pendik escort bayan
ak

Sivas'ta Turizm

27.05.2014 - 19:42, Güncelleme: 27.05.2014 - 19:42
 

Sivas'ta Turizm

Sivas, Anadolu'nun en eski tarih ve kültür merkezlerinden biridir. MÖ.2000 yillarinda Hititlerle baslayan yazili tarihine Frigyalilar, Lidyalilar, Romalilar, Selçuklular ve Osmanlilar konuk olmus 4 Eylül 1919 da Büyük Atatürk'ün Baskanliginda toplanan Siv

Turizmin tür ve sekillerinin bir çoguna sahip olan ilimiz, 4000 yillik tarihi ile bir açik hava müzesi gibi kültürel zenginlikleriyle kültür turizmi, sifali sulariyla (kaplicalariyla) özellikle Kangal Balikli Kaplicasiyla saglik turizmi, dogal güzelliklerinden Egriçimen Yaylasi, Sizir Selalesi, Gürün Gökpinar Gölü, Hafik Gölü, Lota, Tödürge gölleri, Pasabahçe'si vb. günübirlik olanaklariyla doga turizmi, türbeleriyle inanç turizmi, kis sartlarinin elverisli olusuyla kis turizmi açisindan büyük bir potansiyel arz etmektedir. Son yillarda ülkemizde hareketlenen turizm potansiyelinden ilimiz yeterli olmasa da payini almaktadir. Büro ve konaklama istatistiklerine bakildiginda, ili ziyaret eden turistlerin %95'nin yerli, %5'nin yabanci oldugu görülmektedir. Ortalama kalis süreleri yerli 1.36 ve yabanci 1.20 gündür. Ülke toplamiyla karsilastirildiginda payi %0.36 oldugu ve ilin yabanci turist pazarindan aldigi payin ise %0.58 oldugu görülmektedir. Bu rakamlarin Türkiye degerlerinin altinda oldugu bir gerçektir. Söz konusu turizm aktivitelerinin, ilin ekonomik kalkinmasiyla paralel olarak gelistirilmesi, turizm yatirimlarinin da bu dogrultuda yayginlastirilmasi, ilin turizm hareketliligini daha da artiracaktir. Genellikle günübirlik bir özellik arz eden Sivas turizmi, mevsim olarak Haziran-Temmuz ve Agustos aylarinda yogunlasmaktadir. Ilin özelligine uygun olan termal, kongre, inanç,ve kis turizmi yilin oniki ayina yayilirsa turizm potansiyelinin harekete geçmesi saglanabilir.       Sivasta Sağlık Turizmi   Sıcak Çermik Konumu Sivas-Ankara karayolu üzerinde bulunan kaplıca alanı Sivas İli Yıldızeli İlçesi Kalın Beldesi sınırları içinde yer almaktadır. Ulaşım Olanakları Sivas İl Merkezine 35 km, Yıldızeli İlçesi’ne 15 km uzaklıkta bulunan kaplıca alanına havaalanı ile ulaşımda Sivas İl Merkezine uzaklığı 22 km olan havaalanından yararlanılmaktadır. Demiryolu ulaşımında, Sivas İl Merkezinde bulunan ve kaplıca alanına 30 km mesafedeki tren istasyonu kullanılmaktadır. Yükseklik Denizden yüksekliği 1365 m. dir. İklim Özellikleri Karasal iklim karakterine sahip olan kaplıca alanında yağışlara sonbahar, kış ve ilkbahar aylarında rastlanmaktadır. Yaz mevsimi kısa süreli olup, kışları sert ve soğuk geçer. Tedavi (Endikasyon) Özellikleri : Kaplıca suyunun romatizmal hastalıklar, kemik ve kireçleme hastalıkları, deri hastalıkları, kadın hastalıkları, böbrek ve idrar yolları rahatsızlıklarında banyo kürleri şeklinde uygulandığında yararlı olduğu bilinmektedir. Sağlık Bakanlığınca tespit edilmiş tedavi özellikleri tesis bazında ayrıca verilmiştir. Termal Su Özellikleri Fiziksel Özellikler Organoleptik kokusuz, normal, , renk Pt/Co skalasına göre fotometrik 545,0 mg/l, bulanıklık (mg/l SiO2) türbidimetrik 112 mg/l Kimyasal Özellikler Bikarbonatlı /%80.320milival) Kalsiyumlu (%48.571 milival) Sodyum (% 33.426 milival) Mağnezyumlu (%14.848 milival) Florür (% 0.325 milival) Karışık (mixed) termomineralli su Fiziko Kimyasal Özellikler Ph: 6.81 Elektrometrik (umhos 25º C) 1977.0 mg/l Toplam Miner Soğuk Çermik Konumu Sivas-Erzincan karayolu üzerinde bulunan kaplıca alanı Sivas İl Merkezine 18 km, Hafik İlçesi’ne 15 km uzaklıkta yer almaktadır. Ulaşım Olanakları Havayolu ile ulaşımda kaplıca alanına 43 km mesafede bulunan Sivas havalanından yararlanılmaktadır. Havaalanının Sivas şehir merkezine uzaklığı 25 km’dir. Demiryolu ile ulaşımda kaplıca alanına 25 km uzaklıkta bulunan tren istasyonu kullanılmaktadır. Sivas İl Merkezi’nden kaplıca alanına ulaşımı düzenli olarak sağlayan toplu taşım araçları bulunmaktadır. Yükseklik Denizden yüksekliği 1410 m. dir. İklim Özellikleri Kaplıca alanında genel olarak karasal iklim hüküm sürmekte olup yazın sıcak ve kurak, kışın ise kar yağışlı ve soğuk geçer. Tedavi (Endikasyon) Özellikleri İnflamatuvar romatizmal hastalıkların (romatoid artrit, ankilozan spondilit başta olmak üzere) kronik dönemlerinde, kronik bel ağrısı, osteoartrit gibi noninflamatuvar eklem hastalıklarında, miyozit, tendinit, travma, fibromiyalji sendromu gibi yumuşak doku hastalıklarında, ortopedik operasyonlar, beyin ve sinir cerrahisi sonrası gibi uzun süreli hareketsiz kalma durumlarında mobilizasyon çalışmalarında,kronik dönemde seçilmiş nörolojik rahatsızlıklarda, cerebral palsy gibi hastalıkların tedavisinde rehabilitasyon amacıyla, stres bozukluğu, nörovejetatif distoniler örneklerindeki gibi genel stres bozukluklarında hekim kontrolünde banyo uygulamaları şeklinde, ve spor yaralanmalarında tamamlayıcı tedavi unsuru olarak, florür içermesi nedeni ile içme kürleri şeklinde osteoporozda yardımcı tedavi unsuru olarak kaplıca suyunun olumlu etkileri görülmektedir. Termal Su Özellikleri Fiziksel Özellikler Kokusuz normal organoleptik, renk (Pt/Co Skalası) fotometrik 19.0 mg/l, bulanıklık (SiO2) 4.16 mg/l Kimyasal Özellikler Bikarbonatlı, Kalsiyumlu, Magnezyumlu, Klorürlü, Florürlü Fiziko Kimyasal Özellikler Ph: 6.33 Elektrometrik (umhos 25º C) 1628.0 mg/l Toplam Mineralizasyon 1777.856 mg / lt Sıcaklık 28 ºC Orta Bucak Çermiği Sarkisla ilçesinin Orta Bucak Nahiyesi sinirlari içindedir. Büyük bir havuzu vardir. 14 odali bir motel ve gazinosu bulunmaktadir. Alaman Çermiği Sarkisla ilçesinin Akçakisla bucagina bagli Alaman köyü sinirlari içindedir. Ilçe merkezine 33 km . uzakliktadir. Suyu oldukça kükürtlü oldugundan içilmez. Akça Ağıl Çermiği Susehri ilçesinin Akça Agil Köyü yakinlarinda Erzincan - Tokat yolu üzerinde ve Kelkit Çayinin güney kenarinda yer alan bu kaplica suyunun sicak olmasi nedeniyle birçok hastaliklara iyi gelmektedir. Kadin ve erkekler için ayri banyolar vardir. Halk tarafindan büyük ilgi duyulmaktadir. 40 derece sicakliktaki suyu asiri sismanlara ve kadin hastaliklarina iyi gelmektedir. Kangal Balıklı Çermik   Ankara'ya 450 km . , Sivas'a 96 km . , Kangal ilçe merkezine 13 km . uzaklikta olup yolu asfalttir. Kaplicanin 5 km . yakininda Sivas - Malatya demiryolu geçmektedir. Eger kaplicaya demiryoluyla gidilmek istenirse Karanlik Köyünde bulunan Kangal istasyonunda inmek gerekir. Karayolu ile Sivas'tan Kangal'a gündüzleri her saat otobüs bulunmaktadir. Kangal Kaplica arasinda ulasim taksi ve minibüslerle saglanmaktadir. Kangal Balikli Kaplica; ülkemiz termal kaplicalari içerisinde kendine özgü bir yeri vardir. Tedavi özelligi itibari ile dünyada bir benzerini bulmanin mümkün olmadigi kaplica, ilmi ve tibbi bir mucizeyi "Sedef Hastaligini tedavi ederek" sergilemektedir. 36-37 derece sicakliktaki kaplica suyunda bulunan baliklarin mucizevi bir sekilde tedavi yöntemi uygulamasi bu kaplicanin ününü ve özelligini daha da artirmaktadir. Çünkü, modern tip da simdiye kadar fayda görmeyen dünyanin her yerindeki cilt hastaliklari için Kangal balikli kaplicasi en son ümit kaynagi olmaktadir.   Tahris olmus durumdaki veya herhangi bir enfeksiyondan olusmus cilt dokusundaki yaralari; egzama, cerahatli sivilceler ve hatta tipta tedavisinin imkansiz oldugu bilinen "Sedef" hastaligi gibi cilt hastaliklari 2- 10 cm . büyüklügündeki Cyprinide (Sazangiller) familyasindan Cyprinion Macrostamus (Beni Baligi) ve Garra rufa (Yagli Balik) türündeki baliklar tarafindan iyilestirilmekte ve izleri kaybolmaktadir. Kaplicada ilk kez yikananlar ellerinde olmayarak tarifi mümkün olmayan bir ürperti yasarlar. Çünkü suya girer girmez, ince, kahverengi, gri, bej rengindeki sazan ve kaya baligi türü baliklarin hastanin etrafinda dolasmaya ve ciltte hastalik belirtisi olan yerleri temizlemeye basladiklarini görürler. Hastalarin baliklara alismalari 2-3 gün sürer. Disleri olmayan bu baliklar, 36-37 derece sicakliktaki suyun yumusatmis oldugu kabarik yara kabuklarini yavas agiz (dudak) hareketleriyle acitmadan ve kanatmadan kopararak cilt pürüzsüz hale gelinceye kadar temizler. Tedaviden olumlu sonuç alinmasi için üç hafta (21 gün) süresince günde üç defa havuza girmek ve iki saat suda kalinmasi gerekmektedir. Ayrica, sabahlari aç karina birkaç bardak sifali sudan içmeyi ihmal etmemek gerekir. Diger taraftan yerden kaynayan su içindeki kabarcikla ve baliklarin vücut üzerinde yaptigi darbelerle vücutta bir gevseme ve dinlenme görülmektedir. Tedavi tamamen yan etkisiz olup, kesinlikle herhangi bir ilaç kullanilmamaktadir.   Ancak bazi hastalarin tereddütleri daha sonra tekrarlarsa konusu oluyor. Yapilan arastirmalarda bugüne kadar böyle bir vaka ile karsilasilmamistir. Dünyanin bir numarali kaplicasi diyebilecegimiz bu kaplica yalniz sedef hastalarini degil tüm cilt hastaliklarini tedavi etmektedir. Vücut isisina esdeger olan 36-37 derece deki kaplica suyu sifa özelliginin yanisira berrak, kokusuz aktigi yerde hiçbir çökelti birakmamaktadir. Kaplica suyunda kalsiyum, magnezyum, selenyum ve bikarbonat gibi iyonlar çok miktarda bulunmakta olup, banyo için elverislidir. Romatizmal hastaliklara, sinir hastaliklarina, kirik, çikik, ezik ve bazi durumlarda kireçlenmeye, sabahlari aç karina birkaç sifali su içmek ve banyo yapmak kaydiyla basta ülser olmak üzere böbrek hastaliklarina kesin tedavi saglamaktadir. Kaplicanin mülkiyeti Sivas Il Özel Idaresine ait olup, özel kisilere ihale ile kiraya verilmektedir. Kaplica bünyesinde iki ayri motelde toplam 120 yatak bulunmaktadir. Kamp ve karavan turizmine uygun olup, 150 adet çadir yeri mevcuttur. Bütün yil hizmete açiktir (12 ay). Kamp ve karavan yeri elektrigi, çöp toplama bidonlari, moteli, restauranti, gazinosu, bakkali, manavi ve kasabi gibi yan üniteleri mevcuttur. Çermik kirsal bir alanda olup, yesil bir vadi içerisindedir. Bayanlar ve erkekler için ayri ayri girilebilen iki adet üstü açik , bir adet üstü kapali havuz ile soyunma yerleri mevcuttur. Havuzlar günde 1500 kisiye kadar hizmet verebilme kapasitesindedir. Kaplicanin öneminden dolayi, Cumhuriyet Üniversitesi Tip Fakültesi Dekanliginca 17-18 Haziran 1993 günlerinde Balikli kaplica ve Sedef Hastaligi (Psoriasis) konusunda çesitli üniversitelerden birçok bilim adaminin katilimiyla gerçeklesen bir ulusal sempozyum düzenlenmistir.   Sivasta Kültür Turizmi   Sivas tarihinin çeşitli dönemlerinde muhtelif devletlere başkentlik yapması en önemli ticari ve kültürel hüviyete sahipliği ile, her dönemde yapılan sayısız eserlerle doludur. Bunlardan bazıları zamanımıza kadar gelmemiştir. Bazıları hala insanı karşısında hayran bırakacak bir güzellikle ayakta durmaktadır. Selçuklular döneminde kültürel hayatın canlılığı nedeniyle, medreseler, camiiler, türbeler ticari hayatın hareketliliğinden dolayı han, kervansaray ve imaretler Osmanlıların son dönemlerinde ise bayındırlık hizmetlerinin yoğunluğu ile dikkat çekicidir.   Bu eserler sanat açısından birer şaheserdir. Bir nevi Sivas, tarihi eserler yününden açık hava sanat galerisi görünümündedir. Tek tek incelendiğinde taşların hamur gibi yoğrulduğu, inançla beslenen ruh güzelliğinin zarif parmaklarla birer abide kurmak üzere nakşedildiği görülmektedir. Medreseler, camiler, türbeler, hanlar ve köprüler olarak inceleyebileceğimiz tarihi eserlerden önemlileri şunlardır. MEDRESELER Şifaiye Medresesi : Taç kapısı üzerinde yer alan kitabesinde Selçuklu Sultanı I. İzzettin Keykavus tarafından 1217 M. yılında inşa ettirildiği yazmaktadır. Anadolu'daki Selçuklu tıp sitelerinin ve hastanelerin en büyük boyutlusudur. Hastane 48x68 m. ölçülerinde olup üzeri açık, iç avlusu 22x32 m. ölçülerindedir. 1768 yılında çıkarılan bir fermanla medreseye çevrilmiş, I. Dünya Savaşı esnasında levazım ambarı olarak kullanılmıştır. Genç yaşta hastalanan İzzettin Kevkavus vasiyeti üzerine çok sevdiği Sivas'a yaptırdığı Şifaiye'deki türbeye getirilerek 1220 yılında defnedilmiştir. I. Izzettin Keykavus; bilgin, iyi huylu, şair bir insandı. Genç yaşta hastalanması sebebiyle tıbba ve hekimlere çok önem vermiştir. Babası III. Gıyasettin Keyhüsrev, hocası Mecdeddin Ishak, halası Gevher Nesibe, karısı Mengücekli Behram Şah'ın kızı Selçuk Hatundur.   Binada taş ve tuğla malzeme karışık olarak kullanılmıştır. Selçuklu yapılarında olduğu gibi taç kapısı süslemelerine önem verilmiştir. Dışarı doğru taşıntılı taç kapı alınlığının sağında ve solunda aslan ve boğa kabartmaları yapılmıştır. Taç kapı da; pencere bordürlerinde, ana eyvan cephesinde Rumi tezyinata önem verilmiştir. Dikkatle incelendiğinde stilize çift başlı kartal ve kuş motifleri olduğu ortaya çıkar. Ana eyvanın sağında ay sembolünün içinde örgülü saçları olan bir hanım başı ve çevresinde kelime-i şahadet yazılıdır. Ana eyvanın solunda ise; bir güneş sembolü ve ortada bir erkek başı figürü yer almaktadır. Bugün bu figürler tanınmayacak haldedir. Gerek taç kapı cephesi, gerek pencereler, gerekse ana eyvan cephesi iç içe geçmiş yıldız biçiminde zarif motiflerle kaplıdır. Darüşşifa'nın güney eyvanı I. İzzettin Keykavus'a türbe olarak ayrılmış ve inşa edilmiştir. Türbe kare bir plana sahip olup ongen tuğla örgülü bir kasnağa sahip kubbe ile örtülü ve sivri külahlıdır. 1220 yılında vefat eden I. İzzettin Keykavus'un sandukasından başka, hanedanına mensup on iki mezar sandukası daha yer almaktadır. Türbe cephesi, Selçuklu sanatının zengin çini süslemelerine sahiptir. Süslemede geometrik geçmeler, yıldızlar, kufi yazılar, mavi, lacivert, firuze ve beyaz renkleri ile şifa hanenin en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Bu çini süslemeyi yapanın Ahmed Bekirül Marendi olduğu sağ pencere üzerindeki alınlıkta yazılıdır. Üstteki büyük çini kabartma kitabede; "Biz geniş saraylardan dar kabirlere çıkarıldık. Malın mülkün bana fayda vermedi, saltanatım mahvoldu." Fani dünyadan ahrete yolculuk günü 617 Şevvalin dördü anlamına gelen bir yazı kuşağı yer almaktadır.1220 tarihli en eski vakfiyeye de sahip olan ve dönemin tıp öğrenimi yapılması yanında hastane olarak hizmet veren Şifaiye Medresesi Selçuklu döneminin şaheserlerinden birisidir. Gök Medrese : Batı yönünde giriş kapısının yer aldığı ana portal üzerindeki kitabesinden anlaşıldığına göre 1271 yılında Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından yaptırılmıştır. Taç kapısının yan sütunca başlıkları üzerinde karşılıklı olarak yazılı imzaya göre Gök medresenin mimarı Konyalı Kaluyan'dır.   Gök Medrese açık avlulu dört eyvan şemasının uygulandığı iki katlı olduğu iddia edilen bir medresedir. Plastik sanatın şaheserlerinden olan taç kapıda mermer malzeme nedeniyle ışık gölge sistemi genel görünümünü etkilemektedir. Ayrıca sırlı tuğla ve mavi çini işçilikli tuğla örgülü minarelerde taç kapıya daha da önem kazandırmaktadır. Cephenin solunda üç dilimli kemeri, iki satırlık kitabesi ve üç yönü dolaşan geometrik bordürüyle çeşmesi cepheyi daha hareketlendirmiştir. Bu hareketliliği sağ ve sol tarafta bezemeli pencereler ve bekitme kuleler tamamlamaktadır. Medrese taç kapının üst iki köşesinde iç içe girmiş hayvan başları doldurmaktadır. Koç, domuz, aslan, yılan, ejder başlarının tanındığı bu kompozisyonda burç işaretlerinin kast edildiği iddia edilmektedir. Türklerin on iki hayvanlı takvimlerinde de bu hayvanların bir kısmı mevcuttur. Türk takviminin hayvanları da şunlardır; Fare, sığır, pars, tavşan, ejder, yılan, at, koyun, maymun, tavuk, köpek ve domuzdur. Minare kaidelerinden aşağı doğru inen mermer yüzeyde büyük boyutlarda geometrik, yazı ve bitkisel motifler simetrik durumda ve plastik görünümünde yapılmıştır. Medreseye girişte sağda mescidi bulunmaktadır. Ahşap minberi sonradan yapılmıştır. Mihrabın büyük bir kısmı günümüze kadar gelebilmiştir. Çini ile kaplı olup üzerinde Ayet-el Kürsi yazılıdır. Üçgenler ile kubbeye geçişin sağlandığı mescidin kubbesi ve etekleri de çini tezyinatlıdır. Girişin solundaki kare planlı kubbeli oda ise Dar-ül Hadis bölümüdür. İç duvarları sıvanmıştır. Üzeri açık dikdörtgen planlı iç avlunun ortasında bir havuzu olması gerekir. Bugün yapının içinde bu havuzun mermer taşları hala durmaktadır. Anadolu’da bilinen en büyük Selçuklu havuzudur. 22 köşeli poligonil bir plana sahiptir. Avlunun kuzey ve güneyinde altı sütun üzerine inşa edilmiş bir revak kısmı bulunmaktadır. Bu revakların gerisinde küçük kapılardan hücrelere girilir. Doğu yönündeki ana eyvanı yıkılmış yerine mevcut taş ve kitabelerle bir duvar örülmüştür. Kuzey ve güneydeki yan eyvanların içi çini tezyinatla süslüdür. Çifte Minareli Medrese : Taç kapı üzerinde yer alan kitabesine göre 1271 yılında Vezir Sahip Şemsettin Mehmed Cüveyni tarafından yaptırılmıştır. XIII. yüzyılın yarısından sonra Anadolu Selçuklu tarihinde imar faaliyetleri ve dönemin kültür hayatı ile önemli bir devresi olarak görülür. Bu yüzyılın içerisinde Buruciye Medresesi, Gök Medrese ve Çifte Minareli Medrese gibi taş, tuğla ve çini sanatının Anadolu da en önemli yapıtlarını meydana getirmişlerdir.   Bugün doğu yönünde yer alan medrese girişinin taş süslemeli cephesi büyük boyutları ve tuğla-çini örgülü iki minaresi ile dikkati çekmektedir. Sivas Gök Medrese Erzurum Çifte Minareli Medrese ile benzerlik gösteren yapının iki katlı olduğu öğrenilmektedir. Ön yüz, ortada iki minareli taç kapı, iki yanındaki pencere ve köşe kuleleri ile kompoze edilmiştir. Ön yüzündeki süslemeli pencereler yerleştirilirken bir simetri aranmamıştır.   Cephedeki taş süsleme ve oran itibariyle mimari bir olgunluğun yanı sıra aynı süslemeyi tekrardan kaçınan bir anlayışın hakim olduğu göze çarpar. Böyle bir uygulama ile daha canlı, hareketli, ışık-gölge oyunlarını kuvvetlice hissettiren bir cephe elde edilmiştir. Taşın yanısıra sırlı tuğla ve çinilerle bezeli iki minaresi bu olgun ve doyurucu kompozisyonu renklendirmiştir. Taç kapının solunda, üç dilimli küçük bir niş içinde bugün okunmayacak kadar tahrip olmuş bir yazı görülür. Bu yazıda amel-i üstat zorlukla okunabiliyor. Bu yazıdan mimarının adının yazılı olduğu anlaşılıyor. Kesin olmamakla birlikte Konyalı Kaluyan veya keluk Bin Abdullah olduğu sanılmaktadır. Buruciye Medresesi : 1271 M. yılında Anadolu Selçuklu Sultanlarından III. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Hibetullah Burucerdioğlu Muzaffer Bey tarafından yaptırılmıştır. İlmiye çalışmaları için medrese olarak yaptırılmış ve devrin pozitif ilimlerinin okutulduğu bina olarak uzun yıllar kullanılmıştır.   Sarımtırak renkli taşların oyma olarak yapılan giriş kapısı ve avlu karşısındaki iç cephe, devrin Selçuklu taş oymacılığının en güzel örneklerindendir. Yapı kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri açık avlu etrafındaki sütunlu revaklar ve bunların gerisinde bulunan hücrelerden oluşmaktadır. Giriş kapısının sol yanında mavi ve siyah çinilerle süslü türbe hücrede medrese binasını yaptıran Burucerdioğlu Muzaffer Beyin ve çocuklarının mezarları bulunmaktadır. Vakfiyesinden binada bir de kütüphane bulunduğu anlaşılmaktadır. Mukarnas kavsaralı bir nişin belirlediği taç kapıda dışa taşıntılı rozetler dikkati çekmektedir. Cephenin her iki köşesindeki demet payelerden oluşan köşe kuleleri yazı kuşağı ve pencereler cepheyi zenginleştirmektedir. Taş işletmeciliğinde ağırlığın taç kapıda yer aldığı görülür. yıldız, rumi ve geometrik motifler yüzeysel ancak bir dantel gibi işlenmiştir.   MÜZELER Sivas Müzesi (Buruciye Medresesi) : 1271 M. yılında Anadolu Selçuklu Sultanlarından III. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Hibetullah Burucerdioğlu Muzaffer Bey tarafından yaptırılmıştır. İlmiye çalışmaları için medrese olarak yapılmış ve devrin pozitif ilimlerinin okutulduğu bina olarak uzun yıllar kullanılmıştır. 1968 yılından beri Sivas müzesi olarak kullanılmaktadır. Şimdi orta avlusunda arkeolojik ve taş eserler sergilenmektedir. Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi : 1892 yılında Sivas Valisi Memduh Paşa tarafından yapılmıştır.1981 yılına kadar okul olarak kullanılan bina; onarım ve teşhir tanzimi gerçekleştirilerek, 1990 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır. İçinde; Sivas Kongresine ait dokümanlar, Atatürk'e ait özel eşyalar, resimler ve yöreye ait etnografik eserler sergilenmektedir.   Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliye tarafından 2 Eylül -18 Aralık 1919 tarihleri arasında "Milli Mücadele Karargahı" olarak kullanılan bina Cumhuriyet tarihimizde çok önemli ve müstesna bir yer tutmaktadır.   Binanın 12 Rebiulevvel 1310 H. (5 Ekim 1892) tarihinde Sivas Valisi Mazlum Paşazade Mehmet Memduh Bey tarafından mülki idare binası olarak yaptırıldığını belirten dört satırlık kitabe, halen Sivas müzesinde bulunmaktadır.   XIX. Yüzyılın Genç Osmanlı Dönemi sivil mimarlık örneklerinden biri olan yapı, üç katlı ve iç avluludur. Dış cephelerinde taş, iç mekanlarda ise ahşap ana malzemedir.   Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına üç buçuk ay süre ile resmi karargah olarak tahsis edilen bina; Sivas Kongresi içtimalarının burada yapılmış olması Anadolu’daki Milli Mücadele hareketinin teşkilatlandırılarak millet iradesinin her türlü baskının, kişi ve zümre idaresinin üstünde olduğunun bütün dünyaya ispatlanması ve Cumhuriyet yönetiminin temellerinin burada atılmış olması ile tarihi bir hüviyet kazanmıştır.   Sivas Kongresine 19 vilayeti temsilen 32 üye katılmıştır, ancak illerden seçilerek kongreye sonradan dahil olan delegeler·nedeniyle bu sayılar değişiklik göstermektedir. Yapıldığı tarihten itibaren okul binası işlevini sürdüren yapı; İdadi, Sultani, Sivas Lisesi, Kongre Lisesi adları ile anılmıştır,1930 yılındaki bir tadilatla Doğu cephesindeki esas giriş batı cephesine alınmış çatısı sacla kaplanmıştır. 1981 yılına kadar Lise olarak hizmet veren binanın Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in direktifleri üzerine müze haline getirilmesi yolunda girişimlerde bulunulmuştur.1984 yılında Kültür ve 'Turizm Bakanlığı'na devredilen Kongre Binası; Bakanlığımız Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünce aynı yıl başlatılan müze amaçlı restorasyon ve teşhir-tanzim çalışmaları sonucunda: bodrum kat depoların, laboratuar ve fotoğrafhanenin yer aldığı mekanlar,zemin kat Etnografya Müzesi,üst kat ise Atatürk ve Kongre Müzesi olarak düzenlenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliyenin bir müddet karargah olarak kullandıkları ve o tarihlerde Sultani olan müsamere salonunda 4-12 Eylül 1919 tarihleri arasında Sivas Kongresinin İştimaları yapılmıştır. Tarihi Kongre Salonu ve Atatürk'e ait çalışma ve dinlenme odası, Kongrenin yapıldığı günlerdeki hali ile muhafaza edilmektedir. Üst katta ayrıca; kongre öncesindeki olayların, Mustafa Kemal Atatürk'ün kongre hazırlığı ile ilgili tamimlerinin ve bildirilerinin sergilendiği salon; o zaman ki muharebenin temelini oluşturan telgraf odası; Sivas Kongresi ile ilgili tutanakların yer aldığı salon; merkezi Sivas'ta kurulmuş olan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyetine ait bildirileri ve haberleri içeren belgeler ile İrade-i Milliye Gazetesinin basıldığı salonlar mevcuttur. Sivas Kongresi sırasında ve sonrasında Sivas'ta alınan tüm kararlara ait belgelerin; Cumhurbaşkanlığı Köşkü-Atatürk Özel Arşivi, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı arşivlerindeki asıllarından alınan örnekleri müzede sergilemektedir. Müzeden Görüntüler için buraya basınız.   CAMİİLER Ulu Camii : Kendi adı ile anılan mahallededir. Sivas müzesinde bulunan kitabesine göre 593 H.(1196-1197M.)yılında Kızılarslan Bin İbrahim tarafından yaptırılmıştır. 31*54m. iç ölçülerinde ve yaklaşık 1674m2'lik bir alana oturan dikdörtgen planlı camiinin üst örtüsü düz dam şeklindedir. Güney duvarına dik olarak uzanan 11 sahanlı asıl ibadet alanında toplam 50 yığma ayak bulunmaktadır.   XIII. yüzyılın ilk yarısında inşa edilen tuğla örgülü, silindirik gövdeli minaresinde 116 basamakla çıkılmaktadır. Sekizgen kaidesinde kufı yazı şeritleri firuze renkli sırlı tuğladandır. Gövdede kilitli örgü sistemi aralıksız devam eder. Kaide, gövde ve şerefe altı firuze renkli çinilerle süslenmiştir. Kale Camii : İlimiz Selçuk Parkı içerisindedir. III. Sultan Murat’ın vezirlerinden Sivas Valisi Mahmud Paşa tarafından 1580 yılında yaptırılmıştır. Asıl ibadet alanı kare planlı, üzeri yüksek bir kubbe ile örtülüdür. Beden duvarları kesme taşlarla inşa edilen camiinin kuzeybatı köşesinde yer alan tuğla örgülü minaresi on altıgendir. Plan tertibi, mimari üslubu, süsleme elemanları ve ince uzun, zarif minaresi ile Sivas'taki Osmanlı camilerinin en güzelidir. Bu camilerimizden başka diğer camilerimiz ise; Meydan Camii(1564), Aliağa Camii(1589), Alibaba Camii(XVI.Yüzyıl) sayabiliriz.   TÜRBELER Ahi Emir Ahmed Türbesi : Tokmakkapı Mahallesinde Kurşunlu Hamamı karşısındadır. XIV. yüzyılın ilk yarısında Ahi Emir Ahmed için yaptırılmıştır. Kare kaide üzerinde yükselen sekizgen gövdesi ve pramidal külahı ile tamamı kesme taştan inşa edilmiştir. XIV. yüzyılın ilk yansında Sivas'ta esnaf teşkilatı olan Ahiliğin önemli bir yeri olduğunu ispatlamaktadır.   Güdük Minare : Kare kaide üzerine, silindirik tuğla örgülü bir gövdeye sahip oluşu ve kısa bir minareye benzemesinden dolayı halk dilinde "Güdük Minare" adıyla şöhret bulmuştur.1347 yılında vefat eden Ertanoğullarından Şeyh Hasan Beye aittir. Abdülvahabi Gazi Türbesi : Türbe ve tekkeler içinde özel bir yeri ve önemi bulunan Abdulvahabi Gazi Türbesi Sivas'ta halkın çok önem verdiği ve ziyaret ettiği türbedir. Abdulvahabi Gazi Anadolu'nun fetih devri evliyasındandır. Kötü alışkanlıklarını terk etmek, bela ve uğursuzluktan kurtulmak isteyenlerin dua ettikleri yüz sürdükleri ve şifa buldukları bir türbedir. Şemseddin Sivasi Türbesi : Atatürk caddesi üzerindedir. Kanuni Sultan Süleyman'ın vezirlerinden Koca Hasan Paşa tarafından 1564 yılında yaptırılan Meydan Camiinin kuzeybatı yönünde camii avlusu içerisinde yer almaktadır. Türbenin duvarları kesme taştan olup, iki bölüm halinde 1600 yılında inşa edilmiştir. Dıştan sekizgen bir kasnağa sahip tek kubbeli birinci kısmında Şemseddin Sivasi'nin, ikinci kısımda ise 20 adet sanduka bulunmaktadır. Şemseddin Sivasi Tokat'ın Zile ilçesindendir. Kırka yakın eser sahibi alim, fazıl ve arif zat olup, Halvetiye Tarikatına bağlı Şemsiye kolunun kurucusudur. Sivas il merkezinde diğer türbeler ise; Şeyh Çoban Türbesi (XIV. yüzyıl ortaları), Şeyh Erzurumi Türbesi, Kadı Burhanettin Türbesi, İncili Hanım, Mum Baba, Süt Evliyası, Akbaş Baba gibi önemli Türbeleri sayabiliriz.   HANLAR Behrampaşa Hanı : 1573 yılında Sağır Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kesme taş malzemeli, iki katlı ve ortası açık avlulu olarak inşa edilen hanın birde ahır kısmı mevcuttur. Güney yönünde dışa taşıntılı, sivri kemerli bir girişi ve bu girişin üzerinde üç dilimli kemere sahip iki penceresi vardır. Pencerelerin sağ ve solunda aslan motifi işlenmiştir. Halk arasında Taş Han olarak da bilinmektedir. Sivas'ta bundan başka, Taşhan, Subaşı Hanı, Çorapcı Hanı gibi önemli bazı hanlarda mevcuttur.     HAMAMLAR Kurşunlu Hamamı : Sivas'ın en büyük hamamıdır. 1576 yılında Sağır Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kadın ve erkek olmak üzere bitişik olarak inşa edilmiş bir çifte hamamdır. Klasik Osmanlı hamamlarının tüm belirgin özellikleri bu hamamda görülür. Kesme taşlarla İnşa edilen hamam bir zamanlar tuz deposu ve bir aralık erkek kısmının soyunmalık kısmı cami olarak kullanılmıştır. 1950 yılında esaslı bir şekilde onarılarak kullanılır hale getirilmiştir.   Sivas’ta bulunan başka önemli olarak; Meydan Hamamı, Kale Hamamı kalıntısı, Mehmet Ali Hamamı, Eski Paşa Hamamı, Çay Hamamı (Sütlü Hanım) ve Şirinoğlu Hamamlarını da sayabiliriz.   ÇEŞMELER İlimizde tarihi çeşme sayısı hayli azalmıştır. Bunlardan mevcut ve önemli olanları; Şeyh Çoban ve Şehit Orhan Tunçgöz Çeşmesidir.   KÖPRÜLER Eğri Köprü : Sivas'ın 3 km. güneydoğusundadır. Sivas-Eski Malatya yolu ve Kızılırmak'ın üzerinde 18 kemerli olan bu köprü ile geçilir. Uzunluğu 179.60m. eni 4.55 m'dir. Aynı doğrultuda olmadığı için Eğri Köprü denilmektedir. Kitabesi olmadığı için hangi tarihte ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.   Bundan başka önemli olarak Kesik Köprü, Yıldız Köprü ve Boğaz Köprülerini sayabiliriz.   SİVİL MİMARİ ESERLER VE SİVAS KONAKLARI       Hükümet Konağı: Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa tarafından 1884 yılında yaptırılmıştır. Kongre Binası : Ulu Önder Atatürk'ün 4 Eylül 1919'da Sivas Kongresini yaptığı tarihi bina 1894 yılında yaptırılmıştır. Jandarma Binası : Sivas Valisi Reşit Akif Paşa zamanında, 1908 yılında jandarma dairesi olarak yapılmıştır.   Ziyabey Kütüphanesi : Sivas'ın ileri gelenlerinden Yusuf Ziya Başara tarafından 1908 yılında kütüphane olarak yapılmıştır.   Bunlardan başka; İnönü Müzesi, Göğüs Hastanesi, Sanat Okulu, Eski Öğretmen Okulu, Yarı Açık Cezaevi, Alibaba Tekkesi gibi örnekler sayılabilir. Sivas Kalesi : Yapıldığı tarih kesin olarak bilinmemektedir. Roma, Bizans, Danişmend, Selçuklu, Kadı Burhaneddin Devleti ve Osmanlı dönemlerinde tamir edildiği kaynaklarda yazılıdır. Aşağı ve yukarı kale olmak üzere iki kısımdır. Aşağı kalenin çevresi 7500 m. yüksekliği 25 metredir. Kesme taştan inşa edilen sur duvarları, kuleleri ile Kayserikapı, Palaş, Tokmakkapı, Cancun, Salpur gibi şehre giren demir kapıları mevcuttur. Yukarı kale ise; şimdiki Kale Park diye tabir edilen yerdir. Çelebi Sultan Mehmed tarafından büyük çapta onarılan kalede sur duvarları, iki kapısı, üzerinde bir camii, zahire ambarları, sarnıç ve cephaneliği bulunmakta idi. Her şeyi ile mükemmel olan kaleden bugüne hemen hemen hiç iz kalmamıştır.     Sivasta Doğa Turizmi   Kale Parkı Şehrin orta kesimindeki eski Sivas Kalesi bugün ağaç ve çiçeklerle kaplı bir dinlenme yeridir. Gazino ve çay bahçesi vardır.   Belediye Ethembey Parkı Şehir merkezine yakın bir dinlenme yeridir. Çocuk bahçesi, gazino ve çay bahçesi vardır.     Paşabahçe(Paşafabrikası) Şehir merkezine 7 km. uzaklıkta günübirlik piknik alanıdır.     Sızır Şelalesi Gemerek ilçesi, sızır kasabasına 1 km. mesafede, yeşil bir alan içerisinde Göksu Çayı üzerindedir. Çay bahçesi ve gazinosuyla yörenin sıkça ziyaret edilen mesire yeridir.     Gürün Gökpınargölü Sivas’a 147 km. Gürün ilçesinde 10 km. mesafedir. Suyun berraklığı, temizliği ve rengiyle doğal çekiciliğe sahiptir. Gölde bol miktarda alabalık üretilmektedir. Çoğunlukla günübirlik ziyaretçilerin geldiği harika bir mesire yeridir.     Kardeşler Ormanı Şehir merkezine 7 km. uzaklıkta İl Özel İdare Müdürlüğü’ne ait orman sahasında Sivas Valiliği Çevre Koruma Vakfı’nca yaptırılan güzel bir dinlenme mesire yeridir. Şehre hakim olan bu mesire alanından Sivas’ kuş bakışı izlemek mümkündür. Ayrıca bu alanda basketbol, voleybol gibi çeşitli spor aktivitelerinin gerçekleştirilebileceği sahaların yanısıra çocukların oynayabileceği oyun alanı ve piknik alanı için gerekli tüm alt yapı mevcuttur.    Hafik Gölü Hafik İlçesine 2 km. Sivas’a 36 km. uzaklıkta olan Hafik Gölü, Hafik İlçe merkezinin kuzey-batısında olup alanı yaklaşık 1 km²dir. Derinliği ortalama 6 metre olan göl dipten kaynayan sularla beslenmektedir. Ortasında bir adacık olan gölde bol balık yaşamaktadır. Fazla suları Kızılırmak’a akan Hafik Gölü , yörenin önemli mesire yerlerinden biridir. Göl kenarında mangal yapılabildiği gibi lokantasından da başta balık olmak üzere yemek yeme imkanı vardır.     Tödürge Gölü İl merkezine 50 km. uzaklıktaki Tödürge Gölü Sivas-Erzincan karayolu yakınında Cencin Ovası’nın doğusundadır. Yüzölçümü 5km². olan gölün derinliği ortalama 20 metredir. Dipten ve çevreden kaynayan sularla beslenen gölde bol balık vardır. Doğal yaşam açısından önemli büyük olan bu adacıklarda kanatlı av hayvanlarından turna yaşar. Sayıları tükenmek üzere olduğundan turnalar koruma altına alınmıştır. Ayrıca gölde Cumhuriyet Üniversitesi ‘ne ait dinlenme tesisleri bulunmaktadır. Her yıl Haziran ayında uluslararası su sporları şenliği yapılmaktadır.     Eğriçimen Yaylası Koyulhisar ilçesinde 20 km. mesafede çam ormanları ile kaplı, doğal manzaralarla güzel bir dinlenme yeridir. Yöre dağ turizmi için de elverişlidir. Son yıllarda oluşan bir gelenekle Koyulhisar dışında yaşayan özellikle de İstanbul’da oturan Koyulhisarlılar belli günlerde burada toplanarak yayla şenlikleri düzenlenmektedir. İlçede Dumanlıca Yaylası, Arpacık Yaylası, Kengercik Yaylası, Topalan Yaylası ve Başyayla gibi yaylalar da bulunmaktadır.     Yıldız Beldesi Değirmenaltı Eski Yerleşim Yeri ve Şelalesi Yıldız beldesi değirmenaltı mevkiinde yapılan inceleme sonucunda; bu mevkiden toplanan seramik parçalarından, kaya içi ve altı mağara yerleşimlerinin Orta Çağ (Bizans) , Demir Çağı (Frig) ve Erken Çağı, Kalkolitik dönemlerde olduğu anlaşılmıştır. Bununla birlikte eski yerleşim yerinin bulunduğu mevkide bulunan şelale doğal güzelliği ile dikkat çekicidir.   El Sanatları   Sivas'ta geleneksel el sanatları oldukça gelişmiştir. Dokumacılık, bakırcılık, gümüş işçiliği, çubukçuluk, çorap örücülüğü, ve çakı-bıçak yapımcılığı en köklü el sanatlarıdır. Bunlardan çorap örücülüğü giderek önemini yitirirken, diğerleri günümüzde de sürdürülmektedir. Sivas'ın çok zengin kompozisyonlu ve renkli dokumaları ile kara kemik saplı bıçakları ünlüdür. Dokumacılık : Selçuklular döneminde başlayan dokumacılık sonraki yüzyıllarda gelişmiştir. Bunlardan bir dönem çok ünlü olan şal dokumacılığı günümüzde yapılmamaktadır. Sivas halılarının en önemli özellikleri tümüyle yün, sık dokulu ince havlı olmasıdır. Halının sık dokulu olması için kirkit oldukça sert vurulur. Bu arada esnekliği sağlamak için ilmikler iki tarandıktan sonra özel ayarlı makaslarla kesilerek hav yüksekliği ayarlanır. "Eriş" denilen çözgü ipliği çok bükümlü ve incedir.   Bu yüzden halılarda düğüm sayısı oldukça yüksektir. Selçuklu halılarındaki geometrik bir düzenle yerleştirilmiş motiflerin oluşturduğu kompozisyonlar, geliştirilmiş biçimleriyle günümüz Sivas halılarında da görülmektedir. "Çeşmi bülbül, çamurlu, kuçlu, lalezar, yılanlı" bunlar arasındadır. Desenlerin kimileri kent adları, kimileri de sayılarla anılır. Sivas halılarının bir başka özelliği de zıt renklerden özenle kaçınılmasıdır. Halılarda en az 12 renk görülür. Başlangıçta çok mat olan bu renkler kullanıldıkça canlılık kazanır. Lacivert, al ve tonları yaygındır.   Kilim dokumacılığı daha çok köylerde gelişmiştir. Seccade, divan, taban ve duvar tipi kilimler çok yaygındır. Ayrıca 6-7 m kare büyüklüğünde kilimlere rastlanır. Geçmişte Gürün, Şarkışla, Yıldızeli ve Kangal'da dokunan kilimler renk ve desen açısından farklılık göstermekteydi. Bunlarda geometrik motiflerin yanında çeşitli figüratif motiflerde kullanılırdı.   Teknik kaygılarla kilimlerde çoğunlukla geometrik motifler yeğlenir. Al, yeşil, mavi, kara ve turuncu en yaygın renklerdir.   Çorap Örücülüğü : Geçmişte Gürün'de çok gelişmiş olan çorap örücülüğü günümüzde yitmeye yüz tutmuştur. Burada tiftikten ince görünümlü çorap örülürdü. Kullanılan sitilize bitki, hayvan ve insan motifleri dokuyanın iç dünyasını yansıtacak biçimde işlenirdi. "Yandım alamadım, yarimi eller aldı. Kakül ergen bıyığı, eli mektuplu, elif-be, aşık kirpiği, gönül kilidi, katip çimciği ve civan kaşı" en yaygın motiflerdir.     Hediyelik Eşyalar   Çubukçuluk (Ağızlık Yapımcılığı) : Çubukçuluk köklü el sanatlarından biridir. Kişisel kullanım yada satış için yapılan çubuklar günümüzde turistik bir değer kazanmıştır. Ağızlık yapımında yörede germişek yada karamuk denilen bir ağaç kullanılır. Germişek çubukları istenilen boyda kesilir, bunlar uzunluklarına göre "Lüleli, topcık başlı, yanma başlı, ufak ağızlık, ufak lüleli ağızlık, arabalı ağızlık (birbirine geçmeli)" gibi çeşitli adlar alır. Tomruk makinesinde kabukları soyulan çubuklar tornaya bağlanır, keski yatay yada dikey tutularak desenin dış çizgileri (konturlu) çizilir. Sonra kalemle (ince uçlu işleme ve kakma gereci) desenler oluşturulur. Bu işleme "nakış keskisi" denir. İşlemleri bitirilen ağızlık kezzaba batırılır. Ateşe tuttuktan sonra zımparalanır. Yeniden tornaya bağlanır ve matkapla ağız bölümü (sigara konulan yeri) açılır. Çakıyla yassılaştırılan bu bölümde kezzaba batırma, kızartma ve cilalama işlemlerinden geçirilir.   Süslemede uygulanan bir başka teknikte ekin saplarının üzerine ibrişim yada ipek sarılmasıdır. uzunlamasına kesilmiş ekin sapları süslemenin yapılacağı bölümlere yerleştirilir. Alt ve üstlerden renkli ibrişim (yada ipek) sarılarak süslemeler oluşturulur. Bu teknik çoğunlukla yazı yazmada uygulanır. İlde ilk ağızlığı Şeyh Aziz Baba'nın yaptığı söylenir. Bakırcılık : Bakırcılık eski yaygınlığını yitirmiştir. İl bakırcılığının en eski örnekleri Sivas müzelerinde sergilenmektedir. Külçe bakır önce küçük parçalar halinde silindirden geçirilerek inceltilir, sonra biçimlendirilir. Biçimlendirmede kazan ve sinilerde dövme, küçük kaplarda çekme tekniği kullanılır. Dövme tekniğinde bakır, ağaç tokmakla dövülür; çekme tekniğindeyse istenilen tahta kalıplara göre tornada çekilir. Süslemeler kakma yada çalma tekniğiyle yapılır. Kakma tekniğinin iki uygulama biçimi vardır. Birinde motifler kap üzerine kazılarak yada oyularak işlenir. Diğerinde ise kabın üzeri bal mumuyla sıvanır, motifler kalemle çizildikten sonra açılan oyuklara asit dökülür. Asidin bakır üzerinde oluşturduğu karalanmalardan yararlanılarak motif işlenir. Çalma tekniğinde motifler demir zımparalarla baskı yapılarak işlenir. Yazılar, bitkisel ve geometrik motifler en yaygın süslemelerdir. Geometrik motiflerde geçmeli daireler, üçgenler, dörtgenler; bitkisel motiflerde yaprak, lale, nar, nar çiçeği ve servi kullanılır. Ustaların yapıtlarına adlarını, bir din büyüğünün adını yada ayeti yazması gelenektir. Ancak yazıyı motifler arasına yerleştirmek güç olduğundan bu gelenek giderek kaybolmaktadır. Bu tür süslemelere en çok Osmanlı dönemi yapıtlarında rastlanmaktadır. Çakı-Bıçak Yapımcılığı : Geçmişin gözde kılıçları, kılınççılar çarşısında yapılırdı. Kılıcın yerini giderek daha güçlü silahlar alınca, kılıç ustaları çakı-bıçak yapımına yöneldiler. Günümüzde de sürdürülen çakı-bıçak yapımı, eski yaygınlığını yitirmiştir. Kentte bulunan bıçakçı atölyelerinde; genellikle kılıç tipli bıçaklar, bağ bıçakları, büyük ekmek bıçakları, bir iki üç ağızlı yada ustura ağızlı bıçaklar yapılır. Kentin özellikle kara saplı bıçakları ünlüdür. Çakı ve bıçakların "namlu" denilen ağızları çelikten sapları boynuzdan yapılır. Ocakta kızdırılan çelik, örste dövülerek namlu biçimi verilir. İlk düzenlemeden sonra oluğu (tırnak oyuğu) açılır. Yeniden düzenlenir, su verip parlatılır. Böylece namlu sapa takılacak hale gelir. Sap için çoğunlukla öküz, keçi ve koç boynuzu kullanılır. Boynuz istenilen boyutta kesilir, ısıtılarak mengenede düzeltilir, kalıplanır. Sonra içi testereyle oyulur. Bıçak ustalarının "elde resim yapma" dedikleri son düzenlemeden geçirilir. Rendelendikten ve zımparalandıktan sonra namluya takılacak duruma gelir. Namlu sapın uç bölümünde açılan oyuğa yerleştirilir, delinerek çivilenir. Çivi başları birer pul konduktan sonra ezilir, çarkta parlatılır.     Kangal Balıklı Kaplıca   Ülkemiz termal kaplıcaları içerisinde kendine özgü bir yeri vardır. Tedavi özelliği itibari ile dünyada bir benzerin bulmanın mümkün olmadığı kaplıca, ilmi ve tıbbi bir mucizeyi Sedef Hastalığını tedavi ederek sergilemektedir. 36-37 derece sıcaklıktaki kaplıca suyunda bulunan balıkların mucizevi bir şekilde tedavi yöntemi uygulaması bu kaplıcanın ününü ve özelliğini daha da artırmaktadır. Çünkü, modern tıp da şimdiye kadar fayda görmeyen dünyanın her yerindeki cilt hastalıkları için Kangal balıklı kaplıcası en son ümit kaynağı olmaktadır. Tahriş olmuş durumdaki veya herhangi bir enfeksiyondan oluşmuş cilt dokusundaki yaraları; egzama, cerahatli sivilceler ve hatta tıpta tedavisinin imkansız olduğu bilinen Sedef hastalığı gibi cilt hastalıkları 2-10 cm. büyüklüğündeki Cyprinide (Sazangiller) familyasından Cyprinion Macrostamus (Beni Balığı) ve Garra rufa (Yağlı Balık) türündeki balıklar tarafından iyileştirilmekte ve izleri kaybolmaktadır.   Kaplıcada ilk kez yıkananlar ellerinde olmayarak tarifi mümkün olmayan bir ürperti yaşarlar. Çünkü suya girer girmez, ince, kahverengi, gri, bej rengindeki sazan ve kaya balığı türü balıkların hastanın etrafında dolaşmaya ve ciltte hastalık belirtisi olan yerleri temizlemeye başladıklarını görürler. Hastaların balıklara alışmaları 2-3 gün sürer. Dişleri olmayan bu balıklar, 36-37 derece sıcaklıktaki suyun yumuşatmış olduğu kabarık yara kabuklarını yavaş ağız (dudak) hareketleriyle acıtmadan ve kanatmadan kopararak cilt pürüzsüz hale gelinceye kadar temizler. Tedaviden olumlu sonuç alınması için üç hafta (21 gün) süresince günde 2 seans şeklinde 4 er saat havuza girmek ve toplam 8 saat suda kalınması gerekmektedir. Ayrıca, sabahları aç karına birkaç bardak şifalı sudan içmeyi ihmal etmemek gerekir. Diğer taraftan yerden kaynayan su içindeki kabarcıkla ve balıkların vücut üzerinde yaptığı darbelerle vücutta bir gevşeme ve dinlenme görülmektedir. Tedavi tamamen yan etkisiz olup, kesinlikle herhangi bir ilaç kullanılmamaktadır.  Ancak bazı hastaların tereddütleri daha sonra tekrarlarsa konusu oluyor. Yapılan araştırmalarda bugüne kadar böyle bir vaka ile karşılaşılmamıştır. Dünyanın bir numaralı kaplıcası diyebileceğimiz bu kaplıca yalnız sedef hastalarını değil tüm cilt hastalıklarını tedavi etmektedir. Vücut ısısına eşdeğer olan 36-37 derece deki kaplıca suyu şifa özelliğinin yanısıra berrak, kokusuz aktığı yerde hiçbir çökelti bırakmamaktadır. Kaplıca suyunda kalsiyum, magnezyum, selenyum ve bikarbonat gibi iyonlar çok miktarda bulunmakta olup, banyo için elverişlidir. Romatizmal hastalıklara, sinir hastalıklarına, kırık, çıkık, ezik ve bazı durumlarda kireçlenmeye, sabahları aç karnına şifalı su içmek (günde en az 1,5 lt) ve banyo yapmak kaydıyla başta ülser olmak üzere böbrek hastalıklarına kesin tedavi sağlamaktadır. Kaplıca kırsal bir alanda olup, yeşil bir vadi içerisindedir. Bayanlar ve erkekler için ayrı ayrı girilebilen iki adet üstü açık , iki adet üstü kapalı havuz ile iki adet yüzme havuzu ve soyunma yerleri mevcuttur. Havuzlar günde 1500 kişiye kadar hizmet verebilme kapasitesindedir.  Kaplıcanın öneminden dolayı, Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığınca 17-18 Haziran 1993 günlerinde Balıklı kaplıca ve Sedef Hastalığı (Psoriasis) konusunda çeşitli üniversitelerden birçok bilim adamının katılımıyla gerçekleşen bir ulusal sempozyum düzenlenmiştir.  BALIKLI KAPLICADA TEDAVİ EDİLEBİLEN HASTALIKLAR Psöriasis (Sedef Hastalığı) Hiperkeratozla seyreden dermatolojik rahatsızlıklar. Kronik egzematöz lezyonların rezidüel ürtikerlerin ve nörodermtlerin tamamlayıcı tedavisinde, Inflamatuar Romatizmal Hastalıklar (Romatoid Artrit, Ankilozan Spondilit,Psoriatik Artrit,Kollajen doku hastalıkları vb.) Dejeneratif Eklem Hastalıkları (Kireçlenmeler) Romatizmal Kas ve Yumuşak doku Hastalıkları (Fibromiyalji, Periartrit, Tendinit,Bursit,Epikondilit vb.) Bel-Boyun ve Ağrıları Moral Motivasyon ve Kondüsyon Artırma Egzersiz Programlar. TEDAVİ PROGRAMI Sabah balıklı kaplıca da aç karna en az üç bardak su içilmelidir. Şifalı suyu içen hasta, kahvaltısını yaptıktan sonra havuza girer. Bu işlemlerden hasta,sonra mineral zengini şifalı su ve doktor balıklarla tedaviye başlar. 37 derece suda yaşayan(28 derece nın üzerinde balıkların yaşaması mümkün değildir ) ve Dünyada eşi bulunmayan doktor balıklar vurucu ve yalayıcı olmak üzere iki çeşittir.. İçerisinde cilt hastalıklarının tedavisinde etkin olduğu bilinen SELENYUM 'un bulunduğu şifalı su ile birlikte doktor balıklar da tedaviye başlar. Günde iki seans şeklinde 8 saat havuza girilir. Tedavi süresince hastaların alkol almaması gerekir. Tedavi esnasında "SEDEF" hastalıgı ile ilgili hiçbir ilaç ve merhem kullanılmamalıdır. Tedavi süresi olan 21 gün mutlaka tamamlanırken,günde kesinlikle 8 saat sıcak sudan istifade edilmelidir. SEDEF HASTALARI %100 netice alarak balikli kaplica dan ayrılırlar.  TEDAVİYE MANİ HASTALIKLAR Ağır Kalp, karaciğer ve böbrek yetmezlik ve hastalıkları Kontrol altında olmayan hipertansiyon ve diabet mellitus (Şeker) hastaları Akut enfeksiyonlar Kanserler Ağır dolaşım bozuklukları Kanamalı,akıntılı ve sulu yaralar Varis hastaları Balıklı kaplıca suları ve balıkların genel özellikleri : Suyun pHı yaklaşık 7,2 dır, izotermal olup yıl boyunca sıcaklığı yaklaşık (ort.) 35Cde süre gitmektedir. Su, kendini içilebilir kılan özelliklere sahiptir. Suyun biyolojik ve tedavi edici yönünün içerdiği Selenyum dan ( 1.3 ;ppm) kaynaklandığı vurgulanmaktadır.  Ancak, psoriasis (sedef hastalığı) kaplıcayı tedavi yönünden en popüler kılan hastalık olmuştur. Balıklar suyun etkisiyle yumuşayan psoriatik plaklara (ya da diğer deri hastalıklarının plaklarına) yönelmektedirler. Bunun sonucunda kabuklar uzaklaşmakta, bu esnada ufak bir kanama olmakta ve yara, su ile gün ışığının etkisine maruz kalmaktadır. Bu işlem ayrıca absesi olan hastalarda irinin akmasına neden olmaktadır. Bazı hastalıklarda tropikal uygulamanın yararlı olduğu bilinen Selenyumun sudaki yüksek düzeyinin yara iyileşmesinde önemli etken olduğu bildirilmiştir. Selenyum, hücreleri serbest radikallerin etkisine karşı koruyan bir enzim olan glutation, peroksidazın bir ko-faktörüdür. Bu içme ya da lavaj suretiyle alınan suyun gastrointestinal (Midebarsak) ve jinekolojık hastalıklardaki yararlı etkisini de açıklayabilir. Türkiye dışından gelen gözlemciler de, bu suyu tecrübe eden hastaların doktor balıklardan hoşnut olduklarını ve hayal kırıklığına uğrayan hiç bir hastanın olmadığını bildirmişlerdir. Doktor balıklara duyulan ilgi, nörolojik ve romatizmal hastalıkları olan insanları da bu kaplıcaya çekmiştir. Balıklar havuza giren vücudun çevresini sarmakta, bu vücuda vurmakta ve yaralamaktadırlar. Başlangıçta deride duyulan huzursuzluk yerini , mikromasajın gevşetici hoş duyumuna bırakmaktadır. Bu masaj özellikle hızlı büyümeleri için daha fazla besine ihtiyacı olan küçük balıklar tarafından yapılmaktadır.  Bu nedenle kaplıcanın hidroterapik yararına eş olarak nörolojik , romatizmal ve travmatik sekelleri olan hastaların kendilerini daha iyi hissetmelerine neden olan bu masajın da psikolojik bir katkısı olabilir. Umutsuz hastaların bu kutsal balıklara olan güveni ve farklı bir ortamda bulunmaları da hastanın kendisini iyi hissetmesine katkıda bulunuyor olabilir. Sadece hastalar değil sağlıklı olan kişilerde doktor balıkları görmek amacıyla kaplıcayı ziyaret etmektedirler. Sağlıklı insanlar muhtemelen bu balıklardan derilerinin keratinize olan kısımlarının temizlenmesi nedeniyle yararlanmaktadırlar.  Kaplıca iki tip balık içermektedir. Her iki tip balık ta Cyprinidae familyasının üyesidirler ve sıcak bir ortamda yaşamaya adapte olmuşlardır.  Sivas Kangal Balıklı Kaplıcalarına Ulaşım Sivas-Erzincan karayolu üzerinde bulunan kaplıca alanı Sivas İl Merkezine 18 km, Hafik İlçesine 15 km uzaklıkta yer alan kaplıcalar, Havayolu ile ulaşımda kaplıca alanına 43 km mesafede bulunan Sivas havalanından yararlanılmaktadır. Havaalanının Sivas şehir merkezine uzaklığı 25 kmdir. Demiryolu ile ulaşımda kaplıca alanına 25 km uzaklıkta bulunan tren istasyonu kullanılmaktadır. Sivas İl Merkezinden kaplıca alanına ulaşımı düzenli olarak sağlayan toplu taşım araçları bulunmaktadır.   KAYNAKLAR 1   Fen Bilimleri Dergisi (Sivas), 1987, Supplement 5,1 (abstract in English) 2    Ankara Bilgi Basımevi, 1969 (in Turkish) 3    Science, 1983, 220, 472. 4    The Lancet, 1989, ii, 1093. 5    Vet Facult Dergisi (Ankara), 1983, 30, 276 (abstract in English) 6    he Lancet, 1990, i, 470. 7    Fish nutrition, New York, Academic Press, 1972. 8    Doga Tu Biyol Dergisi (Ankara), 1988, 12, 1 (abstract in English). 9    Doga Tu Biyol Dergisi (Ankara), 1989, 13, 57 (abstract in English). Peki, Sedef Hastalığı Nedir? Dizler, dirsekler, kasık bölgesi ve genital bölge, kollar, bacaklar, avuç ve ayak tabanları, saçlı deri, vücuttaki kıvrım bölgeleri sedef hastalığının en çok görüldüğü bölgelerdir.SEDEF HASTALIĞI (Psoriasis) Psoriasis, Grekçe kaşıntı anlamına gelen 'psora' kelimesinden köken alır. Sedef hastalığı olarak da bilinir. Hastalığın bulunduğu deri bölgesi kızarık hale gelir. Üzerinde kalın gümüş renkli kabuklanmalar oluşur. Saçlı deri, diz, dirsek ve sırtın alt kısmı sıklıkla tutulan bölgelerdir. Bazı vakalar kişinin hastalığının farkında olmayacak kadar hafif seyirlidir. Diğer taraftan vücudun büyük bir kısmını tutacak şekilde şiddetli seyredebilir. Bu çok şiddetli vakalarda bile yararlı tedavi metodları vardır. Sedef hastalığı aynı ailenin birden fazla bireyinde görülebilmesine rağmen bulaşıcı değildir. Toplumda hastalığın görülme sıklığı yüzde 1 ila 3 arasında değişmektedir. Sedef hastalığının sebebi nedir ?  Sebep bilinmemektedir. Bununla birlikte güncel araştırmalar kanda bulunan akyuvarlardaki bir anormalliğin iltihabi olayı tetiklediğine ve hastalığın gelişime yol açtığına işaret etmektedir. İltihaptan dolayı deri üç dört günde bir dökülür. Bu normalden yedi sekiz kat daha hızlıdır. Hastalar deride kaşıma, yolma, yaralanma veya aşırı güneş yanığından 10-14 gün sonra beneklenme tarzında yeni plakların ortaya çıktığını farkeder. Sedef hastalığı aynı zamanda, streptokoksik boğaz iltihabı gibi bazı infeksiyonlardan sonra, bazı ilaçların alımıyla birlikte aktivite kazanabilir. Alevlenmeler kış aylarındadır çünkü deri kurur ve güneş ışığı azalmıştır. Sedef hastalığının tipleri Hastalık çeşitli formlarda görülebilir. Bu formlar hastalığın şekli, şiddeti, devam etme süresi, yerleşim yeri açısından farklı özellikler taşır. En sık görülen formda başlangıçta küçük kırmızı bir kabarıklık vardır.Giderek genişleme ve kabuklanmalar ortaya çıkar. Kabuklar kaldırıldığında altta küçük kırmızı kanama alanları görülür.   Tırnakta sedef hastalığı varsa üzerinde nokta şeklinde çöküntüler görülür. Tırnak yatağı kalınlaşır, peynirimsi bir görünüm alır. Tedavisi zordur. Koltukaltında, kasık bölgesinde, genitalde, göğüs altlarında alışılmadık tarzda sedef hastalığı görülebilir. Guttat sedef hastalığı genellikle bir boğaz iltihabını takiben görülür. Genellikle çocuklar etkilenir. Vucutta çok sayıda küçük kırmızı, üzeri kabuklu lekeler ortaya çıkar. Haftalar veya aylar içerisinde kendiliğinden kaybolur. Sedef hastalığı olan kişilerde %30'a varan oranlarda eklem iltihaplanması şikayetleri görülür. %5-10'unda çeşitli eklemlerde iltihabi olaydan dolayı işlevsel kısıtlılık oluşur. Bazı kişilerde eklem iltihaplanması şikayetleri, deri tutulumu arttığı zaman kötüleşebilir. Bazen de deri tutulumu düzeldiğinde eklem şikayetleri de düzelir.  Nasıl teşhis konulur ?  Bir deri hastalıkları uzmanı fizik muayene ile sedef hastalığını kolaylıkla teşhis edebilir. Eğer şüphe varsa biyopsi ile kesinleştirilir. Nasıl tedavi edilir ?  Amaç iltihabi durumu azaltmak ve derinin kabuklanıp dökülmesini kontrol altına almaktır. Nemlendirici krem ve losyonlar deri üzerindeki pulların giderilmesine ve kaşıntının kontrol edilmesine yardımcı olur. Sedef hastalığının tedavisinde özel bir diyet uygulaması gerekmemektedir. Tedavi, hastanın genel sağlığı, yaşı, yaşam tarzı ve sedefin şiddeti göz önünde bulundurularak planlanır. Çeşitli tip tedavilere gerek duyulabilir ve doktorun önerdiği kontrollere riayet etmek gereklidir. Doktor, hastalıklı deri üzerine uygulamak üzere kortizon benzeri ürünler, sentetik vitamin D, katran veya antralin içeren ilaçlar reçete edebilir. Bunlar tabii güneş ışığı veya ultraviyole ışığı ile birlikte kullanılabilir. Sedef hastalığının en ağır formlarının tedavisinde ağızdan alınacak olan ilaçlara ihtiyaç duyulabilir. Bu tedaviye ilave olarak güneş ışığı önerilebilir. Hastaların pek çoğu güneş ışığından fayda görür. Ancak bu uygulama esnasında dikkatli olunmalıdır. Güneşte aşırı kalmak hastalığı alevlendirebilir. Tabii güneş ışığına benzer bir ışığın kullanıldığı ultraviyole tedavisi muayenehane veya hastane koşullarında bir deri hastalıkları uzmanı tarafından uygulanabilir. Tedavi tipleri: Steroidler ( Kortizon ); Kortizon içeren krem, merhem veya losyonlar pek çok hastada hastalığın geçici olarak ortadan kaldırılmasına yardımcı olur. Genital bölge, kasıklar ve yüz gibi hassa bölgelerde gücü daha zayıf olan kortizon türleri tercih edilmelidir. Daha güçlü kortizonlar saçlı deri, diz ve dirsekler, avuç ve ayak tabanları gibi bölgelerde kullanılmalıdır. Bu bölgelerde etkinin daha da artırılması için ilaç sürüldükten sora üzeri ince bir naylon film ile kapatılabilir. Bunlar bir deri hastalıkları uzmanı kontrolünde dikkatle kullanılacak ilaçlardır. Güçlü kortizon içeriği olan ilaçların yan etkileri arasında, ciltte incelme, damarlarda genişleme ve deride renk değişiklikleri sayılabilir. Bu ilaçların ani olarak kesilmesi hastalığın alevlenmesine neden olabilir. Tedavi devam ederken aylar sonra kortizon içeren ürünlere karşı direnç gelişebilir. Deri hastalıkları uzmanı tedaviye çok direnç gösteren bölgeler içine kortizon enjekte edebilir. Yan etkilerden kaçınmak için bunun küçük miktarlarda yapılması gerekir. Saçlı deriye uygulanan tedavi; Saçlı deride bulunan sedef hastalığının tedavisi, hastalığın şiddetine, saçın uzunluğuna ve hastanın yaşam tarzına göre planlanır. Reçete ile veya reçetesiz alınabilen çok sayıda şampuanlar ve solüsyonlar bulunmaktadır. Bunlardan pek çoğu katran ve kortizon içerir. Hasta saçlı derisini sert bir şekilde şampuanlamaktan ve şiddetle kaşımaktan kaçınmalıdır. Antralin; Kalın kabuklu sedef yaralarının tedavisinde tercih edilen bir ilaçtır. Deriyi tahriş edebilir yine deriyi ve giysileri geçici olarak boyayabilir. Yeni ürünler ve tedavi metodları bu yan etkileri azaltmıştır. Vitamin D; Kalsipotrien sentetik bir vitamin D türevidir. Hastalığı belirli bölgelere sınırlı kişilerde diğer tedavilerle birlikte kullanılabilir. Yan etkilerinden korunmak maksadıyla belirli miktarlarda kullanmak gerekir. Normal vitamin D'nin tedavide bir yararı yoktur.  Kömür katranı; Yüzyıllardır sedef hastalığının tedavisinde kullanılmaktadır. Günümüzde geliştirilmiş ürünler daha rahat kullanılmaktadır. Goeckerman tedavisi; Hastalığın ağır formlarında kömür katranı ve ultraviyole ışığının birlikte kullanılmasıdır. Tedavi özel merkezlerde günlük olarak uygulanır. Ultraviyole ışığa maruziyet süresi hastalığa ve kişinin hassasiyetine göre değişir. Işık tedavisi; Güneş ışığı ve ultraviyole deri hücrelerinin gelişme hızını azaltır. Bunlar deri kırışıklığına, göz hasarına ve deri kanserine sebep olabilmelerine rağmen doktor kontrolünde uygulandıklarında oldukça etkili ve güvenlidirler. Vücut yüzeyinin tamamında sedef hastalığı olan bireylere özel odalar sayesinde tüm vücutlarına ışık uygulanabilir. Sıcak iklimlerde yaşayan kişilere güneş banyosu önerilebilir. Bu tür ışık tedavilerinden önce mutlaka bir deri hastalıkları uzmanının tavsiyesi alınmalıdır. PUVA; Sedef hastalığı diğer tedavilere cevap vermez ve yaygınlaşırsa vakaların %85-90'ında bu tedavi metodu etkilidir. İsim, Psoralen ve "UVA" kelimelerinin birleşmesinden oluşur. Hasta Psoralen isimli ilacı içer ve özel bir ultraviyole formu olan UVA'ya dikkatle ölçülmüş miktarlarda maruz bırakılır. Tedavi 2 ila 3 ay içerisinde yaklaşık 25 kez uygulanır. Sedef hastalığını kontrol altında tutabilmek için yılda yaklaşık 30-40 kez uygulama yapılmasına ihtiyaç vardır. Alınan psoralen maddesi gözün lens kısmında birikeceği için hastalar tedavi alırlarken güneş batıncaya kadar UVA geçirmeyen güneş gözlükleri kullanmalıdır. Uzun süre uygulanan PUVA tedavisi deri yaşlanması, kırışıklık ve kanser gelişim riskini artırır. Deri hastalıkları uzmanları PUVA tedavisini dikkatle takip etmelidir. Methotreksat; Kanser tedavisinde ağızdan kullanılan bir ilaçtır. Diğer tedavi metodlarının yetersiz kaldığı durumlarda sedef hastalığının hızla gerilemesini sağlar. Özellikle karaciğer üzerinde yan etkileri olduğu için düzenli aralıklarda kan testleri yapılmalıdır. Akciğer filmi ve nadiren karaciğer biyopsisi gerekebilir. Midede rahatsızlık hissi, bulantı, baş dönmesi ve sersemlik diğer yan etkileridir. Retinoidler; Ağızdan alınan A vitamini türevi ilaçlardır. Şiddetli sedef hastalığının tedavisinde tek başlarına veya ultraviyole ışığı ile birlikte kullanılabilir. Deride, gözlerde ve dudaklarda kuruma, kan yağlarında yükselme, ince kemik çıkıntı oluşumu yan etkileri arasında sayılabilir. İlaç doğacak çocukta çeşitli arazlara yol açacağından, gebe kadınlarda, tedavi esnasında gebe kalabileceklerde veya tedavi kesildikten sonraki 3 yıl içinde gebe kalmayı planlayan kadınlarda kesinlikle kullanılmamalıdır. İlaca başlanan bireylerde düzenli kan testleri yapılmalıdır. Siklosporin; Vücudun bağışıklık sistemini baskılayıcı bir ilaçtır. Organ nakli ( karaciğer, böbrek vb ) yapılmış kişilerde vücudun nakledilen organı reddetmemesi amacıyla kullanılır. Diğer tedavi metodları yetersiz kaldığı durumlarda şiddetli sedef hastalığında kullanılır. Böbrek yetmezliği, kan basıncında artış gibi potansiyel yan etkilerinden dolayı düzenli aralıklarla yapılan kan testleri ile takip edilmelidir. Araştırma safhasında olan tedavi metodları; Yukarda anlatılan tedavilerin hastalığın kontrolünde büyük yararı olmasına rağmen, hiçbir tedavi metodu hastalığı bir daha ortaya çıkmayacak şekilde tedavi etmeye imkan vermemektedir. Son yıllarda özellikle bağışıklık sistemi üzerinde etki gösteren ilaçlar üzerinde çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle hastalığın sebebinin tam olarak tespit edilmesi tedavideki yeniliklere de ışık tutacaktır.     ayran çorbası, ayran çorbası nasıl yapılır, baklava bayram yemekleri, dal turşusu, hoşaf , hurma, hurma nasıl yapılır, hurma tatlısı, hıngel, hıngel nasıl yapılır, incir, incir dolması, incir tatlısı, mirik köftesi, mirik köftesi nasıl yapılır, pancar turşusu, peskutan, peskutan yapılır, peskutan çorbası nasıl yapılır, peskutan çorbası tarifi, peskütan nedir, peskütan çorbası, pezuk turşusu, sivas ayran çorbası, sivas bayram yemekleri, sivas köftesi, sivas mirik köftesi, sivas mutfağı, sivas tatlıları, sivas yemekleri, sivas yemek yarışması, sivas yöresel yemekleri, sivas yöresel yemek yarışması, sivas çorbaları, sütlaç, tatli, yaprak sarması, yemek yarışması kazananları, yöresel bayram yemekleri, yöresel sivas yemekleri, yöresel yemekler, yöresel yemek yarışması, yöresel çorbalar, Sivas tatlıları,    Sivas adı nerden gelir?, Sivas Kültürü, Sivas Türküleri, Sivas Halaylari, Sivas Fotograflari, Sivas Resimleri, Sivas Köyleri, Sivas Yemekleri, El sanatlari, Yöresel yemekler, Tarihi resimler, Sivasin tarihi, cografyasi, Sivas Haberleri, sivas kültürü,sivas resimleri,sivas Köyleri,sivas haber,sivas kangal,kangal köpekleri,yigidolar,sivas gazeteleri,sivas gazetesi,bizim sivas,halaylar,türküler,resimler,kültür,kaplica,kaplicalar,şarkişla,köyleri,köyü,köyü dernegi,sivas fikralari,sivas Halaylari,sivas belediyesi,sivas kaplicalari,kangal köpegi,kangal dog,balikli kaplica, sicak çermik, soguk çermik,sivas rehberi, sivas haber,sivashaber, sivas haberleri, haber58, SİVAS, sivas ilanları, sivas son dakika,sivas gazeteleri, sivas,SİVAS HABER SİTELERİ, sivasspor,Sivas haberler, Sivas,Sivas firma rehberi,Sivas telefon rehberi,Sivas link bankası,Sivas haber sitesi,Sivas nöbetçi eczaneler, telefon rehberi,SİVAS REHBERİM, sivasgazeteleri, Şarkışla'da cinayet, doys sivas, sivas doys, tantunici bahattin, serince çiğ köfte sivas, doys, közz    Facebook Sayfamız =>  https://www.facebook.com/sivasbultenicom   Twitter Resmi Sayfamız => https://twitter.com/sivas_bulteni    İletişim: sivasbulteni@yandex.com
Sivas, Anadolu'nun en eski tarih ve kültür merkezlerinden biridir. MÖ.2000 yillarinda Hititlerle baslayan yazili tarihine Frigyalilar, Lidyalilar, Romalilar, Selçuklular ve Osmanlilar konuk olmus 4 Eylül 1919 da Büyük Atatürk'ün Baskanliginda toplanan Siv

Turizmin tür ve sekillerinin bir çoguna sahip olan ilimiz, 4000 yillik tarihi ile bir açik hava müzesi gibi kültürel zenginlikleriyle kültür turizmi, sifali sulariyla (kaplicalariyla) özellikle Kangal Balikli Kaplicasiyla saglik turizmi, dogal güzelliklerinden Egriçimen Yaylasi, Sizir Selalesi, Gürün Gökpinar Gölü, Hafik Gölü, Lota, Tödürge gölleri, Pasabahçe'si vb. günübirlik olanaklariyla doga turizmi, türbeleriyle inanç turizmi, kis sartlarinin elverisli olusuyla kis turizmi açisindan büyük bir potansiyel arz etmektedir.

Son yillarda ülkemizde hareketlenen turizm potansiyelinden ilimiz yeterli olmasa da payini almaktadir. Büro ve konaklama istatistiklerine bakildiginda, ili ziyaret eden turistlerin %95'nin yerli, %5'nin yabanci oldugu görülmektedir. Ortalama kalis süreleri yerli 1.36 ve yabanci 1.20 gündür. Ülke toplamiyla karsilastirildiginda payi %0.36 oldugu ve ilin yabanci turist pazarindan aldigi payin ise %0.58 oldugu görülmektedir. Bu rakamlarin Türkiye degerlerinin altinda oldugu bir gerçektir.

Söz konusu turizm aktivitelerinin, ilin ekonomik kalkinmasiyla paralel olarak gelistirilmesi, turizm yatirimlarinin da bu dogrultuda yayginlastirilmasi, ilin turizm hareketliligini daha da artiracaktir.

Genellikle günübirlik bir özellik arz eden Sivas turizmi, mevsim olarak Haziran-Temmuz ve Agustos aylarinda yogunlasmaktadir. Ilin özelligine uygun olan termal, kongre, inanç,ve kis turizmi yilin oniki ayina yayilirsa turizm potansiyelinin harekete geçmesi saglanabilir.

 

 

 

Sivasta Sağlık Turizmi

 

Sıcak Çermik

Konumu Sivas-Ankara karayolu üzerinde bulunan kaplıca alanı Sivas İli Yıldızeli İlçesi Kalın Beldesi sınırları içinde yer almaktadır.

Ulaşım Olanakları Sivas İl Merkezine 35 km, Yıldızeli İlçesi’ne 15 km uzaklıkta bulunan kaplıca alanına havaalanı ile ulaşımda Sivas İl Merkezine uzaklığı 22 km olan havaalanından yararlanılmaktadır. Demiryolu ulaşımında, Sivas İl Merkezinde bulunan ve kaplıca alanına 30 km mesafedeki tren istasyonu kullanılmaktadır.

Yükseklik Denizden yüksekliği 1365 m. dir.

İklim Özellikleri Karasal iklim karakterine sahip olan kaplıca alanında yağışlara sonbahar, kış ve ilkbahar aylarında rastlanmaktadır. Yaz mevsimi kısa süreli olup, kışları sert ve soğuk geçer.


Tedavi (Endikasyon) Özellikleri : Kaplıca suyunun romatizmal hastalıklar, kemik ve kireçleme hastalıkları, deri hastalıkları, kadın hastalıkları, böbrek ve idrar yolları rahatsızlıklarında banyo kürleri şeklinde uygulandığında yararlı olduğu bilinmektedir. Sağlık Bakanlığınca tespit edilmiş tedavi özellikleri tesis bazında ayrıca verilmiştir.

Termal Su Özellikleri Fiziksel Özellikler Organoleptik kokusuz, normal, , renk Pt/Co skalasına göre fotometrik 545,0 mg/l, bulanıklık (mg/l SiO2) türbidimetrik 112 mg/l

Kimyasal Özellikler Bikarbonatlı /%80.320milival) Kalsiyumlu (%48.571 milival) Sodyum (% 33.426 milival) Mağnezyumlu (%14.848 milival) Florür (% 0.325 milival) Karışık (mixed) termomineralli su

Fiziko Kimyasal Özellikler Ph: 6.81 Elektrometrik (umhos 25º C) 1977.0 mg/l

Toplam Miner

Soğuk Çermik

Konumu Sivas-Erzincan karayolu üzerinde bulunan kaplıca alanı Sivas İl Merkezine 18 km, Hafik İlçesi’ne 15 km uzaklıkta yer almaktadır.

Ulaşım Olanakları Havayolu ile ulaşımda kaplıca alanına 43 km mesafede bulunan Sivas havalanından yararlanılmaktadır. Havaalanının Sivas şehir merkezine uzaklığı 25 km’dir. Demiryolu ile ulaşımda kaplıca alanına 25 km uzaklıkta bulunan tren istasyonu kullanılmaktadır. Sivas İl Merkezi’nden kaplıca alanına ulaşımı düzenli olarak sağlayan toplu taşım araçları bulunmaktadır.

Yükseklik Denizden yüksekliği 1410 m. dir.

İklim Özellikleri Kaplıca alanında genel olarak karasal iklim hüküm sürmekte olup yazın sıcak ve kurak, kışın ise kar yağışlı ve soğuk geçer.



Tedavi (Endikasyon) Özellikleri İnflamatuvar romatizmal hastalıkların (romatoid artrit, ankilozan spondilit başta olmak üzere) kronik dönemlerinde, kronik bel ağrısı, osteoartrit gibi noninflamatuvar eklem hastalıklarında, miyozit, tendinit, travma, fibromiyalji sendromu gibi yumuşak doku hastalıklarında, ortopedik operasyonlar, beyin ve sinir cerrahisi sonrası gibi uzun süreli hareketsiz kalma durumlarında mobilizasyon çalışmalarında,kronik dönemde seçilmiş nörolojik rahatsızlıklarda, cerebral palsy gibi hastalıkların tedavisinde rehabilitasyon amacıyla, stres bozukluğu, nörovejetatif distoniler örneklerindeki gibi genel stres bozukluklarında hekim kontrolünde banyo uygulamaları şeklinde, ve spor yaralanmalarında tamamlayıcı tedavi unsuru olarak, florür içermesi nedeni ile içme kürleri şeklinde osteoporozda yardımcı tedavi unsuru olarak kaplıca suyunun olumlu etkileri görülmektedir.

Termal Su Özellikleri Fiziksel Özellikler Kokusuz normal organoleptik, renk (Pt/Co Skalası) fotometrik 19.0 mg/l, bulanıklık (SiO2) 4.16 mg/l

Kimyasal Özellikler Bikarbonatlı, Kalsiyumlu, Magnezyumlu, Klorürlü, Florürlü

Fiziko Kimyasal Özellikler Ph: 6.33 Elektrometrik (umhos 25º C) 1628.0 mg/l

Toplam Mineralizasyon 1777.856 mg / lt

Sıcaklık 28 ºC

Orta Bucak Çermiği

Sarkisla ilçesinin Orta Bucak Nahiyesi sinirlari içindedir. Büyük bir havuzu vardir. 14 odali bir motel ve gazinosu bulunmaktadir.

Alaman Çermiği

Sarkisla ilçesinin Akçakisla bucagina bagli Alaman köyü sinirlari içindedir. Ilçe merkezine 33 km . uzakliktadir. Suyu oldukça kükürtlü oldugundan içilmez.

Akça Ağıl Çermiği

Susehri ilçesinin Akça Agil Köyü yakinlarinda Erzincan - Tokat yolu üzerinde ve Kelkit Çayinin güney kenarinda yer alan bu kaplica suyunun sicak olmasi nedeniyle birçok hastaliklara iyi gelmektedir. Kadin ve erkekler için ayri banyolar vardir. Halk tarafindan büyük ilgi duyulmaktadir. 40 derece sicakliktaki suyu asiri sismanlara ve kadin hastaliklarina iyi gelmektedir.

Kangal Balıklı Çermik

 

Ankara'ya 450 km . , Sivas'a 96 km . , Kangal ilçe merkezine 13 km . uzaklikta olup yolu asfalttir. Kaplicanin 5 km . yakininda Sivas - Malatya demiryolu geçmektedir. Eger kaplicaya demiryoluyla gidilmek istenirse Karanlik Köyünde bulunan Kangal istasyonunda inmek gerekir. Karayolu ile Sivas'tan Kangal'a gündüzleri her saat otobüs bulunmaktadir. Kangal Kaplica arasinda ulasim taksi ve minibüslerle saglanmaktadir.

Kangal Balikli Kaplica; ülkemiz termal kaplicalari içerisinde kendine özgü bir yeri vardir. Tedavi özelligi itibari ile dünyada bir benzerini bulmanin mümkün olmadigi kaplica, ilmi ve tibbi bir mucizeyi "Sedef Hastaligini tedavi ederek" sergilemektedir.

36-37 derece sicakliktaki kaplica suyunda bulunan baliklarin mucizevi bir sekilde tedavi yöntemi uygulamasi bu kaplicanin ününü ve özelligini daha da artirmaktadir. Çünkü, modern tip da simdiye kadar fayda görmeyen dünyanin her yerindeki cilt hastaliklari için Kangal balikli kaplicasi en son ümit kaynagi olmaktadir.


 

Tahris olmus durumdaki veya herhangi bir enfeksiyondan olusmus cilt dokusundaki yaralari; egzama, cerahatli sivilceler ve hatta tipta tedavisinin imkansiz oldugu bilinen "Sedef" hastaligi gibi cilt hastaliklari 2- 10 cm . büyüklügündeki Cyprinide (Sazangiller) familyasindan Cyprinion Macrostamus (Beni Baligi) ve Garra rufa (Yagli Balik) türündeki baliklar tarafindan iyilestirilmekte ve izleri kaybolmaktadir.

Kaplicada ilk kez yikananlar ellerinde olmayarak tarifi mümkün olmayan bir ürperti yasarlar. Çünkü suya girer girmez, ince, kahverengi, gri, bej rengindeki sazan ve kaya baligi türü baliklarin hastanin etrafinda dolasmaya ve ciltte hastalik belirtisi olan yerleri temizlemeye basladiklarini görürler. Hastalarin baliklara alismalari 2-3 gün sürer. Disleri olmayan bu baliklar, 36-37 derece sicakliktaki suyun yumusatmis oldugu kabarik yara kabuklarini yavas agiz (dudak) hareketleriyle acitmadan ve kanatmadan kopararak cilt pürüzsüz hale gelinceye kadar temizler. Tedaviden olumlu sonuç alinmasi için üç hafta (21 gün) süresince günde üç defa havuza girmek ve iki saat suda kalinmasi gerekmektedir. Ayrica, sabahlari aç karina birkaç bardak sifali sudan içmeyi ihmal etmemek gerekir. Diger taraftan yerden kaynayan su içindeki kabarcikla ve baliklarin vücut üzerinde yaptigi darbelerle vücutta bir gevseme ve dinlenme görülmektedir. Tedavi tamamen yan etkisiz olup, kesinlikle herhangi bir ilaç kullanilmamaktadir.

 

Ancak bazi hastalarin tereddütleri daha sonra tekrarlarsa konusu oluyor. Yapilan arastirmalarda bugüne kadar böyle bir vaka ile karsilasilmamistir. Dünyanin bir numarali kaplicasi diyebilecegimiz bu kaplica yalniz sedef hastalarini degil tüm cilt hastaliklarini tedavi etmektedir.

Vücut isisina esdeger olan 36-37 derece deki kaplica suyu sifa özelliginin yanisira berrak, kokusuz aktigi yerde hiçbir çökelti birakmamaktadir. Kaplica suyunda kalsiyum, magnezyum, selenyum ve bikarbonat gibi iyonlar çok miktarda bulunmakta olup, banyo için elverislidir. Romatizmal hastaliklara, sinir hastaliklarina, kirik, çikik, ezik ve bazi durumlarda kireçlenmeye, sabahlari aç karina birkaç sifali su içmek ve banyo yapmak kaydiyla basta ülser olmak üzere böbrek hastaliklarina kesin tedavi saglamaktadir.

Kaplicanin mülkiyeti Sivas Il Özel Idaresine ait olup, özel kisilere ihale ile kiraya verilmektedir. Kaplica bünyesinde iki ayri motelde toplam 120 yatak bulunmaktadir. Kamp ve karavan turizmine uygun olup, 150 adet çadir yeri mevcuttur. Bütün yil hizmete açiktir (12 ay). Kamp ve karavan yeri elektrigi, çöp toplama bidonlari, moteli, restauranti, gazinosu, bakkali, manavi ve kasabi gibi yan üniteleri mevcuttur.

Çermik kirsal bir alanda olup, yesil bir vadi içerisindedir. Bayanlar ve erkekler için ayri ayri girilebilen iki adet üstü açik , bir adet üstü kapali havuz ile soyunma yerleri mevcuttur. Havuzlar günde 1500 kisiye kadar hizmet verebilme kapasitesindedir.

Kaplicanin öneminden dolayi, Cumhuriyet Üniversitesi Tip Fakültesi Dekanliginca 17-18 Haziran 1993 günlerinde Balikli kaplica ve Sedef Hastaligi (Psoriasis) konusunda çesitli üniversitelerden birçok bilim adaminin katilimiyla gerçeklesen bir ulusal sempozyum düzenlenmistir.


 



Sivasta Kültür Turizmi

 

Sivas tarihinin çeşitli dönemlerinde muhtelif devletlere başkentlik yapması en önemli ticari ve kültürel hüviyete sahipliği ile, her dönemde yapılan sayısız eserlerle doludur. Bunlardan bazıları zamanımıza kadar gelmemiştir. Bazıları hala insanı karşısında hayran bırakacak bir güzellikle ayakta durmaktadır. Selçuklular döneminde kültürel hayatın canlılığı nedeniyle, medreseler, camiiler, türbeler ticari hayatın hareketliliğinden dolayı han, kervansaray ve imaretler Osmanlıların son dönemlerinde ise bayındırlık hizmetlerinin yoğunluğu ile dikkat çekicidir.

 

Bu eserler sanat açısından birer şaheserdir. Bir nevi Sivas, tarihi eserler yününden açık hava sanat galerisi görünümündedir. Tek tek incelendiğinde taşların hamur gibi yoğrulduğu, inançla beslenen ruh güzelliğinin zarif parmaklarla birer abide kurmak üzere nakşedildiği görülmektedir.

Medreseler, camiler, türbeler, hanlar ve köprüler olarak inceleyebileceğimiz tarihi eserlerden önemlileri şunlardır.

MEDRESELER

Şifaiye Medresesi : Taç kapısı üzerinde yer alan kitabesinde Selçuklu Sultanı I. İzzettin Keykavus tarafından 1217 M. yılında inşa ettirildiği yazmaktadır. Anadolu'daki Selçuklu tıp sitelerinin ve hastanelerin en büyük boyutlusudur. Hastane 48x68 m. ölçülerinde olup üzeri açık, iç avlusu 22x32 m. ölçülerindedir. 1768 yılında çıkarılan bir fermanla medreseye çevrilmiş, I. Dünya Savaşı esnasında levazım ambarı olarak kullanılmıştır. Genç yaşta hastalanan İzzettin Kevkavus vasiyeti üzerine çok sevdiği Sivas'a yaptırdığı Şifaiye'deki türbeye getirilerek 1220 yılında defnedilmiştir. I. Izzettin Keykavus; bilgin, iyi huylu, şair bir insandı. Genç yaşta hastalanması sebebiyle tıbba ve hekimlere çok önem vermiştir. Babası III. Gıyasettin Keyhüsrev, hocası Mecdeddin Ishak, halası Gevher Nesibe, karısı Mengücekli Behram Şah'ın kızı Selçuk Hatundur.

 

Binada taş ve tuğla malzeme karışık olarak kullanılmıştır. Selçuklu yapılarında olduğu gibi taç kapısı süslemelerine önem verilmiştir. Dışarı doğru taşıntılı taç kapı alınlığının sağında ve solunda aslan ve boğa kabartmaları yapılmıştır. Taç kapı da; pencere bordürlerinde, ana eyvan cephesinde Rumi tezyinata önem verilmiştir. Dikkatle incelendiğinde stilize çift başlı kartal ve kuş motifleri olduğu ortaya çıkar. Ana eyvanın sağında ay sembolünün içinde örgülü saçları olan bir hanım başı ve çevresinde kelime-i şahadet yazılıdır. Ana eyvanın solunda ise; bir güneş sembolü ve ortada bir erkek başı figürü yer almaktadır. Bugün bu figürler tanınmayacak haldedir. Gerek taç kapı cephesi, gerek pencereler, gerekse ana eyvan cephesi iç içe geçmiş yıldız biçiminde zarif motiflerle kaplıdır.

Darüşşifa'nın güney eyvanı I. İzzettin Keykavus'a türbe olarak ayrılmış ve inşa edilmiştir. Türbe kare bir plana sahip olup ongen tuğla örgülü bir kasnağa sahip kubbe ile örtülü ve sivri külahlıdır.

1220 yılında vefat eden I. İzzettin Keykavus'un sandukasından başka, hanedanına mensup on iki mezar sandukası daha yer almaktadır. Türbe cephesi, Selçuklu sanatının zengin çini süslemelerine sahiptir. Süslemede geometrik geçmeler, yıldızlar, kufi yazılar, mavi, lacivert, firuze ve beyaz renkleri ile şifa hanenin en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Bu çini süslemeyi yapanın Ahmed Bekirül Marendi olduğu sağ pencere üzerindeki alınlıkta yazılıdır. Üstteki büyük çini kabartma kitabede; "Biz geniş saraylardan dar kabirlere çıkarıldık. Malın mülkün bana fayda vermedi, saltanatım mahvoldu." Fani dünyadan ahrete yolculuk günü 617 Şevvalin dördü anlamına gelen bir yazı kuşağı yer almaktadır.1220 tarihli en eski vakfiyeye de sahip olan ve dönemin tıp öğrenimi yapılması yanında hastane olarak hizmet veren Şifaiye Medresesi Selçuklu döneminin şaheserlerinden birisidir.

Gök Medrese : Batı yönünde giriş kapısının yer aldığı ana portal üzerindeki kitabesinden anlaşıldığına göre 1271 yılında Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından yaptırılmıştır. Taç kapısının yan sütunca başlıkları üzerinde karşılıklı olarak yazılı imzaya göre Gök medresenin mimarı Konyalı Kaluyan'dır.

 

Gök Medrese açık avlulu dört eyvan şemasının uygulandığı iki katlı olduğu iddia edilen bir medresedir. Plastik sanatın şaheserlerinden olan taç kapıda mermer malzeme nedeniyle ışık gölge sistemi genel görünümünü etkilemektedir. Ayrıca sırlı tuğla ve mavi çini işçilikli tuğla örgülü minarelerde taç kapıya daha da önem kazandırmaktadır. Cephenin solunda üç dilimli kemeri, iki satırlık kitabesi ve üç yönü dolaşan geometrik bordürüyle çeşmesi cepheyi daha hareketlendirmiştir. Bu hareketliliği sağ ve sol tarafta bezemeli pencereler ve bekitme kuleler tamamlamaktadır. Medrese taç kapının üst iki köşesinde iç içe girmiş hayvan başları doldurmaktadır. Koç, domuz, aslan, yılan, ejder başlarının tanındığı bu kompozisyonda burç işaretlerinin kast edildiği iddia edilmektedir. Türklerin on iki hayvanlı takvimlerinde de bu hayvanların bir kısmı mevcuttur.

Türk takviminin hayvanları da şunlardır; Fare, sığır, pars, tavşan, ejder, yılan, at, koyun, maymun, tavuk, köpek ve domuzdur.

Minare kaidelerinden aşağı doğru inen mermer yüzeyde büyük boyutlarda geometrik, yazı ve bitkisel motifler simetrik durumda ve plastik görünümünde yapılmıştır.

Medreseye girişte sağda mescidi bulunmaktadır. Ahşap minberi sonradan yapılmıştır. Mihrabın büyük bir kısmı günümüze kadar gelebilmiştir. Çini ile kaplı olup üzerinde Ayet-el Kürsi yazılıdır. Üçgenler ile kubbeye geçişin sağlandığı mescidin kubbesi ve etekleri de çini tezyinatlıdır.

Girişin solundaki kare planlı kubbeli oda ise Dar-ül Hadis bölümüdür. İç duvarları sıvanmıştır. Üzeri açık dikdörtgen planlı iç avlunun ortasında bir havuzu olması gerekir. Bugün yapının içinde bu havuzun mermer taşları hala durmaktadır. Anadolu’da bilinen en büyük Selçuklu havuzudur. 22 köşeli poligonil bir plana sahiptir.

Avlunun kuzey ve güneyinde altı sütun üzerine inşa edilmiş bir revak kısmı bulunmaktadır. Bu revakların gerisinde küçük kapılardan hücrelere girilir. Doğu yönündeki ana eyvanı yıkılmış yerine mevcut taş ve kitabelerle bir duvar örülmüştür. Kuzey ve güneydeki yan eyvanların içi çini tezyinatla süslüdür.

Çifte Minareli Medrese : Taç kapı üzerinde yer alan kitabesine göre 1271 yılında Vezir Sahip Şemsettin Mehmed Cüveyni tarafından yaptırılmıştır. XIII. yüzyılın yarısından sonra Anadolu Selçuklu tarihinde imar faaliyetleri ve dönemin kültür hayatı ile önemli bir devresi olarak görülür. Bu yüzyılın içerisinde Buruciye Medresesi, Gök Medrese ve Çifte Minareli Medrese gibi taş, tuğla ve çini sanatının Anadolu da en önemli yapıtlarını meydana getirmişlerdir.

 

Bugün doğu yönünde yer alan medrese girişinin taş süslemeli cephesi büyük boyutları ve tuğla-çini örgülü iki minaresi ile dikkati çekmektedir. Sivas Gök Medrese Erzurum Çifte Minareli Medrese ile benzerlik gösteren yapının iki katlı olduğu öğrenilmektedir.

Ön yüz, ortada iki minareli taç kapı, iki yanındaki pencere ve köşe kuleleri ile kompoze edilmiştir. Ön yüzündeki süslemeli pencereler yerleştirilirken bir simetri aranmamıştır.

 

Cephedeki taş süsleme ve oran itibariyle mimari bir olgunluğun yanı sıra aynı süslemeyi tekrardan kaçınan bir anlayışın hakim olduğu göze çarpar. Böyle bir uygulama ile daha canlı, hareketli, ışık-gölge oyunlarını kuvvetlice hissettiren bir cephe elde edilmiştir. Taşın yanısıra sırlı tuğla ve çinilerle bezeli iki minaresi bu olgun ve doyurucu kompozisyonu renklendirmiştir. Taç kapının solunda, üç dilimli küçük bir niş içinde bugün okunmayacak kadar tahrip olmuş bir yazı görülür. Bu yazıda amel-i üstat zorlukla okunabiliyor. Bu yazıdan mimarının adının yazılı olduğu anlaşılıyor. Kesin olmamakla birlikte Konyalı Kaluyan veya keluk Bin Abdullah olduğu sanılmaktadır.

Buruciye Medresesi : 1271 M. yılında Anadolu Selçuklu Sultanlarından III. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Hibetullah Burucerdioğlu Muzaffer Bey tarafından yaptırılmıştır. İlmiye çalışmaları için medrese olarak yaptırılmış ve devrin pozitif ilimlerinin okutulduğu bina olarak uzun yıllar kullanılmıştır.

 

Sarımtırak renkli taşların oyma olarak yapılan giriş kapısı ve avlu karşısındaki iç cephe, devrin Selçuklu taş oymacılığının en güzel örneklerindendir.

Yapı kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri açık avlu etrafındaki sütunlu revaklar ve bunların gerisinde bulunan hücrelerden oluşmaktadır. Giriş kapısının sol yanında mavi ve siyah çinilerle süslü türbe hücrede medrese binasını yaptıran Burucerdioğlu Muzaffer Beyin ve çocuklarının mezarları bulunmaktadır. Vakfiyesinden binada bir de kütüphane bulunduğu anlaşılmaktadır. Mukarnas kavsaralı bir nişin belirlediği taç kapıda dışa taşıntılı rozetler dikkati çekmektedir. Cephenin her iki köşesindeki demet payelerden oluşan köşe kuleleri yazı kuşağı ve pencereler cepheyi zenginleştirmektedir. Taş işletmeciliğinde ağırlığın taç kapıda yer aldığı görülür. yıldız, rumi ve geometrik motifler yüzeysel ancak bir dantel gibi işlenmiştir.

 

MÜZELER

Sivas Müzesi (Buruciye Medresesi) : 1271 M. yılında Anadolu Selçuklu Sultanlarından III. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Hibetullah Burucerdioğlu Muzaffer Bey tarafından yaptırılmıştır. İlmiye çalışmaları için medrese olarak yapılmış ve devrin pozitif ilimlerinin okutulduğu bina olarak uzun yıllar kullanılmıştır. 1968 yılından beri Sivas müzesi olarak kullanılmaktadır. Şimdi orta avlusunda arkeolojik ve taş eserler sergilenmektedir.

Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi : 1892 yılında Sivas Valisi Memduh Paşa tarafından yapılmıştır.1981 yılına kadar okul olarak kullanılan bina; onarım ve teşhir tanzimi gerçekleştirilerek, 1990 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır. İçinde; Sivas Kongresine ait dokümanlar, Atatürk'e ait özel eşyalar, resimler ve yöreye ait etnografik eserler sergilenmektedir.

 

Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliye tarafından 2 Eylül -18 Aralık 1919 tarihleri arasında "Milli Mücadele Karargahı" olarak kullanılan bina Cumhuriyet tarihimizde çok önemli ve müstesna bir yer tutmaktadır.

 

Binanın 12 Rebiulevvel 1310 H. (5 Ekim 1892) tarihinde Sivas Valisi Mazlum Paşazade Mehmet Memduh Bey tarafından mülki idare binası olarak yaptırıldığını belirten dört satırlık kitabe, halen Sivas müzesinde bulunmaktadır.

 

XIX. Yüzyılın Genç Osmanlı Dönemi sivil mimarlık örneklerinden biri olan yapı, üç katlı ve iç avluludur. Dış cephelerinde taş, iç mekanlarda ise ahşap ana malzemedir.

 

Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına üç buçuk ay süre ile resmi karargah olarak tahsis edilen bina; Sivas Kongresi içtimalarının burada yapılmış olması Anadolu’daki Milli Mücadele hareketinin teşkilatlandırılarak millet iradesinin her türlü baskının, kişi ve zümre idaresinin üstünde olduğunun bütün dünyaya ispatlanması ve Cumhuriyet yönetiminin temellerinin burada atılmış olması ile tarihi bir hüviyet kazanmıştır.

 

Sivas Kongresine 19 vilayeti temsilen 32 üye katılmıştır, ancak illerden seçilerek kongreye sonradan dahil olan delegeler·nedeniyle bu sayılar değişiklik göstermektedir.

Yapıldığı tarihten itibaren okul binası işlevini sürdüren yapı; İdadi, Sultani, Sivas Lisesi, Kongre Lisesi adları ile anılmıştır,1930 yılındaki bir tadilatla Doğu cephesindeki esas giriş batı cephesine alınmış çatısı sacla kaplanmıştır.

1981 yılına kadar Lise olarak hizmet veren binanın Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in direktifleri üzerine müze haline getirilmesi yolunda girişimlerde bulunulmuştur.1984 yılında Kültür ve 'Turizm Bakanlığı'na devredilen Kongre Binası; Bakanlığımız Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünce aynı yıl başlatılan müze amaçlı restorasyon ve teşhir-tanzim çalışmaları sonucunda: bodrum kat depoların, laboratuar ve fotoğrafhanenin yer aldığı mekanlar,zemin kat Etnografya Müzesi,üst kat ise Atatürk ve Kongre Müzesi olarak düzenlenmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliyenin bir müddet karargah olarak kullandıkları ve o tarihlerde Sultani olan müsamere salonunda 4-12 Eylül 1919 tarihleri arasında Sivas Kongresinin İştimaları yapılmıştır.

Tarihi Kongre Salonu ve Atatürk'e ait çalışma ve dinlenme odası, Kongrenin yapıldığı günlerdeki hali ile muhafaza edilmektedir.

Üst katta ayrıca; kongre öncesindeki olayların, Mustafa Kemal Atatürk'ün kongre hazırlığı ile ilgili tamimlerinin ve bildirilerinin sergilendiği salon; o zaman ki muharebenin temelini oluşturan telgraf odası; Sivas Kongresi ile ilgili tutanakların yer aldığı salon; merkezi Sivas'ta kurulmuş olan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyetine ait bildirileri ve haberleri içeren belgeler ile İrade-i Milliye Gazetesinin basıldığı salonlar mevcuttur.

Sivas Kongresi sırasında ve sonrasında Sivas'ta alınan tüm kararlara ait belgelerin; Cumhurbaşkanlığı Köşkü-Atatürk Özel Arşivi, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı arşivlerindeki asıllarından alınan örnekleri müzede sergilemektedir.

Müzeden Görüntüler için buraya basınız.

 

CAMİİLER

Ulu Camii : Kendi adı ile anılan mahallededir. Sivas müzesinde bulunan kitabesine göre 593 H.(1196-1197M.)yılında Kızılarslan Bin İbrahim tarafından yaptırılmıştır. 31*54m. iç ölçülerinde ve yaklaşık 1674m2'lik bir alana oturan dikdörtgen planlı camiinin üst örtüsü düz dam şeklindedir. Güney duvarına dik olarak uzanan 11 sahanlı asıl ibadet alanında toplam 50 yığma ayak bulunmaktadır.

 

XIII. yüzyılın ilk yarısında inşa edilen tuğla örgülü, silindirik gövdeli minaresinde 116 basamakla çıkılmaktadır. Sekizgen kaidesinde kufı yazı şeritleri firuze renkli sırlı tuğladandır. Gövdede kilitli örgü sistemi aralıksız devam eder. Kaide, gövde ve şerefe altı firuze renkli çinilerle süslenmiştir.

Kale Camii : İlimiz Selçuk Parkı içerisindedir. III. Sultan Murat’ın vezirlerinden Sivas Valisi Mahmud Paşa tarafından 1580 yılında yaptırılmıştır. Asıl ibadet alanı kare planlı, üzeri yüksek bir kubbe ile örtülüdür. Beden duvarları kesme taşlarla inşa edilen camiinin kuzeybatı köşesinde yer alan tuğla örgülü minaresi on altıgendir.

Plan tertibi, mimari üslubu, süsleme elemanları ve ince uzun, zarif minaresi ile Sivas'taki Osmanlı camilerinin en güzelidir. Bu camilerimizden başka diğer camilerimiz ise; Meydan Camii(1564), Aliağa Camii(1589), Alibaba Camii(XVI.Yüzyıl) sayabiliriz.

 

TÜRBELER

Ahi Emir Ahmed Türbesi : Tokmakkapı Mahallesinde Kurşunlu Hamamı karşısındadır. XIV. yüzyılın ilk yarısında Ahi Emir Ahmed için yaptırılmıştır. Kare kaide üzerinde yükselen sekizgen gövdesi ve pramidal külahı ile tamamı kesme taştan inşa edilmiştir. XIV. yüzyılın ilk yansında Sivas'ta esnaf teşkilatı olan Ahiliğin önemli bir yeri olduğunu ispatlamaktadır.

 

Güdük Minare : Kare kaide üzerine, silindirik tuğla örgülü bir gövdeye sahip oluşu ve kısa bir minareye benzemesinden dolayı halk dilinde "Güdük Minare" adıyla şöhret bulmuştur.1347 yılında vefat eden Ertanoğullarından Şeyh Hasan Beye aittir.

Abdülvahabi Gazi Türbesi : Türbe ve tekkeler içinde özel bir yeri ve önemi bulunan Abdulvahabi Gazi Türbesi Sivas'ta halkın çok önem verdiği ve ziyaret ettiği türbedir. Abdulvahabi Gazi Anadolu'nun fetih devri evliyasındandır. Kötü alışkanlıklarını terk etmek, bela ve uğursuzluktan kurtulmak isteyenlerin dua ettikleri yüz sürdükleri ve şifa buldukları bir türbedir.

Şemseddin Sivasi Türbesi : Atatürk caddesi üzerindedir. Kanuni Sultan Süleyman'ın vezirlerinden Koca Hasan Paşa tarafından 1564 yılında yaptırılan Meydan Camiinin kuzeybatı yönünde camii avlusu içerisinde yer almaktadır.

Türbenin duvarları kesme taştan olup, iki bölüm halinde 1600 yılında inşa edilmiştir. Dıştan sekizgen bir kasnağa sahip tek kubbeli birinci kısmında Şemseddin Sivasi'nin, ikinci kısımda ise 20 adet sanduka bulunmaktadır.

Şemseddin Sivasi Tokat'ın Zile ilçesindendir. Kırka yakın eser sahibi alim, fazıl ve arif zat olup, Halvetiye Tarikatına bağlı Şemsiye kolunun kurucusudur.

Sivas il merkezinde diğer türbeler ise; Şeyh Çoban Türbesi (XIV. yüzyıl ortaları), Şeyh Erzurumi Türbesi, Kadı Burhanettin Türbesi, İncili Hanım, Mum Baba, Süt Evliyası, Akbaş Baba gibi önemli Türbeleri sayabiliriz.

 

HANLAR

Behrampaşa Hanı : 1573 yılında Sağır Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kesme taş malzemeli, iki katlı ve ortası açık avlulu olarak inşa edilen hanın birde ahır kısmı mevcuttur. Güney yönünde dışa taşıntılı, sivri kemerli bir girişi ve bu girişin üzerinde üç dilimli kemere sahip iki penceresi vardır. Pencerelerin sağ ve solunda aslan motifi işlenmiştir. Halk arasında Taş Han olarak da bilinmektedir.

Sivas'ta bundan başka, Taşhan, Subaşı Hanı, Çorapcı Hanı gibi önemli bazı hanlarda mevcuttur.

 

 

HAMAMLAR

Kurşunlu Hamamı : Sivas'ın en büyük hamamıdır. 1576 yılında Sağır Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kadın ve erkek olmak üzere bitişik olarak inşa edilmiş bir çifte hamamdır. Klasik Osmanlı hamamlarının tüm belirgin özellikleri bu hamamda görülür. Kesme taşlarla İnşa edilen hamam bir zamanlar tuz deposu ve bir aralık erkek kısmının soyunmalık kısmı cami olarak kullanılmıştır. 1950 yılında esaslı bir şekilde onarılarak kullanılır hale getirilmiştir.

 

Sivas’ta bulunan başka önemli olarak; Meydan Hamamı, Kale Hamamı kalıntısı, Mehmet Ali Hamamı, Eski Paşa Hamamı, Çay Hamamı (Sütlü Hanım) ve Şirinoğlu Hamamlarını da sayabiliriz.

 

ÇEŞMELER

İlimizde tarihi çeşme sayısı hayli azalmıştır. Bunlardan mevcut ve önemli olanları; Şeyh Çoban ve Şehit Orhan Tunçgöz Çeşmesidir.

 

KÖPRÜLER

Eğri Köprü : Sivas'ın 3 km. güneydoğusundadır. Sivas-Eski Malatya yolu ve Kızılırmak'ın üzerinde 18 kemerli olan bu köprü ile geçilir. Uzunluğu 179.60m. eni 4.55 m'dir. Aynı doğrultuda olmadığı için Eğri Köprü denilmektedir. Kitabesi olmadığı için hangi tarihte ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.

 

Bundan başka önemli olarak Kesik Köprü, Yıldız Köprü ve Boğaz Köprülerini sayabiliriz.

 

SİVİL MİMARİ ESERLER VE SİVAS KONAKLARI

 

 

 

Hükümet Konağı: Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa tarafından 1884 yılında yaptırılmıştır.

Kongre Binası : Ulu Önder Atatürk'ün 4 Eylül 1919'da Sivas Kongresini yaptığı tarihi bina 1894 yılında yaptırılmıştır.

Jandarma Binası : Sivas Valisi Reşit Akif Paşa zamanında, 1908 yılında jandarma dairesi olarak yapılmıştır.

 

Ziyabey Kütüphanesi : Sivas'ın ileri gelenlerinden Yusuf Ziya Başara tarafından 1908 yılında kütüphane olarak yapılmıştır.

 

Bunlardan başka; İnönü Müzesi, Göğüs Hastanesi, Sanat Okulu, Eski Öğretmen Okulu, Yarı Açık Cezaevi, Alibaba Tekkesi gibi örnekler sayılabilir.

Sivas Kalesi : Yapıldığı tarih kesin olarak bilinmemektedir. Roma, Bizans, Danişmend, Selçuklu, Kadı Burhaneddin Devleti ve Osmanlı dönemlerinde tamir edildiği kaynaklarda yazılıdır. Aşağı ve yukarı kale olmak üzere iki kısımdır. Aşağı kalenin çevresi 7500 m. yüksekliği 25 metredir. Kesme taştan inşa edilen sur duvarları, kuleleri ile Kayserikapı, Palaş, Tokmakkapı, Cancun, Salpur gibi şehre giren demir kapıları mevcuttur. Yukarı kale ise; şimdiki Kale Park diye tabir edilen yerdir. Çelebi Sultan Mehmed tarafından büyük çapta onarılan kalede sur duvarları, iki kapısı, üzerinde bir camii, zahire ambarları, sarnıç ve cephaneliği bulunmakta idi. Her şeyi ile mükemmel olan kaleden bugüne hemen hemen hiç iz kalmamıştır.

 

 


Sivasta Doğa Turizmi

 

Kale Parkı

Şehrin orta kesimindeki eski Sivas Kalesi bugün ağaç ve çiçeklerle kaplı bir dinlenme yeridir. Gazino ve çay bahçesi vardır.

 

Belediye Ethembey Parkı

Şehir merkezine yakın bir dinlenme yeridir. Çocuk bahçesi, gazino ve çay bahçesi vardır.

 

 

Paşabahçe(Paşafabrikası)

Şehir merkezine 7 km. uzaklıkta günübirlik piknik alanıdır.

 

 

Sızır Şelalesi

Gemerek ilçesi, sızır kasabasına 1 km. mesafede, yeşil bir alan içerisinde Göksu Çayı üzerindedir. Çay bahçesi ve gazinosuyla yörenin sıkça ziyaret edilen mesire yeridir.

 

 

Gürün Gökpınargölü

Sivas’a 147 km. Gürün ilçesinde 10 km. mesafedir. Suyun berraklığı, temizliği ve rengiyle doğal çekiciliğe sahiptir. Gölde bol miktarda alabalık üretilmektedir. Çoğunlukla günübirlik ziyaretçilerin geldiği harika bir mesire yeridir.

 

 

Kardeşler Ormanı

Şehir merkezine 7 km. uzaklıkta İl Özel İdare Müdürlüğü’ne ait orman sahasında Sivas Valiliği Çevre Koruma Vakfı’nca yaptırılan güzel bir dinlenme mesire yeridir. Şehre hakim olan bu mesire alanından Sivas’ kuş bakışı izlemek mümkündür. Ayrıca bu alanda basketbol, voleybol gibi çeşitli spor aktivitelerinin gerçekleştirilebileceği sahaların yanısıra çocukların oynayabileceği oyun alanı ve piknik alanı için gerekli tüm alt yapı mevcuttur. 

 

Hafik Gölü

Hafik İlçesine 2 km. Sivas’a 36 km. uzaklıkta olan Hafik Gölü, Hafik İlçe merkezinin kuzey-batısında olup alanı yaklaşık 1 km²dir. Derinliği ortalama 6 metre olan göl dipten kaynayan sularla beslenmektedir. Ortasında bir adacık olan gölde bol balık yaşamaktadır. Fazla suları Kızılırmak’a akan Hafik Gölü , yörenin önemli mesire yerlerinden biridir.

Göl kenarında mangal yapılabildiği gibi lokantasından da başta balık olmak üzere yemek yeme imkanı vardır.

 

 

Tödürge Gölü

İl merkezine 50 km. uzaklıktaki Tödürge Gölü Sivas-Erzincan karayolu yakınında Cencin Ovası’nın doğusundadır. Yüzölçümü 5km². olan gölün derinliği ortalama 20 metredir. Dipten ve çevreden kaynayan sularla beslenen gölde bol balık vardır.

Doğal yaşam açısından önemli büyük olan bu adacıklarda kanatlı av hayvanlarından turna yaşar. Sayıları tükenmek üzere olduğundan turnalar koruma altına alınmıştır.

Ayrıca gölde Cumhuriyet Üniversitesi ‘ne ait dinlenme tesisleri bulunmaktadır. Her yıl Haziran ayında uluslararası su sporları şenliği yapılmaktadır.

 

 

Eğriçimen Yaylası

Koyulhisar ilçesinde 20 km. mesafede çam ormanları ile kaplı, doğal manzaralarla güzel bir dinlenme yeridir. Yöre dağ turizmi için de elverişlidir.

Son yıllarda oluşan bir gelenekle Koyulhisar dışında yaşayan özellikle de İstanbul’da oturan Koyulhisarlılar belli günlerde burada toplanarak yayla şenlikleri düzenlenmektedir.

İlçede Dumanlıca Yaylası, Arpacık Yaylası, Kengercik Yaylası, Topalan Yaylası ve Başyayla gibi yaylalar da bulunmaktadır.

 

 

Yıldız Beldesi

Değirmenaltı Eski Yerleşim Yeri ve Şelalesi

Yıldız beldesi değirmenaltı mevkiinde yapılan inceleme sonucunda; bu mevkiden toplanan seramik parçalarından, kaya içi ve altı mağara yerleşimlerinin Orta Çağ (Bizans) , Demir Çağı (Frig) ve Erken Çağı, Kalkolitik dönemlerde olduğu anlaşılmıştır.

Bununla birlikte eski yerleşim yerinin bulunduğu mevkide bulunan şelale doğal güzelliği ile dikkat çekicidir.


 



El Sanatları

 

Sivas'ta geleneksel el sanatları oldukça gelişmiştir. Dokumacılık, bakırcılık, gümüş işçiliği, çubukçuluk, çorap örücülüğü, ve çakı-bıçak yapımcılığı en köklü el sanatlarıdır. Bunlardan çorap örücülüğü giderek önemini yitirirken, diğerleri günümüzde de sürdürülmektedir. Sivas'ın çok zengin kompozisyonlu ve renkli dokumaları ile kara kemik saplı bıçakları ünlüdür.

Dokumacılık : Selçuklular döneminde başlayan dokumacılık sonraki yüzyıllarda gelişmiştir. Bunlardan bir dönem çok ünlü olan şal dokumacılığı günümüzde yapılmamaktadır. Sivas halılarının en önemli özellikleri tümüyle yün, sık dokulu ince havlı olmasıdır. Halının sık dokulu olması için kirkit oldukça sert vurulur. Bu arada esnekliği sağlamak için ilmikler iki tarandıktan sonra özel ayarlı makaslarla kesilerek hav yüksekliği ayarlanır. "Eriş" denilen çözgü ipliği çok bükümlü ve incedir.

 

Bu yüzden halılarda düğüm sayısı oldukça yüksektir. Selçuklu halılarındaki geometrik bir düzenle yerleştirilmiş motiflerin oluşturduğu kompozisyonlar, geliştirilmiş biçimleriyle günümüz Sivas halılarında da görülmektedir. "Çeşmi bülbül, çamurlu, kuçlu, lalezar, yılanlı" bunlar arasındadır. Desenlerin kimileri kent adları, kimileri de sayılarla anılır. Sivas halılarının bir başka özelliği de zıt renklerden özenle kaçınılmasıdır. Halılarda en az 12 renk görülür. Başlangıçta çok mat olan bu renkler kullanıldıkça canlılık kazanır. Lacivert, al ve tonları yaygındır.

 

Kilim dokumacılığı daha çok köylerde gelişmiştir. Seccade, divan, taban ve duvar tipi kilimler çok yaygındır. Ayrıca 6-7 m kare büyüklüğünde kilimlere rastlanır. Geçmişte Gürün, Şarkışla, Yıldızeli ve Kangal'da dokunan kilimler renk ve desen açısından farklılık göstermekteydi. Bunlarda geometrik motiflerin yanında çeşitli figüratif motiflerde kullanılırdı.

 

Teknik kaygılarla kilimlerde çoğunlukla geometrik motifler yeğlenir. Al, yeşil, mavi, kara ve turuncu en yaygın renklerdir.

 

Çorap Örücülüğü : Geçmişte Gürün'de çok gelişmiş olan çorap örücülüğü günümüzde yitmeye yüz tutmuştur. Burada tiftikten ince görünümlü çorap örülürdü. Kullanılan sitilize bitki, hayvan ve insan motifleri dokuyanın iç dünyasını yansıtacak biçimde işlenirdi.

"Yandım alamadım, yarimi eller aldı. Kakül ergen bıyığı, eli mektuplu, elif-be, aşık kirpiği, gönül kilidi, katip çimciği ve civan kaşı" en yaygın motiflerdir.

 

 


Hediyelik Eşyalar

 

Çubukçuluk (Ağızlık Yapımcılığı) : Çubukçuluk köklü el sanatlarından biridir. Kişisel kullanım yada satış için yapılan çubuklar günümüzde turistik bir değer kazanmıştır. Ağızlık yapımında yörede germişek yada karamuk denilen bir ağaç kullanılır. Germişek çubukları istenilen boyda kesilir, bunlar uzunluklarına göre "Lüleli, topcık başlı, yanma başlı, ufak ağızlık, ufak lüleli ağızlık, arabalı ağızlık (birbirine geçmeli)" gibi çeşitli adlar alır. Tomruk makinesinde kabukları soyulan çubuklar tornaya bağlanır, keski yatay yada dikey tutularak desenin dış çizgileri (konturlu) çizilir. Sonra kalemle (ince uçlu işleme ve kakma gereci) desenler oluşturulur. Bu işleme "nakış keskisi" denir. İşlemleri bitirilen ağızlık kezzaba batırılır. Ateşe tuttuktan sonra zımparalanır. Yeniden tornaya bağlanır ve matkapla ağız bölümü (sigara konulan yeri) açılır. Çakıyla yassılaştırılan bu bölümde kezzaba batırma, kızartma ve cilalama işlemlerinden geçirilir.

 

Süslemede uygulanan bir başka teknikte ekin saplarının üzerine ibrişim yada ipek sarılmasıdır. uzunlamasına kesilmiş ekin sapları süslemenin yapılacağı bölümlere yerleştirilir. Alt ve üstlerden renkli ibrişim (yada ipek) sarılarak süslemeler oluşturulur. Bu teknik çoğunlukla yazı yazmada uygulanır. İlde ilk ağızlığı Şeyh Aziz Baba'nın yaptığı söylenir.

Bakırcılık : Bakırcılık eski yaygınlığını yitirmiştir. İl bakırcılığının en eski örnekleri Sivas müzelerinde sergilenmektedir. Külçe bakır önce küçük parçalar halinde silindirden geçirilerek inceltilir, sonra biçimlendirilir. Biçimlendirmede kazan ve sinilerde dövme, küçük kaplarda çekme tekniği kullanılır. Dövme tekniğinde bakır, ağaç tokmakla dövülür; çekme tekniğindeyse istenilen tahta kalıplara göre tornada çekilir. Süslemeler kakma yada çalma tekniğiyle yapılır. Kakma tekniğinin iki uygulama biçimi vardır. Birinde motifler kap üzerine kazılarak yada oyularak işlenir. Diğerinde ise kabın üzeri bal mumuyla sıvanır, motifler kalemle çizildikten sonra açılan oyuklara asit dökülür. Asidin bakır üzerinde oluşturduğu karalanmalardan yararlanılarak motif işlenir. Çalma tekniğinde motifler demir zımparalarla baskı yapılarak işlenir. Yazılar, bitkisel ve geometrik motifler en yaygın süslemelerdir. Geometrik motiflerde geçmeli daireler, üçgenler, dörtgenler; bitkisel motiflerde yaprak, lale, nar, nar çiçeği ve servi kullanılır.

Ustaların yapıtlarına adlarını, bir din büyüğünün adını yada ayeti yazması gelenektir. Ancak yazıyı motifler arasına yerleştirmek güç olduğundan bu gelenek giderek kaybolmaktadır. Bu tür süslemelere en çok Osmanlı dönemi yapıtlarında rastlanmaktadır.

Çakı-Bıçak Yapımcılığı : Geçmişin gözde kılıçları, kılınççılar çarşısında yapılırdı. Kılıcın yerini giderek daha güçlü silahlar alınca, kılıç ustaları çakı-bıçak yapımına yöneldiler. Günümüzde de sürdürülen çakı-bıçak yapımı, eski yaygınlığını yitirmiştir. Kentte bulunan bıçakçı atölyelerinde; genellikle kılıç tipli bıçaklar, bağ bıçakları, büyük ekmek bıçakları, bir iki üç ağızlı yada ustura ağızlı bıçaklar yapılır. Kentin özellikle kara saplı bıçakları ünlüdür. Çakı ve bıçakların "namlu" denilen ağızları çelikten sapları boynuzdan yapılır. Ocakta kızdırılan çelik, örste dövülerek namlu biçimi verilir. İlk düzenlemeden sonra oluğu (tırnak oyuğu) açılır. Yeniden düzenlenir, su verip parlatılır. Böylece namlu sapa takılacak hale gelir. Sap için çoğunlukla öküz, keçi ve koç boynuzu kullanılır. Boynuz istenilen boyutta kesilir, ısıtılarak mengenede düzeltilir, kalıplanır. Sonra içi testereyle oyulur. Bıçak ustalarının "elde resim yapma" dedikleri son düzenlemeden geçirilir. Rendelendikten ve zımparalandıktan sonra namluya takılacak duruma gelir. Namlu sapın uç bölümünde açılan oyuğa yerleştirilir, delinerek çivilenir. Çivi başları birer pul konduktan sonra ezilir, çarkta parlatılır.

 

 


Kangal Balıklı Kaplıca

 

Ülkemiz termal kaplıcaları içerisinde kendine özgü bir yeri vardır. Tedavi özelliği itibari ile dünyada bir benzerin bulmanın mümkün olmadığı kaplıca, ilmi ve tıbbi bir mucizeyi Sedef Hastalığını tedavi ederek sergilemektedir.


36-37 derece sıcaklıktaki kaplıca suyunda bulunan balıkların mucizevi bir şekilde tedavi yöntemi uygulaması bu kaplıcanın ününü ve özelliğini daha da artırmaktadır. Çünkü, modern tıp da şimdiye kadar fayda görmeyen dünyanın her yerindeki cilt hastalıkları için Kangal balıklı kaplıcası en son ümit kaynağı olmaktadır.


Tahriş olmuş durumdaki veya herhangi bir enfeksiyondan oluşmuş cilt dokusundaki yaraları; egzama, cerahatli sivilceler ve hatta tıpta tedavisinin imkansız olduğu bilinen Sedef hastalığı gibi cilt hastalıkları 2-10 cm. büyüklüğündeki Cyprinide (Sazangiller) familyasından Cyprinion Macrostamus (Beni Balığı) ve Garra rufa (Yağlı Balık) türündeki balıklar tarafından iyileştirilmekte ve izleri kaybolmaktadır.

 


Kaplıcada ilk kez yıkananlar ellerinde olmayarak tarifi mümkün olmayan bir ürperti yaşarlar. Çünkü suya girer girmez, ince, kahverengi, gri, bej rengindeki sazan ve kaya balığı türü balıkların hastanın etrafında dolaşmaya ve ciltte hastalık belirtisi olan yerleri temizlemeye başladıklarını görürler. Hastaların balıklara alışmaları 2-3 gün sürer. Dişleri olmayan bu balıklar, 36-37 derece sıcaklıktaki suyun yumuşatmış olduğu kabarık yara kabuklarını yavaş ağız (dudak) hareketleriyle acıtmadan ve kanatmadan kopararak cilt pürüzsüz hale gelinceye kadar temizler. Tedaviden olumlu sonuç alınması için üç hafta (21 gün) süresince günde 2 seans şeklinde 4 er saat havuza girmek ve toplam 8 saat suda kalınması gerekmektedir. Ayrıca, sabahları aç karına birkaç bardak şifalı sudan içmeyi ihmal etmemek gerekir. Diğer taraftan yerden kaynayan su içindeki kabarcıkla ve balıkların vücut üzerinde yaptığı darbelerle vücutta bir gevşeme ve dinlenme görülmektedir. Tedavi tamamen yan etkisiz olup, kesinlikle herhangi bir ilaç kullanılmamaktadır. 


Ancak bazı hastaların tereddütleri daha sonra tekrarlarsa konusu oluyor. Yapılan araştırmalarda bugüne kadar böyle bir vaka ile karşılaşılmamıştır. Dünyanın bir numaralı kaplıcası diyebileceğimiz bu kaplıca yalnız sedef hastalarını değil tüm cilt hastalıklarını tedavi etmektedir.


Vücut ısısına eşdeğer olan 36-37 derece deki kaplıca suyu şifa özelliğinin yanısıra berrak, kokusuz aktığı yerde hiçbir çökelti bırakmamaktadır. Kaplıca suyunda kalsiyum, magnezyum, selenyum ve bikarbonat gibi iyonlar çok miktarda bulunmakta olup, banyo için elverişlidir. Romatizmal hastalıklara, sinir hastalıklarına, kırık, çıkık, ezik ve bazı durumlarda kireçlenmeye, sabahları aç karnına şifalı su içmek (günde en az 1,5 lt) ve banyo yapmak kaydıyla başta ülser olmak üzere böbrek hastalıklarına kesin tedavi sağlamaktadır.


Kaplıca kırsal bir alanda olup, yeşil bir vadi içerisindedir. Bayanlar ve erkekler için ayrı ayrı girilebilen iki adet üstü açık , iki adet üstü kapalı havuz ile iki adet yüzme havuzu ve soyunma yerleri mevcuttur. Havuzlar günde 1500 kişiye kadar hizmet verebilme kapasitesindedir. 


Kaplıcanın öneminden dolayı, Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığınca 17-18 Haziran 1993 günlerinde Balıklı kaplıca ve Sedef Hastalığı (Psoriasis) konusunda çeşitli üniversitelerden birçok bilim adamının katılımıyla gerçekleşen bir ulusal sempozyum düzenlenmiştir. 


BALIKLI KAPLICADA TEDAVİ EDİLEBİLEN HASTALIKLAR


Psöriasis (Sedef Hastalığı)


Hiperkeratozla seyreden dermatolojik rahatsızlıklar.


Kronik egzematöz lezyonların rezidüel ürtikerlerin ve nörodermtlerin tamamlayıcı tedavisinde,


Inflamatuar Romatizmal Hastalıklar (Romatoid Artrit, Ankilozan Spondilit,Psoriatik Artrit,Kollajen doku hastalıkları vb.)


Dejeneratif Eklem Hastalıkları (Kireçlenmeler)


Romatizmal Kas ve Yumuşak doku Hastalıkları (Fibromiyalji, Periartrit, Tendinit,Bursit,Epikondilit vb.)


Bel-Boyun ve Ağrıları


Moral Motivasyon ve Kondüsyon Artırma Egzersiz Programlar.


TEDAVİ PROGRAMI


Sabah balıklı kaplıca da aç karna en az üç bardak su içilmelidir.

Şifalı suyu içen hasta, kahvaltısını yaptıktan sonra havuza girer.

Bu işlemlerden hasta,sonra mineral zengini şifalı su ve doktor balıklarla tedaviye başlar.

37 derece suda yaşayan(28 derece nın üzerinde balıkların yaşaması mümkün değildir ) ve

Dünyada eşi bulunmayan doktor balıklar vurucu ve yalayıcı olmak üzere iki çeşittir..

İçerisinde cilt hastalıklarının tedavisinde etkin olduğu bilinen SELENYUM 'un bulunduğu şifalı su ile birlikte doktor balıklar da tedaviye başlar.

Günde iki seans şeklinde 8 saat havuza girilir.

Tedavi süresince hastaların alkol almaması gerekir.

Tedavi esnasında "SEDEF" hastalıgı ile ilgili hiçbir ilaç ve merhem kullanılmamalıdır.

Tedavi süresi olan 21 gün mutlaka tamamlanırken,günde kesinlikle 8 saat sıcak sudan istifade edilmelidir.

SEDEF HASTALARI %100 netice alarak balikli kaplica dan ayrılırlar. 


TEDAVİYE MANİ HASTALIKLAR


Ağır Kalp, karaciğer ve böbrek yetmezlik ve hastalıkları


Kontrol altında olmayan hipertansiyon ve diabet mellitus (Şeker) hastaları


Akut enfeksiyonlar


Kanserler


Ağır dolaşım bozuklukları


Kanamalı,akıntılı ve sulu yaralar


Varis hastaları


Balıklı kaplıca suları ve balıkların genel özellikleri :


Suyun pHı yaklaşık 7,2 dır, izotermal olup yıl boyunca sıcaklığı yaklaşık (ort.) 35Cde süre gitmektedir. Su, kendini içilebilir kılan özelliklere sahiptir. Suyun biyolojik ve tedavi edici yönünün içerdiği Selenyum dan ( 1.3 ;ppm) kaynaklandığı vurgulanmaktadır. 


Ancak, psoriasis (sedef hastalığı) kaplıcayı tedavi yönünden en popüler kılan hastalık olmuştur. Balıklar suyun etkisiyle yumuşayan psoriatik plaklara (ya da diğer deri hastalıklarının plaklarına) yönelmektedirler. Bunun sonucunda kabuklar uzaklaşmakta, bu esnada ufak bir kanama olmakta ve yara, su ile gün ışığının etkisine maruz kalmaktadır. Bu işlem ayrıca absesi olan hastalarda irinin akmasına neden olmaktadır. Bazı hastalıklarda tropikal uygulamanın yararlı olduğu bilinen Selenyumun sudaki yüksek düzeyinin yara iyileşmesinde önemli etken olduğu bildirilmiştir. Selenyum, hücreleri serbest radikallerin etkisine karşı koruyan bir enzim olan glutation, peroksidazın bir ko-faktörüdür. Bu içme ya da lavaj suretiyle alınan suyun gastrointestinal (Midebarsak) ve jinekolojık hastalıklardaki yararlı etkisini de açıklayabilir. Türkiye dışından gelen gözlemciler de, bu suyu tecrübe eden hastaların doktor balıklardan hoşnut olduklarını ve hayal kırıklığına uğrayan hiç bir hastanın olmadığını bildirmişlerdir.


Doktor balıklara duyulan ilgi, nörolojik ve romatizmal hastalıkları olan insanları da bu kaplıcaya çekmiştir. Balıklar havuza giren vücudun çevresini sarmakta, bu vücuda vurmakta ve yaralamaktadırlar. Başlangıçta deride duyulan huzursuzluk yerini , mikromasajın gevşetici hoş duyumuna bırakmaktadır. Bu masaj özellikle hızlı büyümeleri için daha fazla besine ihtiyacı olan küçük balıklar tarafından yapılmaktadır. 


Bu nedenle kaplıcanın hidroterapik yararına eş olarak nörolojik , romatizmal ve travmatik sekelleri olan hastaların kendilerini daha iyi hissetmelerine neden olan bu masajın da psikolojik bir katkısı olabilir. Umutsuz hastaların bu kutsal balıklara olan güveni ve farklı bir ortamda bulunmaları da hastanın kendisini iyi hissetmesine katkıda bulunuyor olabilir. Sadece hastalar değil sağlıklı olan kişilerde doktor balıkları görmek amacıyla kaplıcayı ziyaret etmektedirler. Sağlıklı insanlar muhtemelen bu balıklardan derilerinin keratinize olan kısımlarının temizlenmesi nedeniyle yararlanmaktadırlar. 


Kaplıca iki tip balık içermektedir. Her iki tip balık ta Cyprinidae familyasının üyesidirler ve sıcak bir ortamda yaşamaya adapte olmuşlardır. 


Sivas Kangal Balıklı Kaplıcalarına Ulaşım


Sivas-Erzincan karayolu üzerinde bulunan kaplıca alanı Sivas İl Merkezine 18 km, Hafik İlçesine 15 km uzaklıkta yer alan kaplıcalar, Havayolu ile ulaşımda kaplıca alanına 43 km mesafede bulunan Sivas havalanından yararlanılmaktadır. Havaalanının Sivas şehir merkezine uzaklığı 25 kmdir. Demiryolu ile ulaşımda kaplıca alanına 25 km uzaklıkta bulunan tren istasyonu kullanılmaktadır. Sivas İl Merkezinden kaplıca alanına ulaşımı düzenli olarak sağlayan toplu taşım araçları bulunmaktadır.


 


KAYNAKLAR

1   Fen Bilimleri Dergisi (Sivas), 1987, Supplement 5,1 (abstract in English)

2    Ankara Bilgi Basımevi, 1969 (in Turkish)

3    Science, 1983, 220, 472.

4    The Lancet, 1989, ii, 1093.

5    Vet Facult Dergisi (Ankara), 1983, 30, 276 (abstract in English)

6    he Lancet, 1990, i, 470.

7    Fish nutrition, New York, Academic Press, 1972.

8    Doga Tu Biyol Dergisi (Ankara), 1988, 12, 1 (abstract in English).

9    Doga Tu Biyol Dergisi (Ankara), 1989, 13, 57 (abstract in English).


Peki, Sedef Hastalığı Nedir?


Dizler, dirsekler, kasık bölgesi ve genital bölge, kollar, bacaklar, avuç ve ayak tabanları, saçlı deri, vücuttaki kıvrım bölgeleri sedef hastalığının en çok görüldüğü bölgelerdir.SEDEF HASTALIĞI (Psoriasis)

Psoriasis, Grekçe kaşıntı anlamına gelen 'psora' kelimesinden köken alır. Sedef hastalığı olarak da bilinir. Hastalığın bulunduğu deri bölgesi kızarık hale gelir. Üzerinde kalın gümüş renkli kabuklanmalar oluşur. Saçlı deri, diz, dirsek ve sırtın alt kısmı sıklıkla tutulan bölgelerdir. Bazı vakalar kişinin hastalığının farkında olmayacak kadar hafif seyirlidir. Diğer taraftan vücudun büyük bir kısmını tutacak şekilde şiddetli seyredebilir. Bu çok şiddetli vakalarda bile yararlı tedavi metodları vardır. Sedef hastalığı aynı ailenin birden fazla bireyinde görülebilmesine rağmen bulaşıcı değildir. Toplumda hastalığın görülme sıklığı yüzde 1 ila 3 arasında değişmektedir.


Sedef hastalığının sebebi nedir ? 


Sebep bilinmemektedir. Bununla birlikte güncel araştırmalar kanda bulunan akyuvarlardaki bir anormalliğin iltihabi olayı tetiklediğine ve hastalığın gelişime yol açtığına işaret etmektedir. İltihaptan dolayı deri üç dört günde bir dökülür. Bu normalden yedi sekiz kat daha hızlıdır. Hastalar deride kaşıma, yolma, yaralanma veya aşırı güneş yanığından 10-14 gün sonra beneklenme tarzında yeni plakların ortaya çıktığını farkeder. Sedef hastalığı aynı zamanda, streptokoksik boğaz iltihabı gibi bazı infeksiyonlardan sonra, bazı ilaçların alımıyla birlikte aktivite kazanabilir. Alevlenmeler kış aylarındadır çünkü deri kurur ve güneş ışığı azalmıştır.


Sedef hastalığının tipleri


Hastalık çeşitli formlarda görülebilir. Bu formlar hastalığın şekli, şiddeti, devam etme süresi, yerleşim yeri açısından farklı özellikler taşır. En sık görülen formda başlangıçta küçük kırmızı bir kabarıklık vardır.Giderek genişleme ve kabuklanmalar ortaya çıkar. Kabuklar kaldırıldığında altta küçük kırmızı kanama alanları görülür.

 

Tırnakta sedef hastalığı varsa üzerinde nokta şeklinde çöküntüler görülür. Tırnak yatağı kalınlaşır, peynirimsi bir görünüm alır. Tedavisi zordur.

Koltukaltında, kasık bölgesinde, genitalde, göğüs altlarında alışılmadık tarzda sedef hastalığı görülebilir.

Guttat sedef hastalığı genellikle bir boğaz iltihabını takiben görülür. Genellikle çocuklar etkilenir. Vucutta çok sayıda küçük kırmızı, üzeri kabuklu lekeler ortaya çıkar. Haftalar veya aylar içerisinde kendiliğinden kaybolur.

Sedef hastalığı olan kişilerde %30'a varan oranlarda eklem iltihaplanması şikayetleri görülür. %5-10'unda çeşitli eklemlerde iltihabi olaydan dolayı işlevsel kısıtlılık oluşur. Bazı kişilerde eklem iltihaplanması şikayetleri, deri tutulumu arttığı zaman kötüleşebilir. Bazen de deri tutulumu düzeldiğinde eklem şikayetleri de düzelir. 


Nasıl teşhis konulur ? 


Bir deri hastalıkları uzmanı fizik muayene ile sedef hastalığını kolaylıkla teşhis edebilir. Eğer şüphe varsa biyopsi ile kesinleştirilir.


Nasıl tedavi edilir ? 


Amaç iltihabi durumu azaltmak ve derinin kabuklanıp dökülmesini kontrol altına almaktır. Nemlendirici krem ve losyonlar deri üzerindeki pulların giderilmesine ve kaşıntının kontrol edilmesine yardımcı olur. Sedef hastalığının tedavisinde özel bir diyet uygulaması gerekmemektedir. Tedavi, hastanın genel sağlığı, yaşı, yaşam tarzı ve sedefin şiddeti göz önünde bulundurularak planlanır. Çeşitli tip tedavilere gerek duyulabilir ve doktorun önerdiği kontrollere riayet etmek gereklidir. Doktor, hastalıklı deri üzerine uygulamak üzere kortizon benzeri ürünler, sentetik vitamin D, katran veya antralin içeren ilaçlar reçete edebilir. Bunlar tabii güneş ışığı veya ultraviyole ışığı ile birlikte kullanılabilir. Sedef hastalığının en ağır formlarının tedavisinde ağızdan alınacak olan ilaçlara ihtiyaç duyulabilir. Bu tedaviye ilave olarak güneş ışığı önerilebilir. Hastaların pek çoğu güneş ışığından fayda görür. Ancak bu uygulama esnasında dikkatli olunmalıdır. Güneşte aşırı kalmak hastalığı alevlendirebilir. Tabii güneş ışığına benzer bir ışığın kullanıldığı ultraviyole tedavisi muayenehane veya hastane koşullarında bir deri hastalıkları uzmanı tarafından uygulanabilir.


Tedavi tipleri:


Steroidler ( Kortizon ); Kortizon içeren krem, merhem veya losyonlar pek çok hastada hastalığın geçici olarak ortadan kaldırılmasına yardımcı olur. Genital bölge, kasıklar ve yüz gibi hassa bölgelerde gücü daha zayıf olan kortizon türleri tercih edilmelidir. Daha güçlü kortizonlar saçlı deri, diz ve dirsekler, avuç ve ayak tabanları gibi bölgelerde kullanılmalıdır. Bu bölgelerde etkinin daha da artırılması için ilaç sürüldükten sora üzeri ince bir naylon film ile kapatılabilir. Bunlar bir deri hastalıkları uzmanı kontrolünde dikkatle kullanılacak ilaçlardır. Güçlü kortizon içeriği olan ilaçların yan etkileri arasında, ciltte incelme, damarlarda genişleme ve deride renk değişiklikleri sayılabilir. Bu ilaçların ani olarak kesilmesi hastalığın alevlenmesine neden olabilir. Tedavi devam ederken aylar sonra kortizon içeren ürünlere karşı direnç gelişebilir. Deri hastalıkları uzmanı tedaviye çok direnç gösteren bölgeler içine kortizon enjekte edebilir. Yan etkilerden kaçınmak için bunun küçük miktarlarda yapılması gerekir.


Saçlı deriye uygulanan tedavi; Saçlı deride bulunan sedef hastalığının tedavisi, hastalığın şiddetine, saçın uzunluğuna ve hastanın yaşam tarzına göre planlanır. Reçete ile veya reçetesiz alınabilen çok sayıda şampuanlar ve solüsyonlar bulunmaktadır. Bunlardan pek çoğu katran ve kortizon içerir. Hasta saçlı derisini sert bir şekilde şampuanlamaktan ve şiddetle kaşımaktan kaçınmalıdır.

Antralin; Kalın kabuklu sedef yaralarının tedavisinde tercih edilen bir ilaçtır. Deriyi tahriş edebilir yine deriyi ve giysileri geçici olarak boyayabilir. Yeni ürünler ve tedavi metodları bu yan etkileri azaltmıştır.


Vitamin D; Kalsipotrien sentetik bir vitamin D türevidir. Hastalığı belirli bölgelere sınırlı kişilerde diğer tedavilerle birlikte kullanılabilir. Yan etkilerinden korunmak maksadıyla belirli miktarlarda kullanmak gerekir. Normal vitamin D'nin tedavide bir yararı yoktur. 


Kömür katranı; Yüzyıllardır sedef hastalığının tedavisinde kullanılmaktadır. Günümüzde geliştirilmiş ürünler daha rahat kullanılmaktadır. Goeckerman tedavisi; Hastalığın ağır formlarında kömür katranı ve ultraviyole ışığının birlikte kullanılmasıdır. Tedavi özel merkezlerde günlük olarak uygulanır. Ultraviyole ışığa maruziyet süresi hastalığa ve kişinin hassasiyetine göre değişir.


Işık tedavisi; Güneş ışığı ve ultraviyole deri hücrelerinin gelişme hızını azaltır. Bunlar deri kırışıklığına, göz hasarına ve deri kanserine sebep olabilmelerine rağmen doktor kontrolünde uygulandıklarında oldukça etkili ve güvenlidirler. Vücut yüzeyinin tamamında sedef hastalığı olan bireylere özel odalar sayesinde tüm vücutlarına ışık uygulanabilir. Sıcak iklimlerde yaşayan kişilere güneş banyosu önerilebilir. Bu tür ışık tedavilerinden önce mutlaka bir deri hastalıkları uzmanının tavsiyesi alınmalıdır. PUVA; Sedef hastalığı diğer tedavilere cevap vermez ve yaygınlaşırsa vakaların %85-90'ında bu tedavi metodu etkilidir. İsim, Psoralen ve "UVA" kelimelerinin birleşmesinden oluşur. Hasta Psoralen isimli ilacı içer ve özel bir ultraviyole formu olan UVA'ya dikkatle ölçülmüş miktarlarda maruz bırakılır. Tedavi 2 ila 3 ay içerisinde yaklaşık 25 kez uygulanır. Sedef hastalığını kontrol altında tutabilmek için yılda yaklaşık 30-40 kez uygulama yapılmasına ihtiyaç vardır. Alınan psoralen maddesi gözün lens kısmında birikeceği için hastalar tedavi alırlarken güneş batıncaya kadar UVA geçirmeyen güneş gözlükleri kullanmalıdır. Uzun süre uygulanan PUVA tedavisi deri yaşlanması, kırışıklık ve kanser gelişim riskini artırır. Deri hastalıkları uzmanları PUVA tedavisini dikkatle takip etmelidir.


Methotreksat; Kanser tedavisinde ağızdan kullanılan bir ilaçtır. Diğer tedavi metodlarının yetersiz kaldığı durumlarda sedef hastalığının hızla gerilemesini sağlar. Özellikle karaciğer üzerinde yan etkileri olduğu için düzenli aralıklarda kan testleri yapılmalıdır. Akciğer filmi ve nadiren karaciğer biyopsisi gerekebilir. Midede rahatsızlık hissi, bulantı, baş dönmesi ve sersemlik diğer yan etkileridir. Retinoidler; Ağızdan alınan A vitamini türevi ilaçlardır. Şiddetli sedef hastalığının tedavisinde tek başlarına veya ultraviyole ışığı ile birlikte kullanılabilir. Deride, gözlerde ve dudaklarda kuruma, kan yağlarında yükselme, ince kemik çıkıntı oluşumu yan etkileri arasında sayılabilir. İlaç doğacak çocukta çeşitli arazlara yol açacağından, gebe kadınlarda, tedavi esnasında gebe kalabileceklerde veya tedavi kesildikten sonraki 3 yıl içinde gebe kalmayı planlayan kadınlarda kesinlikle kullanılmamalıdır. İlaca başlanan bireylerde düzenli kan testleri yapılmalıdır.


Siklosporin; Vücudun bağışıklık sistemini baskılayıcı bir ilaçtır. Organ nakli ( karaciğer, böbrek vb ) yapılmış kişilerde vücudun nakledilen organı reddetmemesi amacıyla kullanılır. Diğer tedavi metodları yetersiz kaldığı durumlarda şiddetli sedef hastalığında kullanılır. Böbrek yetmezliği, kan basıncında artış gibi potansiyel yan etkilerinden dolayı düzenli aralıklarla yapılan kan testleri ile takip edilmelidir. Araştırma safhasında olan tedavi metodları; Yukarda anlatılan tedavilerin hastalığın kontrolünde büyük yararı olmasına rağmen, hiçbir tedavi metodu hastalığı bir daha ortaya çıkmayacak şekilde tedavi etmeye imkan vermemektedir. Son yıllarda özellikle bağışıklık sistemi üzerinde etki gösteren ilaçlar üzerinde çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle hastalığın sebebinin tam olarak tespit edilmesi tedavideki yeniliklere de ışık tutacaktır.

 

 

ayran çorbası, ayran çorbası nasıl yapılır, baklava bayram yemekleri, dal turşusu, hoşaf , hurma, hurma nasıl yapılır, hurma tatlısı, hıngel, hıngel nasıl yapılır, incir, incir dolması, incir tatlısı, mirik köftesi, mirik köftesi nasıl yapılır, pancar turşusu, peskutan, peskutan yapılır, peskutan çorbası nasıl yapılır, peskutan çorbası tarifi, peskütan nedir, peskütan çorbası, pezuk turşusu, sivas ayran çorbası, sivas bayram yemekleri, sivas köftesi, sivas mirik köftesi, sivas mutfağı, sivas tatlıları, sivas yemekleri, sivas yemek yarışması, sivas yöresel yemekleri, sivas yöresel yemek yarışması, sivas çorbaları, sütlaç, tatli, yaprak sarması, yemek yarışması kazananları, yöresel bayram yemekleri, yöresel sivas yemekleri, yöresel yemekler, yöresel yemek yarışması, yöresel çorbalar, Sivas tatlıları, 

 

Sivas adı nerden gelir?, Sivas Kültürü, Sivas Türküleri, Sivas Halaylari, Sivas Fotograflari, Sivas Resimleri, Sivas Köyleri, Sivas Yemekleri, El sanatlari, Yöresel yemekler, Tarihi resimler, Sivasin tarihi, cografyasi, Sivas Haberleri, sivas kültürü,sivas resimleri,sivas Köyleri,sivas haber,sivas kangal,kangal köpekleri,yigidolar,sivas gazeteleri,sivas gazetesi,bizim sivas,halaylar,türküler,resimler,kültür,kaplica,kaplicalar,şarkişla,köyleri,köyü,köyü dernegi,sivas fikralari,sivas Halaylari,sivas belediyesi,sivas kaplicalari,kangal köpegi,kangal dog,balikli kaplica, sicak çermik, soguk çermik,sivas rehberi, sivas haber,sivashaber, sivas haberleri, haber58, SİVAS, sivas ilanları, sivas son dakika,sivas gazeteleri, sivas,SİVAS HABER SİTELERİ, sivasspor,Sivas haberler, Sivas,Sivas firma rehberi,Sivas telefon rehberi,Sivas link bankası,Sivas haber sitesi,Sivas nöbetçi eczaneler, telefon rehberi,SİVAS REHBERİM, sivasgazeteleri, Şarkışla'da cinayet, doys sivas, sivas doys, tantunici bahattin, serince çiğ köfte sivas, doys, közz

 

 Facebook Sayfamız =>  https://www.facebook.com/sivasbultenicom

 

Twitter Resmi Sayfamız => https://twitter.com/sivas_bulteni

  

İletişim: sivasbulteni@yandex.com

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.