Din Görevlileri Buluşması
ANKARA (AA) - Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "FETÖ ve DEAŞ gibi yapıların topluma sirayet edebilmesinin nedeni, manevi boşlukların ilgili kurumlarımız tarafından doldurulamamasıdır." dedi.
Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde, Camiler ve Din Görevlileri Haftası nedeniyle düzenlenen Din Görevlileri Buluşması'nda, medeniyet değerleriyle bağı zayıflayan bir toplumun varlığını sürdürmesinin imkansız olduğuna vurgu yaptı.
Din, ilim, ahlak ve adaletin milleti ayakta tutan dört taşıyıcı sütun olduğuna işaret eden Erdoğan, "Bu millet, asırlar boyunca İlayı Kelimetullah'ın sancaktarlığını yapmış bir millettir." dedi.
Türklerin, Peygamberlerine hürmeten askerine, "Mehmetçik" ismini verecek kadar "Peygamber aşığı bir millet" olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Edebiden Muhammed dememiştir. Olur ya, layık olmaz. Daha sonra Mehmet de dememiş yumuşatmış. Mehmet ismi yumuşatılmış hali ile kullanılır. Muhammed'i pek kullanmaz. Mehmetçik sevimli küçük Mehmet anlamına askerine de gelmiş Mehmetçik adını vermiş. Şu hassasiyete bak. Böyle müeddep bir millet. Şimdi dünyanın hiçbir ülkesinde bu yok. Sadece bizde var. İşte bu şehit olanlar, bizim Mehmetçiklerimiz. Bunlar, bizim bu tür yavrularımız. Bu millet, inanca verdiği önemi, 'Ruhumun senden ilahi şudur ancak emeli. Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli. Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.' mısralarıyla, İstiklal Marşı'na nakşetmiş bir millettir."
Başkan Erdoğan, Avrupa'dan Afrika'ya kadar cenk meydanlarını "Allah Allah" nidaları ile inleten bir ecdadın torunları olduklarını belirterek, Türklerin Kudüs'e, Mekke ve Medine'ye hizmetkarlık yapmayı en büyük paye gören, şeref kabul eden bir millet olduğunu vurguladı.
Şimdiye kadar ne içeriden ne de dışarıdan "namahrem ellerin inanca kast etmesine" müsaade etmediklerini aktaran Erdoğan, en zor zamanlarda bile ezana, bayrağa, Kur'an-ı Kerim'e ve her karışı şehit kanlarıyla sulanmış vatana sahip çıktıklarını bildirdi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Tarih boyunca, kendimizle beraber komşularımızdan başlayarak tüm İslam dünyasının dertleriyle sıkıntılarıyla hemhal olduk. Yeri geldi, 1863'te Ebubekir Efendi gibi bir alimi irşad için 10 bin kilometre ötedeki Cape Town şehrine yani Güney Afrika'ya gönderdik. Şu ecdada bak. Yeri geldi, Sultan 2'nci Abdülhamid döneminde, Müslüman azınlıklar cehalete mahkum edilmesinler diye Makedonya'dan Pekin'e kadar Hamidiye Medreselerini açtık. Osmanlı çınarının gölgesinde sadece kendi tebaası değil, dünyanın dört bir ucundaki milyonlarca Müslüman da huzur, emniyet, güven buldu. Bu çınarın o müşfik kolları, çöküş döneminde dahi her türlü imkanı zorlayarak, sınır ve mesafe tanımadan mazlumlara sahip çıktı. Ecdadımızdan tevarüs ettiğimiz bu değerleri, bugün de baş tacı ediyoruz. Bizi biz yapan, Türk milletini yüzyıllardır dimdik ayakta tutan hasletlerinin bunlar olduğunu çok iyi biliyoruz."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son yıllarda şartların iyileşmesi ile hayat biçiminin değişime uğradığını gördüklerini belirterek, modernleşme ile beraber dini hassasiyetlerde örselenme yaşandığına işaret etti.
"Bireyselliğin arttığı, beşeri münasebetlerin zayıfladığı yeni iletişim araçlarının gündelik hayatın merkezine oturduğu bir garip dönemin" içinde olunduğuna değinen Erdoğan, teknolojik imkanların, bir taraftan hayatı kolaylaştırırken diğer taraftan da insani ilişkilere büyük zararlar verdiğini belirtti.
Çoğu kimsenin telefona, televizyona ayırdığı zamanı, evine, eşine, çocuğuna, anne ve babasına ayırmadığına işaret eden Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Sadece beşeri ve sosyal ilişkilerimiz değil dini yaşantımız da bu süreçten etkileniyor. Dünyevileşme, toplumdaki manevi yarıkları daha da derinleştiriyor. Gençlerimizin ayakları gün geçtikçe, camilerden daha fazla soğuyor. Ülkemizin pek çok yerinde cami cemaatimizin yaş ortalamasının artmasının sayısal bakımdan da azalmasının sebebi, budur. Hem modernleşmenin getirdiği dünyevileşme hem de camilerimizin yeni şartlara adapte olamaması böyle bir manzarayı ortaya çıkarmıştır.
FETÖ ve DEAŞ gibi yapıların topluma sirayet edebilmesinin nedeni, manevi boşlukların ilgili kurumlarımız tarafından doldurulamamasıdır. Gençler, yaşadıkları savrulmaların çözümünü hemen yanı başındaki camide değil de başka yerlerde arıyorsa ortada yanlış giden bir şey var demektir. Bu sorunların tespitini yapmak ve çözüm yollarını geliştirmekse öncelikle başta şahsım olmak üzere hepimizin görevidir."
Camilerin tevhidin olduğu kadar, vahdetin, birlik ve beraberliğin de timsali olduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Camiler, minberi ve kürsüsüyle ilim ve ahlak, mağfiret ve hikmet derslerinin verildiği ilim, merkezleridir. Buhara'dan Saray Bosna'ya kadar Müslümanların kurduğu ya da geliştirdiği her şehirde mutlaka çarşı ve cami vardır. Anadolu'da 5-10 haneden başlayan en küçük köylerde dahi mutlaka cami bulunur. Medine'den beri Mescid'i Nebevi'nin inşasından beri İslam toplumlarında camiler, hayatın merkez noktasındadır.
Köy camisinde pek cumayı kılmazlar. Daha çok oranın şehrin merkezi sayılabilecek. Bu geçmişte kasabaydı daha sonra ilçe oldu daha sonra il, oralardaki cuma camilerinde gelir. Cuma namazlarını eda etmek suretiyle bütün köylerden herkes oraya gelir. O dönemin insanları birbirlerini de çok iyi tanırlardı. Babam anlatır bana, filanca köyden filanca... Şimdi sorun, inanın birbirini tanımazlar. Çünkü böyle bir geliş gidiş orta toparlanma böyle bir şey yok. Birbirimizden koptuk. Cem olamıyoruz. Bir araya gelemiyoruz. Bunu yeniden başarmamız lazım. Nasıl ki kalp insanı ayakta tutan ana organsa, mabetler de ilim, hikmet ve fazilet merkezi olarak toplumu diri tutar, canlı tutar, ayakta tutar."
(Sürecek)