktardım ve Efendim bu hal Peygamberlere mahsus değil mi? Diye sordum. Efendi Hazretleri bana: “ Ben Resulüllah (a.s.) ın kâmil varisiyim” buyurdu diye anlatınca etkilendim.
Yorum: Konuşmasına bir şey katmadan ve eksiltmeden yazdığım Sofi kardeş, Şeyhini Gavs yaptı, Dünyayı idare ettirdi. Sonra arkasında bir meleği koruma olarak peşine taktı ve Peygamberlere mahsus hale çıkardı, en sonunda da Peygamberin gerçek varisi yaptı.
Hâlbuki Kur’anı Kerimin Fatır Suresi 41. Ayetinde şöyle buyurur: “Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri, yok olup gitmesinler diye (Kurduğu düzende) tutuyor. Andolsun, eğer onlar (Yörüngelerinden sapıp) yok olup giderlerse, Allah’tan başka hiç kimse onları kimse tutamaz. Çok bağışlayandır.”